Dününden Daha İyi Olmak

 

Kim dününden daha iyi olmak istemez ki? Tüm bu telaşımız, günbegün artan stresimiz hep bir şeyleri daha iyi hale getirmek için değil mi?

Daha iyi bir evim olsun, çocuklarım daha iyi okullarda okusun, daha kaliteli tüketim yapabilelim derdinde değil miyiz? Gün geçtikçe kazandıklarımız yetmiyor, açlıklarımız artıyor. Biz bunların her birine nasıl yetişeceğimizi şaşırmış halde oradan oraya koşturuyoruz. 
Herkesin önceliği değişse de, seçenekler beş parmağın beşini geçmiyor. Olmazsa olmazlar listemizde kimilerimiz somut, kimilerimiz soyut ihtiyaçlarına öncelik veriyor. Ama mutlaka veriyor. Çünkü nefes alıyorsak bir şeyler istiyor ve harekete geçiyoruz demektir.

Hangisi önceliğimiz olmalı? 

İnsan fizyolojik ve psikolojik durumu iyi olduğunda mı iyi olur? Yoksa sahip olduğu imkanlarla mı? 
İçinde bulunduğumuz tüm bunalımlı durumlara, içsel tatminsizliğe, duygu karmaşasına rağmen, satın aldıkça ya da daha fazla tükettikçe mutlu olabiliyor muyuz? Belki bir anlık… Sonrasında geçiyor ve yeni bir satın alma, tüketme isteği başlıyor. Biz ise bu kısır döngünün içinde yuvarlanıp gidiyoruz. İşin ilginç tarafı böyle olması gerektiğine zihnen tam anlamıyla inanmış olmamız. Çünkü aksi iddia edildiğinde hiç hoşumuza gitmiyor. Elinden oyuncağı alınmış çocuklar gibi sızlanmaya, başka tatmin yolları aramaya başlıyoruz. 

Kendimizi neyle mutlu etmeye başladıysak, her mutsuz anımızda elimiz, ona doğru gidiyor. Kimileri kendince zorluklarla başa çıkma yöntemi geliştirmişken, kimileri elindeki imkanlarla rahatlamaya, mutlu olmaya çalışıyor. Bu kaçışlar önceleri keyif verse de bir süre sonra bir çeşit bağımlılığa dönüşebiliyor.
Yaptığımız şey her neyse,
  • Gücü ona verdiğimizde,
  • Vazgeçilmez hale getirdiğimizde,
  • Onsuz asla yapamam dediğimizde,
  • Zıttını yapamadığımızda,
  • Aşırı bedel ödediğimizde,
  • Tavizler verdiğimizde kaybetme korkumuz da artıyor.
Eğer bu imkanlara bağlı, maddi bir kaçış yöntemiyse o imkanları kaybetmemek uğruna daha büyük yükler altına girebiliyoruz.
 
Etrafımız neredeyse her şeyi olan mutsuz insanlarla dolu. İstediği tüm imkanlara gecesini gündüzüne katarak erişmiş olabilir. Yüzüne baktığımızda:
  • Ufak bir tebessüm,
  • Azıcık yaşam sevinci,
  • Sabredebilme becerisi,
  • Ufak şeylerle mutlu olabilme,
  • Karşındakini dinleme,
  • Bedel ödeme isteği kalmadığını görebiliyoruz.
Peki, ama neden? Çünkü hırsla peşinden koştuğumuz imkanlar uğruna ötelediğimiz hep iç dünyamız, soyut benliğimiz oluyor aslında.

Ben gerçekte Kimim?

“Ben kimim?” 
“Ne yapıyorum?” 
“Aslında mutlu muyum?”
“Hayattaki esas amacım nedir?”
“Hedefim nedir?”
“Gerçekten ben ne istiyorum?”
“Problemlerim gerçek problem mi?”
“Ve nereye kadar böyle yaşamaya devam edeceğim?” sorularını kendimize sormuyoruz.

Bir an olsun durmadan hatta yavaşlamadan son sürat yaşamaya devam ediyoruz. Yavaşladığımız da, hayatın avucumuzun içinden kayıp gittiğini düşünüyoruz. Bazen hayat buna izin vermiyor. Öyle uzun saatler mesai yapıyor, çalışıyoruz ki, karar alırken “doğru mu, yanlış mı?” diye düşünmeye fırsat bulamadan seçimler yapıyoruz. Öyle anlar oluyor ki, hayatımızla ilgili kritik anlarda bile irdelemeden, telaşla, yüzeysel kararlar alabiliyoruz. Sonra o seçimlerin bedellerini ödüyoruz. 
Geriye dönüp baktığımızda; “Ben nasıl böyle bir tercih yapabildim?” diyebiliyoruz. Problemler sarpa sardığında ve artık mecburen düşünmek zorunda kaldığımızda, iş işten çoktan geçmiş oluyor.
 
Ne karar alırken ne de  bir şeylerden vazgeçerken, üzerine yeterince bilinç vermediğimizde, kendi kendimizi tuzağa düşünmüş oluyoruz. Bunun en iyi çözümü, önemli kararlar almadan ve problemler başlamadan önce:
  • Biraz yavaşlamak, acele etmemek,
  • Düşünmek,
  • Kendimize soru sormak, 
  • Kendimizi tanımak,
  • Hayatta esas amacımızı bulmaya çalışmak olabilir.
Gerçek ihtiyacımız ne olabilir?
Gerçek ihtiyaçlarımızı düşünmeyeli çok uzun zaman oldu… Bunun sebebini zamanın çok değişmiş olmasına bağlıyorlar. Belki de haklılar. Zaman, mekan, olgular hepsi bir bir anlam değiştirdi. Biz edilgen olmayı tercih ettik. Tüm bunlara anlam veremedikçe duygularımıza teslim olduk. Belki farkındayız, belki değiliz… Farkında olmayanların durup düşünmeye, farkında olanların güçlenmeye ihtiyacı var. Tek başına kimse cesaret edemiyor. Ne sorgulamaya, ne dönüşmeye... 

Bir yere varmak için yola çıkmışsak yoldan da keyif almalı değil miyiz? Somut anlamda her şeyi tamamladık gibi. Ya soyut kısımlar? Huzur, mutluluk, aile... Bunlara yaklaşabildik mi? Sanki bir şeyler eksik gibi hayatımızda. 
Düşünmeyi bu zamana kadar ertelediysek ve  bu yazıya denk geldiysek harekete geçmenin  zamanı gelmiş demektir. 

Hayatta tesadüf yok…  

Biraz durup düşünmeye, kendine bilinç vermeye  ne dersin? Belki eksik parçaların bir bir yerine oturur… Belki eskisi kadar problem çözmekte zorlanmaz, yanlış tercihler yapmaz ve hayatı daha konforlu yaşamaya başlarsın. Çünkü konfor, sandığımız gibi sahip olduğumuz imkanlarda değil, marifetlerimiz de gizli.
 
Peki, o zaman sen kimsin? Etrafındakiler seni ne kadar tanıyor ya da sen etrafındakileri?
Cevabın ilk basamağını bulmak için Kim Kimdir Seminerimize davetlisin…


Diğer Kim Kimdir yazılarımız ... 


Yorumlar

Adsız dedi ki…
Bilinç açan, düşünmemizi sağlayan bir yazı olmuş. Gerçekten kim kimdir; merak etmeliyiz :)
Ayşe Kartal dedi ki…
Kim istemez ki gerçekten dününden daha iyi daha mutlu, daha başarılı olmak. Insan ister, çoktur istekleri.. Ama daha iyi olmanın yolun başlangıcı insanin kendisini, etrafındaki insanları tanıması. Ne güzel bir birleşim olmuş, emeğinize sağlık:)
GNS dedi ki…
Ne güzel bir yazı , ne güzel bir bakış açısı. Dününden dha iyi oluyor da, bazen farkına varmıyor insan.
Gülbahar Y. dedi ki…
Sabahimizdan aksamimiza kadarını düşünmekle baslayabiliriz...Sabah işe giderken niyetim neydi ama sonra ne oldu? Kararlarıma ve yaptıklarıma bakıyorum da... Hey sen! Nasıl gidiyor hayat?
ÇŞB dedi ki…
Elinize kaleminize sağlık
Bircan Ç. dedi ki…
Hayatın içinde bu kadar fazla imkana sahip olmanın sonuçlarını çoğu zaman farkedemiyoruz, ne kadar güzel anlatılmış kaleminize sağlık ⚘
Unknown dedi ki…
Emeginize saglik
TopraKız dedi ki…
Kaleminize sağlık. Ne güzel yazmışsınız tanıyormuyuz çevremizi ve kendimizi tanımakla başlar dönüşüm belli ki...