İnsan Ne İster?
İnsan sınavda nasıl başarılı olur?
Dokuz aydır sıkı bir şekilde çalıştığı KPSS sınavına girerken nefesini tutmuştu Kübra. Dört yıldır işsiz olmasının verdiği baskıyla sınava hazırlanmıştı. Belki de bunun son şansı olduğunu düşünmesi onu bu kadar strese sokuyordu. Artık bir işe girip mesleğini yapmak, başarılı bir diyetisyen olmak, çevresindekilere fayda vermek istiyordu. Bir yandan heyecanını kontrol etmeye, diğer yandan da süreyi ayarlamaya çalışıyordu.
“Ya
heyecandan bildiklerimi unutursam?"
"Ya
bilmediğim yerlerden soru gelirse?"
"Ya
süreyi yetiştiremezsem?” gibi bir sürü kaygı uçuşuyordu kafasında.
Sınavda başarılı olmayı istemek yeterli miydi?
Sınavdan
çıktığında rahatlamıştı. Artık sınav sonucunu bekliyordu. Kontrolünde olan
kısımda elinden geleni yapmıştı. Bu ikinci girişiydi sınava. “Keşke ilk
girdiğimde de bu kadar bilinçli olsaydım. İki yılımı boşa harcamazdım.” dedi.
Son
yıllarını düşündü. İlk girişi biraz deneme yanılma olmuştu.
Sınava nasıl hazırlanacağını bilmeden, el yordamıyla, kendince yöntemlerle
hazırlanmıştı. O zaman da başarılı bir diyetisyen olma isteği
vardı. Acı bir deneyimle sadece istemenin veya işe başlarken iyi niyetli
olmanın yetmediğini öğrenmişti. Hayatından 2 yılın kaybı ve bilgilerini 2 yıl
daha kullanamaması onu üzmüştü.
Sınava
ilk girdiğinde başarılı olmak için kendince uyguladığı yöntemler
meğerse onu geriye götürmüştü.
- En sona bırakması gereken konuları, en başında çalışma,
- Sınavda en çok vakit kaybettiren sorulardan başlama,
- Hazırlanırken deneme sınavı soruları çözmeme gibi, iyi niyetli yaptığı yöntem hataları vardı.
- Kendi ayakları üzerinde duramayan,
- Ailesine bağımlı,
- Odasından çıkmak istemeyen,
- "Her şey ayağıma gelsin" isteyen bir çocukla karşılaşabiliyor.
- Tıpkı kek yapmak için malzemesi olup da keki nasıl yapacağını bilmediği gibi.
- Tıpkı sağlam bir bina yapmak isteyen ama elindeki malzemelerle nasıl bina yapacağını bilmeyen kişinin durumu gibi.
Acı
tecrübeler ile hatalarının farkına varmıştı. İsteğine ulaşması için işe yarayan
bir yönteme ihtiyacı vardı.
İnsan denemeden de işe yarayan yöntemlere ulaşabilir mi?
Yöntem
arayışı, ona üst sınıflardan ondan önce sınava hazırlanan arkadaşlarını
hatırlattı. Acaba onlar nasıl hazırlanmıştı sınava?
Onlarla
görüşmelerinden hem işe yarayan hem de yaramayan bir sürü yöntem öğrenmişti.
Aldığı taktikler çok işine yaramıştı.
“Demek
ki; insan denemeden de bir şeyler yapabiliyormuş. İsteklerine ulaşmak için,
nasıl bir yol izleyebileceğine, başkalarının deneyimlerinden faydalanarak
ulaşabiliyormuş. İlk defa bu sınava hazırlanan ben değilim ya!” diye geçirdi
içinden.
Peki, insan bu hayatta ne ister?
Sadece
sınav için mi geçerliydi bu durum? Hayatta da başarılı olmak istediği
alanlar yok muydu?
Son
yıllarda baskın olan başarılı Diyetisyen olma isteği onun bu alana
yoğunlaşmasına sebep olmuştu doğal olarak. Ama hayat sadece bundan ibaret
değildi tabii ki.
“Kariyer
dışında insan bu hayatta başka neler ister?” diye düşündü. Ablasına baktı. O
iyi bir eş ve ebeveyndi. Evliliğinde mutlu olmak ve etrafındakilerle iyi
ilişkiler kurmak istiyordu. Babasına baktığında da bu durum böyleydi, alt
komşusu Mualla abla için de… Apartmanın altındaki bakkal amcası için de…
Yani
aslında insanların temel istekleri ortaktı; mutlu olmak, başarılı olmak
ve iyi ilişkiler kurmak.
İnsan
mutlu olmak için evleniyor ama nasıl mutlu olacağını bilmiyor. Mutlu olmak için
yaptıkları onu mutsuz edebiliyor.
Ailesini
bile karşısına alarak evlendiği kişiden boşanmak için elinden geleni
yapabiliyor.
İyi
bir çocuk yetiştirmek istiyor, imkân vermenin çocuğu daha iyiye götüreceğine
inanıyor. Sonuca baktığında;
İyi
ilişkileri olsun istiyor, herkese "evet" diyerek, iyi ilişkiler
kuracağını düşünüyor.
Arkadaş
çevresinde ilk vazgeçilenin kendisi olduğu acı gerçeğiyle karşılaşıyor. Nerede
hata yaptığını düşünüyor.
Yani
insanoğlunun temel istekleri iyi ama o isteğe ulaşırken, uyguladığı yöntemleri
yanlış olabiliyor.
Peki, başarılı ve mutlu olmanın yöntemlerini öğrenmenin bir yolu var mı?
Deneyimsel
Tasarım Öğretisi bu hayatta insanoğlunun ortak isteklerine ulaşmaları
için yaşamdan aldığı gerçek deneyimleri aktarır.
Bu sayede bu isteklerine nasıl ulaşacağıyla ilgili işe yarayan yöntemlere ulaşan insanlara hayat yolculuğunda konfor sağlar.
İnsan Nasıl Öğrenir?
İnsanlar
bu hayatta iki şekilde öğrenir. Bunlardan biri deneme yanılma yöntemidir.
Bebekken yürümeyi deneme-yanılmayla, düşe kalka öğreniriz. Hayatta da her şeyi
bunun gibi deneme yanılma yöntemi ile öğreneceğimizi zannederiz.
Mesela
bir kek yapmayı öğreneceksem başta denemem gerekir.
Sütünü
çok koymuşum kek cıvık olmuş; ununu fazla koymuşum katı olmuş. Haydi at çöpe,
tekrar dene!
Isıyı
ayarlayamamışım yüksek ısıda yanmış ya da düşük ısıda kıvamını alamamış. Haydi
çöpe, tekrar dene!
Yurt
dışına gitmişim, toplu taşıtlara binip, yanlış durakta inmişim, tekrar
binmişim. Haydi tekrar dene!
Deneme
yanılma yöntemiyle bir şeyler öğrenirken, zamanımı da israf etmiş olurum. Bu
yüzden deneme-yanılma yöntemi ile
ilerlemek çok maliyetlidir.
Zaman kaybetme!
Üniversiteden
mezun olmuşum, iş hayatına atılıyorum. Bir firmaya giriyorum, deniyorum, sonra
“bana göre değilmiş” diyorum ve firmadan ayrılıyorum. Başka firmaya girmişim,
“burası da bana göre değil” diyorum ve ayrılıyorum. Senelerim geçmiş ve ben doğru
firmayı bulamamışım.
Ticarete
atılmışım. “Bu sektörde iş var” demişim, denemişim tutmamış. Bu sefer diğer
sektöre geçip “bir de bu işi deneyeyim” demişim. Burada da dikiş
tutturamamışım.
- "Çok güzel bir kadın"
- "Çok yakışıklı bir erkek"
- "Hayatımın aşkı” demişim ve yıldırım hızıyla evlenmişim.
Akabinde
yıldırım hızıyla boşanmışım. “Denedik, olmadı” demişim. Kaçıncı evliliğimi
yapmışım ve “Hayatımda doğru insanı henüz bulamadım” demişim.
- "Nasıl çocuk yetiştireceğimi bilmiyorum."
- "Etrafımda herkes bir şeyler söylüyor, akıl veriyor."
- "Söylenenleri deniyorum, işe yaramıyor."
- "Bir de arkadaşım 'şöyle yap' demişti, hadi onu da deneyeyim”
diyorum ve yine olmuyor.
- "İlk çocuk olmadı, ikinci çocuğu düzgün yetiştiririz” diyorum...
Deneyimsel Tasarım Öğretisi diyor ki; DeneME YanılMA !
Deneme-yanılma
ile öğrenmeye kalkarsak yanlış bir yola girdiğimizde hem canımız yanar, hem
zaman kaybetmiş oluruz. O yüzden DeneME ve YanılMA.
Peki Ne Yap? : Deneyim Transferi Yap.
Deneyim
transferi ile öğrenmek daha maliyetsiz. İnsan yaşadıklarından olumlu-olumsuz
sonuçlar çıkardığında deneyim transferi yapmış olur. Zaman hepimiz
için kıymetli. Deneme yanılma yöntemi ile ilerlemek için çok fazla zamanımız
yok. Zaman kaybetmeden, maliyet yaşamadan bu hayatta öğrenmek ve ilerlemek mümkün.
Hayatımızda
deneme yanılma süreçlerini azaltıp, amacımıza giden
yolda, hedeflerimize ulaşmamızda deneyim transferi yapmaya
ihtiyaç var.
Deneyim Transferi Nasıl Yaparım?
Öncelikle
kendi deneyimlerimden yararlanabilirim. Bu hayatta bazen
olumlu bazen olumsuz sonuçlarla karşılarız. İnsan bu tip zamanlarda hemen
önündeki maçlara bakmak ister. Oysa insanın burada biraz durup düşünmesi lazım.
Hangi kararlarım, hangi davranışlarım, hangi tepkilerimle ben bu sonuca vardım?
Bunu düşündüğümüzde kendimize deneyim transferi yapmış oluruz.
Bu deneyim transferi hedefime nasıl varacağımı belirliyor. Başarılı olduğum
konularda neyi doğru yaptım, neyi yanlış yaptım? Başarısız olduğum konularda
neyi doğru yaptım, neyi yanlış yaptım? Her başarımda yaptığım yanlışlar, her
başarısızlığımda da yaptığım doğrular var. Bunları düşünüp bulursam hedefime giden
yolda daha kolay ilerleyeceğim. Düşünmezsem yine benzer tepki ve davranışlarla
ilerleyeceğim ve sonuç değişmeyecek. İnsanın kendinden deneyim
transferi yapıyor olması, onu dününe göre daha iyi yapmaya
başlıyor.
Neyi doğru neyi yanlış yaptım?
Okul
hayatımızda gireceğimiz seçme-yerleştirme sınavına hazırlık için yaptığımız
deneme sınavlarında neyi doğru yaptım neyi yanlış yaptım diye sonuçlara bakarız
değil mi? Doğrularım arttıkça, doğrularım yanlışlarımı geçmeye başladıkça
başarım artar. Aynı bunun gibi hayattaki başarılarımın da
artması için dönüp kendime bakmam lazım.
Benim deneyimlerim olduğu gibi etrafımdaki insanların da deneyimleri var. Etrafımdaki insanlar da başarılı ya da başarısız oluyorlar. Bunlara da bakıp kendime deneyim transfer edebilirim. Bir ömürde birçok ömrün deneyimini kendime katabilirim. Başkasından deneyim transferi yaparak henüz karşılaşmadığım, yaşamadığım konularda da kendime çözümleri transfer etmiş oluyorum.
Daha evlenmeden evlilikte karşılaşabileceğim problemlerin çözümleri cebimde.
Daha ticarete atılmadan ticarette karşılaşabileceğim problemlerin çözümleri cebimde.
Daha çocuğum olmadan çocuğumla ilgili karşılaşabileceğim problemlerin çözümü cebimde.
Daha işe girmeden işyerinde yöneticimle, arkadaşlarımla karşılaşabileceğim problemlerin çözümü cebimde.
· Ve birçok
karşılaşabileceğim problemlerin çözümleri cebimde.
Bu
nedenle insanın çevresindeki insanlardan deneyim transferi yapması çok büyük
konfor sağlıyor. Biliyorum ki benden önce o yollardan geçenler var ve benzer
problemlerle karşılaşmışlar. Karşılaşmadan tedbirimi alınca problem olmaktan
çıkıyor. Hayatta daha kolay ilerliyorum, hedeflerime daha rahat ulaşıyorum.
Deneyimsel
Öğreti diyor ki; Başarılı olmak için başarısız olmak zorunda değilsin.
- Başarılı bir iş insanı olmak,
- Başarılı bir anne olmak,
- Başarılı bir eş olmak,
- Başarılı bir yönetici olmak,
- Başarılı bir kardeş olmak,
- Başarılı bir ekip üyesi olmak,
- Başarılı bir öğrenci olmak,
- Başarılı bir …… olmak için
Başarısız
olmak zorunda değilsin! Yeter ki deneyim transferi yap.
Peki, Deneyimsel Tasarım Öğretisi ne yapıyor?
Deneyimsel
Tasarım Öğretisi hayatın içindeki deneyimlerini alıp, strateji haline
getirip deneyim transferi yapıyor. Oluşturduğu
bilgi teknolojisi ile geçmişten deneyim çıkarıp geleceği tasarlamana yardımcı
oluyor. Başarılı insanlar ne yapmış? Başarısız insanlar ne yapmış? Mutlu
insanlar ne yapmış? Mutsuz insanlar ne yapmış? Bunlara bakıp her zaman her
yerde herkes için geçerli deneyimleri sana transfer ediyor. Problemleri çözmen
için, yöntemler veriyor.
Peki,
problem nedir?
PROBLEM NEDİR?
En
büyük problemim; “Bugün ne giyeceğim mi?” yoksa “...”
‘’Hey
tatlım! İşte şimdi başın dertte. Burnunun ucuna kadar problemin içine gömülmüş
durumdasın. Bu problemi nasıl çözeceksin çok merak ediyorum.‘’ Aynanın
karşısına geçmiş kendi kendine konuşuyordu. Seçtiği parçalar bugünün konseptine
uygun değildi. Şimdi bu büyük problemi çözmek zorundaydı.
Keşke
hayattaki her şey daha basit olsaydı. Dün akşamki seminerde, eğitmen ne de
güzel anlatıyordu. ‘’Genç kız sabah uyanır ve pencereden bakar. Yağmur
yağıyordur, işte şimdi bir problemi vardır, bugün ne giyeceğim?
Hepimizin istekleri var:
- İyi bir işimiz olsun isteriz.
- Ailemizle, arkadaşlarımızla güzel vakit geçirmek isteriz.
- O kırmızı montu almak isteriz.
Bunları
neden isteriz? Bu isteklerin altında yatan, tüm isteklerin aslında çıktığı yer
daha mutlu olmak, daha başarılı olmak ve
insanlarla daha iyi iletişim, kaliteli ilişkiler kurmaktır.
İnsanlar dünyaya geldikleri andan itibaren ne yaparlarsa
yapsınlar mutlu ve başarılı olmak için
yaparlar...
Evlenirken
de…
Boşanırken
de...
İş
kurarken de...
Dünyanın
neresinde olursa olsunlar, farklı yerde doğup farklı yerde yaşasalar da istekleri
aynıdır. Bütün bunları yaparken de her insanın kendine ait bir
stili vardır. ‘’
Her
insanın bir stili vardır.
Kesinlikle
hemfikirdi. Ne kadar doğru söylemişti eğitmen. Her insanın
kendine özgü bir stili vardı.
Saç
rengi,
Boyu
hatta saçını tarayış şekli,
Cilt
tonu,
Kimisi
çok çilli,
Kimisi
çok esmer,
Kimisi
süt beyazdı mesela.
Her
insanın kendine göre bir beden yapısı, boyu, kilosu vardı. Ve her
insan da buna göre bir stil belirlemeli, yeni trendleri buna göre kendine
uyarlamalıydı.
Geçenlerde
iş yerine bir müşteri gelmişti. Kadın elli yaşlarındaydı ve epeyce kilosu
vardı. Şu anda en trend olan yeşil renkte ve süper bir markadan bir elbise
giymişti. Gerçek doğal kumaşı vardı. Ama o kombin ne fiziki
yapısına ne de bulunduğu ortama uygundu.
İş
yerindeki kızlarla, o kadın gidince, hakkında kritik yapmışlardı ve kendisine
ancak on üzerinden beş verebilmişlerdi. O beşi de hak eden elbisenin
markasıydı! Yoksa kadına sıfır vermek lazımdı. İnsanın doğru stili
belirlemediğinde ne hallere düşebileceğini uzun uzun konuşmuşlardı.
İnsanın mutlu ve başarılı olabilmesi için
kendisini çok iyi tanıması, yeni trendleri takip etmesi ve ona göre kombinler
seçmesi gerekirdi.
Mutlu
ve başarılı olmanın yolu yeni trend kombinler midir?
Bir
kere önce insanın kendisini, kendisine neyin yakışacağını çok iyi bilmesi
gerekirdi.
Her
çanta her kıyafetle kullanılmaz. Her ayakkabı her kıyafetle kullanılmaz. Nerede
ne giyeceğin yani konsept de ayrı büyük bir mesele. Ayrıca insanlara kendini
doğru tanıtmaya ihtiyacı vardı. İnsanlar hayata farklı bakıp farklı yorumlar
yapabiliyordu. Ama bu yılın trendlerini takip edip ona göre kombinler yapınca
kesinlikle bir süre sonra insanlar senin hakkında doğru yorumlar yapabiliyordu.
Yapamayan da zaten cahil ve görgüsüzdü(!).
Ama
şu anda büyük bir problemi vardı. Lila bluz ve fıstık yeşili pantolon
giyecekti. Altına da turuncu ayakkabılar ve çanta. Ama o sırada en iyi arkadaşı
bir story paylaştı. Aynı renkleri giymiş ve evden çıkmıştı.
Evde
önce bir çığlık attı. Koridora yatıp tepindi. Sanki dünyada başka renk kalmamış
gibi gitmiş onun hazırladığı kombini giymişti. Ama iyi ki story vardı, yoksa
pişti olacaklardı. Eski zamanlarda yaşayanları düşündü,
"zavallıcıklar" diye geçirdi aklından. Eskiden ne kadar çok pişti
falan oluyorlardı kim bilir? Ayyy! Hele annesinin ilk okul-lise zamanlarında
tek tip siyah forma giyiyorlarmış, dayanılacak şey değildi. Düşünsenize o zamanlar,
herkes aynı sıradan görünüşteydi. Parası olan ile olmayan belli değildi.
Oysa
şimdi işler çok başkaydı. Arkadaşına hem çok kızgındı hem de şükrediyordu
storysinde paylaştığı için.
Ama
iş burada bitmiyordu. Bugün kızlarla o meşhur kafede buluşacağına göre, çok şık
bir kombinle gitmeliydi. Dolap kıyafet doluydu ama hepsini görmüşlerdi. Aslında
saks mavisi bir eteği vardı ama üzerine ya yeşil bluz ya da fosforlu sarı bluz
giyebilirdi. Hadi nüde bir ayakkabı giysem dese, e çantası ne olacaktı? Daha
önce renkli hasır bir çanta almıştı ama o çanta o lüks kafeye uygun değildi. O
ne öyle brunch’a ya da beach club’a gider gibi. Öyle olmazdı.
En
iyisi kimselere görünmeden ilk iş bir alışveriş merkezine gidip yeni bir çanta
almaktı. Ama cüzdanında sadece elli lirası vardı. O para da zaten kafede büyük
boy iced amerikano içmek içindi. Büyük boy ve bol buzlu alacaktı ki,
oturdukları süre boyunca başka bir şey almak zorunda kalmadan, orada
kalabilsin. Kredi kartı çoktan dolmuştu. Artık bankadan aradıklarında açmıyordu.
Her ay minimum tutarı yatırıyor ve kendi kendine ‘’bu onları biraz susturur’’
diyordu. Maaşını almasına 25 gün vardı. Ve cimri muhasebe müdürü önümüzdeki
aydan itibaren ona avans vermeyeceğini de bildirmişti. Yalvar yakar zor ikna
etti muhasebe müdürünü, çektiği avansların borçlarını birden kesmesin diye;
yoksa altı ay maaş alamayacaktı.
Problemini
çözebilmek için hesap yaptı, düşündü, taşındı.
Problemlerimiz var ama sahte mi gerçek mi?
Bu
problemi yaşayan bir tek kendisi olamazdı. Etrafında pek çok insan aynı şeyleri
yaşıyordu ve bir şekilde çözülüyordu. Başta çok kolaydı çözmek ama şimdi
gittikçe zorlaşıyordu.
Geçmişteki insanlar
ne yapmış da mutlu olmuşlar? Ne yapmış da başarılı olmuşlar?
Ya da tam tersi mutsuz ya da başarısız olma nedenleri neymiş? Böyle saçma
sorular nereden aklına geliyordu? Geçmişte insanların bu derece kendilerini
görsel olarak ifade etme, kalitelerini gösterme gibi dertleri yoktu ki. Herkes
imkânına göre yaşıyordu. Eski kitaplarda bir sürü fotoğraf falan var.
Köydekiler şalvar, lastik ayakkabı giyiyor; ev hanımı, evdeyse ev kıyafeti,
dışarıdaysa dışarıya uygun giyiniyordu.
Moda
son iki yüz – üç yüz yılda çıkmış, ama şu son 10 yıllık dönemde resmen çığır
açmıştı. Eskiden insanların gezmelik, bayramlık gibi yılda bir iki kere giydiği
ama her özel günde aynısını giydiği kıyafetleri vardı. Oysa şimdi o kadar çok
çeşit, o kadar çok renk var ki, almaya doymak mümkün değildi.
Geçmişteki
insanların da kazanmak ve kaybetmekle, mutlu olmakla ve başarılı olmakla,
beğenilmek ve kabul görmek ile ilgili dertleri vardı mutlaka. Ama bizim
dönemimiz gibi tüm insanların gözü onların üzerinde miydi acaba?
Kombinini
tamamlayacak parçaları almak için parası yoktu. Ya bir yolunu bulup o
aksesuarları alıp kombinini tamamlayıp öyle gidecekti ya da hastayım deyip o
kafeye gitmeyecekti. Offf ne zor bir seçimdi.
Deneyimsel
Tasarım Öğretisi der ki; "Gerçek problem insanın
çözüm marifetini geliştirir." Gerçek problem çözümü
bizim elimizde olan problemlerdir. Sahte çözümü ise nerden
anlarız? Eğer bir çözüm miktar arttırımı gerektiriyorsa sahtedir.
İnsan hayatta hiç problemle karşılaşmak istemez. Ama
problem hedefi olan insanda olur. Her problemin
bir mesajı vardır ve çözülmek için gelir. Gerçek problem insanın
çözüm marifetini geliştirir. Ancak insan istediği bir şey olmadığında
problemi hep dış dünyaya yükler. Oysa bu sahte problemdir.
Tabii problem sahte olunca çözüm de sahte olur. Çünkü insan acelecidir
ve acil çözüm ister. Gerçek problem yavaş yavaş büyür ve yavaş yavaş çözülür.
Sahte çözüm yatıştırıcıdır, problemi erteler, büyütür. İnsan acele ettiği için
sahteye yönelir.
Herkesin
problemleri vardır.
Herkesin
problemi var tabi. Aslında o kombine uyan bir çanta almak için çözüm bulmaktan
daha büyük problemi vardı. Ama sahte problemler o kadar iç içe geçmişti ki sahtenin
de sahtesinin içinde olduğunun farkında değildi.
İnsan
bu hayatta sahte çözümlerle mutlu olacağını zanneder ama işler pek umduğu gibi
olmaz. Konsept peşinde, kombin peşinde koşmaktan gençler öyle bir borç batağına
batar ki, kolay kolay çıkamaz. Çıkabilmek için hakikaten doğru iletişimler,
doğru ilişkiler ve hak edişler oluşturması gerekir.
Varını
yoğunu harcadığı, daha ay başında güzel görünmek için, yakışıklı görünmek için,
zengin görünmek için aldıklarının onun geleceğini paramparça ettiğini fark
etmesi çok zordur. Çözümü ise mümkündür. Hayat gerçek problemini çözmek için en
başa dönmeye çalışana bedel ödetir mi? Evet ödetir. Ama hiçbir
şey o tüketimde kaybettiklerinden daha büyük bedel değildir.
Deneyimsel
Tasarım Öğretisi, sunduğu stratejiler ile insanın dününden
daha başarılı daha mutlu ve daha marifetli
olmalarına destek olur.
Sahte
problemle uğraşan sahte çözümle uğraşır. Çözüm marifeti de yoktur. O nedenle
aklı hep aynı çözüme gider. Bu da kabuk bağlayan yarayı sürekli kaşıyıp,
kabuğunu kaldırıp tekrar tekrar yara yapana benzer. O yara en sonunda
enfeksiyon kapar, ateşlenir. Artık daha ciddi tedavi olması gerekir. Oysa
gerçek problem, için yani gerçek soru için cevap çok nettir ve cevaplaması
kolaylaştırılmıştır. Mutlu ve başarılı olmak
için şık bir kombine sahip olman değil, insanı yüceltecek ilme sahip olmak
gerekir.
SOYUT YASALAR NELERDİR?
Soyut yasa nedir ?
Hayatta her şeyin bir kuralı vardır.
Kurallara uyumlu olursak kazanırız, uyumsuz olursak da kaybederiz. Tıpkı bir
futbol maçı gibi. Maçta en iyi oyuncu kurallara en hakim olan ve ona uyumlu
oynayandır. Top nasıl atılır, hangi durumlarda faul olur? Onu başarıya
ulaştıracak bilgilere sahiptir. Bilmeyen birisini düşünürsek sürekli faul
yapabilir ya da topu yanlış yerden yanlış zamanda atabilir. Oyunu bir şekilde
oynar ama başarılı olabilir mi? Maalesef hayır. Kural ihlali yapan varsa onun
yol alamadığını, topu karşı tarafa verdiğini ya da puan kaybettiğini görürüz.
Hayat da böyledir. Kuralları vardır, kurallara uyumlu olan başarılı olabilir.
Bu yüzden kuralları bilmesi gerekir.
Hayatın kurallarının somut kısmına
çoğunlukla hakimiz. Fizik kurallarını, fen bilgisi bilgilerini düşünebiliriz.
Peki ya ilişkiler? Çok enteresan değil mi hayatta davranış olarak bir tepki
ortaya koymasak da sadece düşüncelerimizle bir etki meydana gelebiliyor. Nasıl
oluyor bu? Mesela karşı cinsle olan ilişkilerde hiçbir şey yapmıyoruz
konuşmuyoruz, mesaj atmıyoruz, aramıyoruz ama sürekli düşünüyoruz diyelim.
Hiçbir şey yapmamamıza rağmen bu karşı tarafta bir değişim meydana getiriyor.
Tüm bunlar nasıl oluyor? Somutta göremiyoruz çünkü soyutta bir karşılığı var.
Biz toprağın varlığını, bitkinin varlığını ispat edebiliyoruz neden çünkü
görüyoruz, kokluyoruz, tadıyoruz. Havayı görmüyoruz ama bu olmadığı anlamına
gelmiyor sadece diğer şeylerden daha soyut. Soyut ancak ispat edilebiliyor. Bir
balonu şişirerek varlığını ispatlayabiliriz. Tıpkı bunun gibi Deneyimsel
Tasarım Öğretisi hayatın içinde göremediğimiz ama hayatımızı etkileyen bu soyut
yasaları somutlaştırarak bize ispatlar. Anlamamızı ve kullanmamızı
kolaylaştırır.
İZ VE İŞARETLER
Her
olay yaşanmadan önce işareti gelir. Tıpkı yağmurdan önce rüzgârın esip
bulutları üst üste getirmesi, havanın kararması gibi. Olaylar yaşandıktan sonra
da izi kalır. Tıpkı yağmurdan sonra yerlerin ıslanması, etrafı toprak kokusu
sarması gibi. İşaretler gelecekle ilgili öngörümüzün olmasını sağlar. Yağmur
yağdı veya yağmur yağacak demek için iz ve işaretleri okuyabilmemiz gerekir.
Peki, bizim için önemli olaylarda iz ve işaretleri okuyabilir miyiz?
- Biriyle tanıştığımızda,
- Evlilik hazırlığı yaptığımız sırada,
- İş görüşmesinde,
- Ev kiralamada,
- Yola çıktığımızda,
- Bir şey satın aldığımızda,
- Sonrasını öngörmek mümkündür. Çünkü her süreç içinde işaretler barındırır.
- İlk görüşmede duyulan heyecanın miktarı, görüşmeye erken ya da geç gelinmesi, konuşulan konular,
- Nişanlılık sürecinde alınan ya da alınamayan ortak kararlar, çıkan sorunlar, sorunlara verilen tepkiler,
- İş görüşmesinde aktarılan kurallar, kişinin bir işi varken iş araması veya daha önceki işini neden bıraktığı,
- Evi kiralarken ev sahibinin beklentileri, önceki kiracıyı neden ve nasıl çıkardığı, sözleşme yapmak istemesi ya da istememesi,
- Yola çıktığında daha şehirden çıkmadan arabanın arıza ışığının yanması, hep yavaş giden insanlara denk gelmek, hemen önünde bir kaza olması,
- Bir şey alırken hissettiğin heyecan, imkânının üzerinde veya altında bir satın alma yapmak, alınan şeylerin etiketleriyle dolapta durması,
Bunların her birinin anlattığı birçok şey var.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: "Hiçbir şey birdenbire olmaz"
Bütün
bu işaretleri okuyabilmek için sebep sonuç ilişkisini bilmeye ve soyut yasalara
hakim olmaya ihtiyaç vardır. Hayatta her şey bir mesaj verir. İnsan mesajları
anladığında hayata da o mesajların gerektirdiği tepkileri vermeye başlar.
Alması gereken tedbirleri alır. Girmemesi gereken yollarda vakit
kaybetmez.
Mesela
trafik işaretleri, biraz sonra karşılaşacağımız bir kasisin, yavaş geçmemiz
gereken virajlı bir yolun mesajını verir. Peki, biz arabayı kullanırken işaret
yerine telefonumuza bakıyorsak ne olur? İşte o zaman işaretleri kaçırarak hafif
ya da ağır hasarlar almak kaçınılmaz olur.
Hayatın
içerisinde de iz ve işaretleri göremediğimizde, bir müddet sonra başımıza
gelecek bir probleme karşı hazırlıksız yakalanırız. İz ve işaretleri görerek
öngörülü olan insan, öncesinden tedbir alarak problem yaşanmadan çözüm
üretebilir.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: "Hayatta tesadüf yoktur"
Karşılaştığımız insanlar,
İçerisinde kaldığımız durumlar,
Başımıza gelen olaylar,
Hiçbiri tesadüf değildir. Her birinin olmasının bir veya birçok sebebi vardır.
Hiçbir şey tesadüfen olmaz.
İnsanları tanımak,
İlişkilerde oluşabilecek kırılmaları anlamak,
Başarıya giden yolda ne tür sorunlarımız olacağını öngörebilmek için,
Hayatın dilini okuyabilmemiz gerekir. DTÖ kişilere, iz ve işaretleri okuma yani hayatın dilini anlama becerisi kazandırır. Seçim kalitemizi ve doğru tepki verme marifetimizi yükseltir.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi İlkeleri;
- Tutarlı
Deneyimsel
Tasarım Öğretisinde anlatılan bilgiler ilk günden son güne kadar tüm zamanlar,
tüm mekânlar ve tüm insanlar içindir. Buradaki bilgiler ilişiğinde olan bilgiyi
de ispatlayan bilgilerdir. Aralarında çelişki yoktur ve kişiye göre değişmeyen
bilgilerdir. Bilgiler gerçek olduğu için çelişki olmaz.
Gerçek,
tutarlı içerik demektir.
Deneyimsel
Öğretide anlatılan bilgilerin tutarlı olduğu ispatlanarak aktarılır. Peki,
tutarlılık neden önemli? Hayata baktığımızda birçok bilgi ile karşılaşıyoruz.
Kişiler, olaylar anlatılıyor. Gündem sürekli değişiyor. Hayatta her şey
değişir. Çünkü bir hareket, bir devinim var hayatta. Hayatın içinde insan zaman
zaman kime ve neye inanacağını bilemez. İnsan eğer kişiye göre karar verirse
yanılabilir. Çünkü bugün doğruyu söyleyen annem, babam, eşim, kardeşim yarın
yanılabilir.
Kişilerden
bağımsız söylenenleri test ediyor olmamız gerekiyor. Bu nedenle insanın hiç
değişmeyen gerçeğe ihtiyacı var bu hayatta. Gelen bilgiyi de tutarlılık
ilkesinden geçirerek, test ederek almak kıymetlidir. Sorgulamak değil
irdelemektir. İnsan irdelediği bilgiyi, tutarlı olduğunu kabul ettiği bilgiyi
daha iyi hayatına alır. İrdelemeden kabul ettiğini yarın reddetmemek için
tutarlı olup olmadığını test etmek gerekir. İrdeleyen kişi anlatılanları düşündüğünde,
hayata bakıp anlatılanlar ile ilgili delilleri gördüğünde ne kadar tutarlı
bilgiler olduğunu görecektir. Alınan bilgiyi, tutarlılık testinden geçirmeyen
ilk ondan vazgeçer hale gelir. O yüzden de bir bilginin bana göre, sana göre
değişmemesi gerekir.
Tutarlı
bilgiyi zıddı ile de test etmek, irdelemek gerekir. Gerçek bilginin zıddı da
gerçektir. Dershaneye giden öğrencilerin ya da özel ders alan öğrencilerin
sınavda daha başarılı olacağına inandık. Ancak bu bilgiyi zıddıyla test
etmedik. Özel ders almayan ya da dershaneye gitmeyen öğrencilerin de sınavda
başarılı olduğunu gördük. Mesele burada öğrencinin öğrenmeye olan açlığıdır.
Öğrencinin öğrenme merakı ve açlığı varsa dershaneye ya da özel derse gitmeden
de o bilgiyi alacaktır. Dershaneye gitmeden de öğrenebilecek ve başarılı
olabilecektir. Aldığımız bilgiyi her zaman zıddını da düşünerek almak gerekir.
Çünkü gerçek bilginin zıddı da gerçektir. Bu nedenle Deneyimsel Tasarım
Öğretisinde anlatılanlardan, anlatılmayanlar da anlaşılır.
Detayı
nedir? Tutarlı bilgi ile başka bir bilgiye çıkarım da yapılabilir. Gerçekse
muhakkak başka bilgiye geçer. Tarihi kalıntıları incelerken o antikadan,
yaşayan millet hakkında çıkarım yapılabilir. Yaşam stilinin nasıl olduğu
anlaşılabilir ya da kullanılan motiflerden, el işçiliğine yatkın bir topluluk
oldukları söylenebilir.
Günümüzde
de bir yere gittiğimizde, evlerin çatılarına bakılarak oranın mevsimine,
mevsiminden dağların denize paralel mi yoksa dikey mi olduğuna kadar çıkarım
yapılabilir. Çünkü gerçek bilgi doğurgan olduğu için başka bilgiye ulaştırır.
Her
zaman, her yerde geçerli olmayan bilgi de tutarsız kalıyor. Programlarda
duyuyoruz. Tereyağı bir gün faydalı, bir gün zararlı oluyor. Yumurtanın sarısı
mı faydalı yoksa beyazı mı diye tartışılmadı mı? Bir şey bir gün faydalı, bir
gün zararlı ise tutarlı olmuyor. Çünkü bilginin tutarlı olması, zamana göre
değişmemesiyle de ilgilidir.
Deneyimsel Öğretide anlatılan bilgiler ilk günden son güne; tüm zamanlar, tüm insanlar ve tüm olaylar içindir. Tutarlı içerik bana göre, sana göre değişmez. Tutarlı bilgi, yoruma kapalı olan bilgidir.
Yaptığı hamleleri, davranışları ya da hayatına aldığını insanları her zaman tutarlılık testinden geçirmeli insan. Yoksa ilk ondan vazgeçer. Daha sonra problem yaşamamak için tutarlı olarak tutarlılık testine gereken önemi vermeliyiz. Deneyimsel Tasarım Öğretisi bunu nasıl yapmamız gerektiği konusunda bize yardımcı olur.
- Uygulanabilir
Kilo
veremeyen birine kilo ver demek…
Disiplinli
olamayan birine disiplinli ol demek…
Sigarayı
bırakamayan birine sigarayı bırak demek…
Çocuğuyla
arası kötü olan birine aranı düzelt demek…
Kararsız
kalan birine karar ver demek…
Öz
güven problemi yaşayan birine kendine güven demek…
Amacını
bulamamış birine amacını bul artık demek…
Stresli
birine stres yapma demek…
Problemi
olan birine bunu problem etme demek…
Problem kendisine ait
olunca zordur, başkasına ait olunca çoğu zaman kolay.
“Yap canım işte"
“Yapamıyorum… Ben de istiyorum problemim çözülsün, aynı
taraftayız yani. Ama söylemekle olsa yapardım elbette. Ben de biliyorum.
Kolaysa sen yap demek geliyor içimden ama seni kırmamak için onu da
diyemiyorum.
Denedim, yapmayı veya
yapmamayı denedim. Olmuyor. Ne istediğimi biliyorum. Nasıl aşacağımı
bilmiyorum.”
Aslında çözüm diye
verilen tavsiyeler sonuç oluyor çoğu zaman. Yani kilo vermek sonuç, sigarayı
bırakmak sonuç, öz güvenli olmak sonuç, amacı bulmak sonuç… Bu sonuçlar zaten
insanın istediği sonuçlar bunda sıkıntı yok.
Asıl
mesele bu sonuca NASIL varılır onu söylemekte.
Peki Nasıl?
Strateji
vermek, “nasıl” sorusuna yanıt vermekle olur.
Bu tıpkı birine resim
yapmayı öğretmek gibi. Aslında resim yap diyerek öğretilmiyor, nasıl resim
yapılacağını göstermek gerekiyor. Fırça nasıl tutulur? Boya nasıl karıştırılır?
Yanlış yaparsam nasıl düzeltilir? Yağlı boya nasıl kullanılır? Sulu boya nasıl
kullanılır? Ellerim boya oldu nasıl çıkartılır? Palet nasıl tutulur? Doğru
malzeme nasıl seçilir? Fırçanın kalınlığı, ucunun tipi hangi boyada nasıl
olmalıdır? Tuval şövaleye nasıl konur?
Yani kilo nasıl verilir?
Sigara nasıl bırakılır? İrade nasıl kuvvetlenir? Çocuk nasıl yetiştirilir?
İlişki nasıl toparlanır? Öz güven nasıl kazanılır? Stresten nasıl kurtuluruz?
Cesaret nasıl kazanılır? Amaç nasıl bulunur? Karar nasıl verilir? Başarılı
nasıl olunur? Problem nasıl çözülür?
Deneyimsel Tasarım
Öğretisi müfredatını farklı kılan şeylerden biri de budur. “Nasıl”
sorusuna cevap vermesidir. Çünkü programın amacı dertleşmek değil problemlere
çözüm üretmektir. Müfredatın içeriğindeki bilgilerle kişi problemini önce
tanır? Sonra da çözümü ne, onu öğrenir.
İnsanın daha mutlu ve
başarılı yaşaması için;
Kim Kimdir İnsan Tanıma
Sanatları Seminerinde; insan nasıl tanınır…
İlişkilerde Ustalık
Seminerinde; ilişkilerdeki problemler nasıl çözülür? Başarılı ilişki nasıl
kurulur? Nasıl insan yetiştirilir? İlişki ustası nasıl olunur?
Başarı Psikolojisi
Seminerinde; başarılı nasıl olunur? Başarılı nasıl kalınır? Herhangi bir konuda
nasıl usta olunur? Karar nasıl verilir? Hedef nasıl belirlenir? Amaç nasıl
belirlenir?
Seminerlerde verilen
stratejiler, deneyimselleştirilmiş ve işe yararlılığı tutarlılık testinden
geçirilmiş stratejilerdir.
Uygulanabilir mi peki?
Bir de stratejinin
uygulanabilir olması lazım.
Öyle bir uygulanabilir
olması lazım ki kişinin yaşı, cinsiyeti, ırkı, sosyokültürel seviyesi, maddi
imkânları fark etmesin. Kimin ihtiyacı varsa uygulayabilsin.
Stratejiyi uygulamak
tamamen kişiye kalmış bir seçimdir. Bununla birlikte isteyen herkesin
uygulayabileceği şekilde tasarlanmıştır.
Bu
hayatta her şeyin sebep sonuç ilişkisi vardır.
Sebepler sonuçları
oluşturur. İstenen sonuca ulaşabilmek için önce doğru sebepleri oluşturmak
gerekir. O halde sonuçlarını tasarlayabilenler doğru sebep oluşturmayı
bilenlerdir.
- Faydalı
Deneyimsel Tasarım
Öğretisi müfredatına aldığı her bilginin insana fayda sağlaması gerekmektedir.
Doğaya baktığımızda var olan tüm bitkiler, hayvanlar, her şey bir fayda
üretir. Ağaçlar, insanlar için oksijen üretir, beslenmesi için meyve verir,
bazen insanların ısınması için odun olur, bazen yazı yazacağı defteri ya da
okuyacağı kitabı olur…
İnsanın bu hayatta
dününden daha mutlu, daha güçlü, daha iyi olmasını sağlayan her şey fayda
veriyor demektir.
İnsan her zaman faydayı
seçmek ister, peki o zaman nerede yanılıyor? Kafası nerede karışıyor da kendisi
için fayda vermeyen şeyleri seçebiliyor?
Aslında, insan anlık
fayda ile toplamda faydayı ayırt edemediği için, yanlış seçimler yapabilmekte.
İnsan sağlıklı bir yaşamı olsun ister, diyete başlar. Fakat daha ilk gün, en sevdiği arkadaşının doğum günündeki pastaya "hayır" diyemez. Bir dilim pastayı alıverir. O an kendini çok mutlu hisseder ama faydaya yönelik hedefinden uzaklaşmış olur.
Diyeti sporla desteklemek lazım diye düşünür, spor salonuna üye olur. Fakat iş çıkışı o kadar yorgun hisseder ki, spor yapmak ona çok zor gelir. "Nede olsa yarın giderim" diye düşünerek eve gidebilir. Böylece andaki acıdan kurtulmak ister. Faydaya yönelik hareket edemez.
İnsan, bazen de seçimlerini yaparken; "Herkes yapıyor, çok da zararlı değil" diye düşünerek hareket edebilir.
Çocuk yemek yemiyorsa, anne telefonda bir çizgi film açarak, rahatlıkla çocuğa yemeğini yedirebilir. Biraz daha büyüdüğünde, telefonda oyun oynamasına da izin verir, çocuk oyalanıyor diye düşünür. O anda çocuk ile ilgilenmek zorunda kalmadığı için, kendini oldukça iyi hisseder. Peki, saatler boyunca oyun oynamanın, çizgi film seyretmenin çocuğa faydası mı var, zararı mı?
Bu süreyi çocuk daha faydalı olarak geçirebilir miydi? Kendi kendine oyun kurabilir miydi? Kendini eğlendirme becerisini geliştirebilir miydi? Bir süre sonra bu çocuk telefon olmadan zaman geçiremeyen, arkadaşları ile oyun oynayamayan hatta sohbet edemeyen bir çocuk haline gelebilir.
Bazen insanoğlu faydaya zaman ayıramayabiliyor, zarar veren şeyleri tercih ediyor. İnsana o zamanı neyle dolduracağı ile ilgi seçme hakkı verilmiş. Çünkü "Hayatta boşluk yok." Faydayı seçti, zarardan uzaklaşır insan. Zararı seçti, faydadan uzaklaşır insan.
Evde kullanılmayan eşyalar mesela... "Aman bir gün lazım olur" diye saklanan koliler dolusu eşya vardır. İhtiyacımız olduğu anda hangi kolide, nerede olduğu bulunamaz. Koliler evin balkonunu doldurmuştur, ev halkı balkonu kullanamaz hale gelmiştir. Balkonumuz bir şekilde dolacak; ya hava ile, ya çiçek ile, ya aile ile, ya koli ile... Ne ile dolduracağım benim tercihlerime kalmış.
Anneler bazen der ya; "Şu kişiyle görüşmesen mi evladım? Çok faydasız biri" diye. "Amaan anneee! Ne zararı var." deriz. Faydası var mı? Yok. Öyleyse mutlaka zararı var ama biz şu an göremiyoruz. Zamanımız boşa gitmiş, emeklerimiz de öyle... Ama çok sonra anlamışız.
İnsanın, hayatına aldığı her insanı, her bilgiyi seçerek alması gerekir, kişiye fayda vermeyenler mutlaka zarar verecektir. Sabit kalamayız, ya ilerleyecek ya da gerileyeceğiz.
- Anlaşılabilir
- Kuş dili bilir misiniz? Peki ya İngilizce, Fransızca, Latince?
- Hayır mı?
- Oldu mu şimdi? Latince bilmeden doktorun ne dediğini nasıl anlayacağız?
- Hemen bir Latince kursuna mı yazılmalıyız?
- O da bir şey mi Allah korusun hukukla ilgili bir işimiz olsa Osmanlıca mı öğreneceğiz?
Hadi bunları kursa gidip
öğrendik, ergen çocuğumuzu anlamak için ergence kursuna mı gideceğiz?
Eee kaynanamı da
anlamıyorum, kaynanaca kursu da var mı acaba?
Kardeşlerimi de
anlamıyorum…
İyi de biz çoğu zaman
kendimizi de anlamıyoruz. Öyle şeyler yapıyoruz ki genellikle neyi neden
yaptığımızı anlamıyoruz.
Çok fazla dil kursuna
gitmemiz gerekiyor.
Belki de sorun
konuştuğumuz lisan değildir.
Çünkü bazen, omuza bir
dokunuş bir kitap dolusu şey anlatır. İnsana tek sözcük söylemeden, bazen bir
bakış yapar aynısını.
Tam sıkışmış ve
bunalmışken, o bir bakış “yoruldun biliyorum ama merak etme iyi gidiyorsun”
diye anlatır.
Tam da saçın başın dağılmış, kan ter içinde aile büyüklerine yemek hazırlarken, çocuklara laf anlatmaya çalışırken, eltinin laf sokmasına tebessümle cevap vermeye çalışırken, eşinden gelen “çok güzelsin diyen bir küçük mimik” ne çok şeyi değiştirir bir anda.
O gergin tebessüm
yayılır tüm bedenine ve artık gergin değildir.O laf canını yakmaz hatta
eğlendirir insanı.
Nedir anlaşmak?
Sadece ne söylediğini
anlamak mı?
Her kelime aynı anlama
mı geliyor?
O zaman neden tartışma
programlarında aynı kelimeleri kullanarak aynı cümleleri kurarak konuşan
insanlar bir süre sonra çileden çıkıp birbirlerine seslerini yükseltiyor? Ya da
neden alaycı, can yakıcı konuşuyor?
Kelimelerin anlamlarını
bilmeyince biz iletişim kurduğumuz kişileri bambaşka anlarız…
Aynı dili konuşup nasıl da anlamıyoruz birbirimizi?
O kadar çok açıklama yapıyoruz ki söylemek istediklerimiz kaybolup gidiyor arada.
Yoksa söyleyiş tarzımda mı sorun var?
- Ben öyle demek istemedim karşımdaki yanlış anladı.
- Alınganlık yapıyorsun.
- Beni bir sen anladın sen de yanlış anladın :)
Ne çok duyuyoruz bunları
çevremizdeki insanlardan.
Konuşup da anlamıyor olmamızın
nedeni kelimelere yüklediğimiz farklı anlamlar olabilir mi?
Bu nedenle Deneyimsel
Tasarım Öğretisi;
- Sade bir dil kullanır,
- Yabancı kelimeler kullanmaz,
Birçok seminer almış ya
da hiç seminer almamış 7’den 77’ye herkesin anlayabileceği bir ilimdir.
Anlaşılmayan süslü kelimeler, yabancı kavramlarla içeriği doldurmaz. Müfredat
tek bir yabancı kelime içerir; Epistemoloji. Epistemoloji
"kavram bilimi" demektir. Kavram biliminin içerisinde duyduğumuz için
bildiğimizi sandığımız ama bilmediğimiz kavramları detaylandırır.
"Bence özgürlük şöyledir,"
"Bence hırs bu
demektir,"
"Bence mutluluk budur" demez bunların ne anlama geldiğini anlatır.
Deneyimsel Tasarım Öğretisini Bilmek Bize Ne Katar?
Bir tatlı huzur almaya
geldim...
“Huzur huzur anlıyor
musun birazcık huzur. Bıktım artık! Saçımı süpürge ettim hâlâ yaranamadım.”
“Ah keşke”
Yılları bu sözlerle
geçmişti Gülizar’ın.
“Keşke bu bilgileri daha
önce bilseydim böyle olur muydu hiç” diye mırıldanırken buldu kendini.
Arkadaşının davetiyle Deneyimsel Tasarım Öğretisi diye bir
seminere başlamıştı. Semineri her dinlediğinde doğru zannettiği yanlışlarını
farkediyordu. Bazı şeyler için pişmanlık yaşarken bazı şeyler de ezber
bozuyordu. Egosuna da dokunmuyor değildi bazı gerçekler.
Nasıl dokunmasın ki;
hayat ona çoğu şeyi pişmanlıklar içinde öğretmişti. Ne de çok üzülmüştü.
Aslında hayat demek üzüntülerle dolu demek değildi. Ama bunu yeni
anlayabilmişti. Mutlu olmanın stratejilerini bilseydi böyle olur muydu
hiç? Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki “Hayatta her şeyin bir
stratejisi vardır.” Mutluluğun da huzurun da...
Hayata Yeniden Başlamak
Madem bu hayatta her
şeyin bir stratejisi vardı neden hayatı zorlaştırarak yaşasın ki insan? Oysa
kısacık hayatında deneyimlerden tasarlanmış yöntemleri bildiğinde, bir hata on
defa tekrarlanmaz. İnsanların deneyimlerinden ortaya çıkan stratejileri
hayatına alır, uygular ve problemleri daha kolay çözersin.
“Nasıl yani?” demişti
Gülizar da herkes gibi ilk duyduğunda.
Bu seminerin güzel
tarafı problemi tespit edip çözüm marifetini hemen kazandırmasıydı. Onun için
bilgileri öğreniyor, hayatında anında uygulayabiliyordu.
Bu
hayatta her şeyin bir yasası vardı ve
o yasalara sahip olan hayatta üstün olurdu. Bu nasıl bir konfor diye geçirdi
içinden.
Gülizar önceden
yaptıklarının karşılığında nankörlük görürken şimdi niye nankörlük gördüğünün
sebebini biliyordu. Bu durum onun ilk zamanlar içini acıtsa da çözümün kendinde
olduğunu bilmek çok rahatlatıyordu.
Deneyimsel
Tasarım Öğretisi der ki; “İnsanın en büyük dostu da
düşmanı da aynadaki kişi. “
İnsan bu hayatta oluşturduğu sebeplerin sonuçlarını yaşar.
Yeni başlangıçlar
güzeldir.
Okula başlamak...
Spora başlamak...
İş başlamak...
Yeni bir yer keşfetmek...
Evlilik hayatına
başlamak...
Seminere başlamak...
Her biten şey yeni başlayacak şeyin işaretini verir aynı zamanda. Ama insan hayatta yasaların nasıl işlediğini bilmeyince olaylara takılır. Takıldığı olayların içinde debelenip bir türlü çıkamaz. “O bana neden böyle dedi? Neden böyle davrandı? Aslında ben de onun ağzının payını verdim ama neden rahatlayamadım?” Olaylara takılmak yerine gerçek problemi görebilmek ve çözebilmekti şimdiki hedefi.
Gülizar bir an geçmişe
daldı. Şu andaki sahip olduğu bilgilerle ne kadar şanslı olduğunu düşündü.
Sonra hemen seminerde öğrendiği bilgi aklına geldi. “Bu hayatta şans
diye bir şey yoktu çünkü şans başıboş bırakılmış olaylar bütünüydü.”
Oysa bu hayatta her şey
mutlaka bir sebep-sonuç ilişkisi içerisinde olurdu. Hangi sebeplerle şu anki
sonuçları yaşıyorum diye düşünüyordu. Bu semineri almasında bile bir hak edişi vardı.
Oğlu sınavı kazanamamıştı. O kadar çok para dökmüştü ki. Dershaneler, özel
hocalar; hani kesin kazanır demişlerdi? Ne kadar da çok ümit bağlamıştı.
Geleceğini oğlunun sınav sonucuna göre programlamıştı.
Ya eşiyle yaşadıkları…
Kâbus gibiydi. Ruhsuz adamın tekiydi eşi ona göre. Ne ilgisini anlayabiliyordu
ne tepkisini. Çocukluktan beri tanıyorlardı birbirlerini. Peki bir insan
yıllardır birlikte olmayla tanıyabilir miydi karşısındakini? Gerçekten insanı
tanımak nasıl olurdu? Peki ya kendini tanıyor muydu sahiden? Peki ya eskiden
tanıdığı insan şimdi farklı biri olduysa bunu nasıl görebilirdi? Bu durumu
nasıl yönetebilirdi insan? Çok özverili diye severek evlendiği eşi her işi
Gülizar’ın üstüne yıkıyordu şimdi.
Ama seminerden sonra
anladı ki hiç de olaylar onun zannettiği gibi değildi. Şimdi baktığı
pencere çok farklıydı. Artık sonuçlara takılmıyordu. Sebepleri görebilmeye
çalışıyordu.
Başına gelen hiçbir
şeyin tesadüf olmadığını, her şeyin bir sebebi olduğunu bilmek onu hayatta çok hafifletmişti. Artık olan olaylar karşısında ani tepkiler vermiyor, yasasal
bakabiliyordu.
Kendisini eski ben ve
yeni ben diye ikiye ayırmıştı bile.
Bugün dününe göre daha
mutlu, daha huzurluydu.
Deneyimsel Tasarım Öğretisini Neden Bilmeliyim?
İnsan yolu bilmezse
nasıl varır gideceği yere? İstanbul’a gitmek istiyorum ya da Ankara’ya. Tamam
da nereden ve nasıl gidilir? Hangi yollar daha az yorar? Hangi yollar beni
hedefimden uzaklaştırır?
Peki, acaba ben doğru
yere mi gitmeye çalışıyordum?...
İnsan hayatın içinde bir yolculukta. Ve bazıları nereye gitmesi gerektiğinin farkında ama yöntemleri bilmiyor. Yola hâkim değil. Bazıları nereye gitmesi gerektiğini bile bilmiyor. Kim nereye çağırsa, orada. Rüzgarda bir yaprak gibi savrulur.
Çok az insan nereye
gitmesi gerektiğini ve nasıl gideceğini bilir durumda.
Nedir onların farkı?
Kurallara hakimdirler.
İnsan bu hayatta kuralları öteler. Önemsemez.
Ama hayat karşılığı hep
kuralına göre verir.
Hangi kurallara göre
işliyor dünya düzeni?
Deneyimsel
Tasarım Öğretisi tam da bu noktada insanlara hayatın
kurallarını, yasalarını anlatır.
- Evliliğin yasası nedir? Aile olmanın?
- Yetiştirmenin yasası nedir?
- Sevilen bir insana dönüşmenin kuralları nelerdir?
Böylece kavramların
karmaşası ortadan kalktıkça, neyi istemesi gerektiğini de bilmeye başlar insan.
Sonra o hedefe varabilmekle ilgili stratejilere ulaşır.
Bununla da kalmaz.
“Biliyorum ama uygulayamıyorum” diyenlere doğru stratejiyi yapabilir hâle
gelebilmesi için o insana nereden başlaması gerektiğini de öğretir. O insanlara, nasıl ve nereden başlaması gerektiğini de öğretir.
Deneyimsel
Tasarım Öğretisi, tüm bunlara rağmen bir kişisel gelişim
programı değildir. Bizzat hayatın içinden, gerçekle ilgili bir programdır. Bu
yüzden tutarlı, değişmez bilgiler sunar. Test edilebilir, ölçülebilir
bilgilerdir bunlar. Bu da kişilerin hayatlarında, yasaların karşılığını çok
rahat görebilmelerini sağlar. Tüm bunlar kişide bir güven meydana
getirir. Duyduğuna güvenen, duyduğundan emin olan insan uygulamada çok güçlü
insandır.
Ve böylece burada
duyduğu bilgileri kişi; rahatlıkla hayatına geçirip karşılığını görebilir olur.
Dününe göre daha mutlu ve daha başarılı olur.
Yorumlar
Hedefi öğreten, amacı gösteren, hayat sevincini artıran, başarıda sürekliliği anlatan...
O kadar çok şey değişti ki hayatımda. Tüm bunları bilmeden bu dünyadan gitmek istemezdim.
Neden problemleriniz var?
Arkası yarın:)
Keyifle takip ettik. :)
Yasalara hakim olan üstün olur. Emeklerinize sağlık..