Sanki
gök delinmiş gibi bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Silecekler durmaksızın
çalışsa da peş peşe düşen yağmur damlalarından bir adım ötesi zor görünüyordu. Bulutlarda
içini döküyordu, belli ki! Kızgınlığını kırgınlığını biriktirdiklerini… rahatlayamıyordu
da tıpkı Feride gibi. Kendisini sıkışmış, sıkıştırılmış,
çaresiz hissederken, özgürlüğünün çekiciliğini çoktan kaybettiğini anlamamıştı.
Üç
erkek kardeşin içinde yetişmiş güçlü bir kızdı Feride. Ne istediğini bilen,
kararlarını uygulama cesareti gösteren, kendinden emin kasaba kızı…
Sekiz
sene evvel hayalindeki bölümü okumak için İzmir’e gitmişti. Büyük şehre
varır varmaz yurda yerleşti, sonra da soluğu kordonda aldı. Bu şehir
denizi, havası ve sıcakkanlı insanlarıyla daha ilk günden büyülemişti
Feride’yi.
‘’İyi
ki burayı yazmışım.’’
İlk
gün Üniversite Heyecanı...
Üniversitenin görkemli dış kapısından girince, içini
heyecan kapladı. Okulun bahçesi, geldiği kasabadan bile büyüktü. Binalara,
insanlara bakmaktan kendini alamıyordu, Feride. Fakültesini bulmak için kampüsü bir uçtan bir uca
arşınladı. Yüksek tavanların altında, kocaman kolonlar, geniş koridorlar…
ve sonunda sınıfını buldu. Kapıya yakın bir yer buldu, gelenleri izlemeye
koyuldu.
İlk gün heyecanı Feride kadar olmasa da sınıf arkadaşı
Can içinde geçerliydi. Uzun
boylu, özgüvenli bir gençti Can. İstanbul’da doğup büyümesi İzmir’i, o kadar da
albenili göstermiyordu Can’a. Daha okul başlamadan kendine bir ev tutmuş, hemen
de arkadaş edinmişti. Çevresindekileri konuşmasıyla etkileyen, imkanları yüksek
olan Can’ın çevresi oldukça genişti.
İlk Karşılaşma...
Feride ilk dönem neredeyse sadece dersleriyle ilgilenmişti. Dışarı çıkmaya cesaret edemediği zamanlar uzun sürmedi. Bir akşam kahve içmek için toplandıkları kafede, birden kalabalıklaştı masa. Okulun başından beri Feride’yi uzaktan izleyen Can, aradığı fırsatı bulmuştu. İlk zamanlar toplu görüşmeler, daha sonra baş başa görüşmeler başladı. Feride başta çekingenlik gösterse de bir süre sonra Can’ın ilgisinden hoşlanır oldu.
Okul ile feride’nin kaldığı yurt arası uzak değildi. Buna rağmen Can, okula giderken, dönerken Feride’yi aracıyla alıyordu. Zaman zaman hediyeler alıp, sevdiği kafelere götürüyordu. Can’ın jestleri yavaş yavaş Feride’yi hedefinden uzaklaştırmaya başladı. Ve artık hangi derse girilecek hangisine girilmeyecek Can’ın insiyatifindeydi.
Dümende Kim Oturursa Kararı O Verir...
Zamanının çoğunu Feride’ye ayıran Can’ın, feride’yi
sahiplenmesi artmaya başlamıştı. Feride ve arkadaşlarını türlü türlü
bahanelerle birbirlerinden uzaklaştırdı. Zaten başkalarına gerek yoktu,
birbirlerine yetiyorlardı. Bir
süre sonra Feride’nin ailesiyle de arasına mesafe girdi. Artık memleketten
arayan soranı kalmamıştı.
Üniversite biter bitmez, ailelerinin itirazına rağmen
evlenip İstanbul’a yerleştiler.
Can Feride’nin hayatında dümeni ele geçirmişti. Hiç
bir arkadaşıyla görüşemeyen Feride için kaybetme sırası; hobilerindeydi. Aslında
resim yapmayı çok seven Feride, sırf Can hoşlanmıyor diye, peletini de
bırakmıştı. Bir zamanlar elinden düşürmediği fırçalarını bile artık aramaz
olmuştu.
Feride, Can olmadan karar veremiyor, kocası ne derse o oluyordu. Artık rolü
sahnesinde çok az bir alan kaplamaya başlamıştı.
Kendi sahnende Baş rolü Kaptırırmak!
Feride ile Can‘ın evliliklerinin ikinci yılıydı.. Baba olacağını öğrenen
Can, bir süre sonra patronundan da müjdeli bir haber aldı, terfi etmişti.
Feride doğumdan sonra vaktinin büyük kısmını çocuğuyla geçiriyor, geri
kalan zamanlarda ev temizliği ve yemekle ilgileniyordu.
Bütün gün evdeydi, can sıkıntısını yemek yiyerek çözdüğünü düşünüyordu.
Görüşebileceği hiçbir arkadaşı, arayabileceği tek bir aile ferdi kalmamıştı.
Varsa yoksa, ‘Can‘!
Can’ın nereye gittiğini, ne
yaptığını her dakika bilmek istiyordu.
Can’ın ise şirkette, sorumluluklar artmıştı, başını kaşıyacak zamanı yoktu.
Üstüne bir de Feride’nin ardı arkası kesilmeyen telefonları!
Meşgul Olan Çekicidir...
Can'ın meşguliyeti çoktu ama Feride'nin yoktu...
Dolayısıyla da Feride eski çekiciliğini yitirmişti.
Artık devir tersine dönmüştü. Bir zamanlar karısının etrafında pervane olan Can, Feride’nin elinden çıkan hiçbir şeyi beğenmez olmuştu. Feride ise sık sık öfke patlamaları yaşayan kocasına hak veriyordu. ‘‘O kadar yoruluyor, bir de ben üzerine gidiyorum. Şu sinir krizleri olmasa aslında iyi adam” diyerek kendini avutuyordu. Evliliğin ayarları komple bozulmuştu artık.Yine bir tartışma anında kendini kaybeden Can, Feride’yi kolundan tutup savurdu. Önce kapıya, sonra sehpaya çarpan genç kadın, soluğu yerde aldı. canının acısına mı, gördüğü muameleye mi yansın, bilemedi. Düştüğü yerden bir süre kalkamadı.
Feride; gözyaşlarını silip doğruldu ve odada uyuyan oğlunu kaptığı gibi
dışarı fırladı. Salonda bağırmaya devam eden Can, kendi sesinden kapının
kapanışını dahi duymadı.
Can’ın arabası sokağın başındaydı. Feride çocuğu arka koltuğa yerleştirip
direksiyonun başına geçti. Nereye gideceğini bilmeden anahtarı çevirdi.
Gözlerinden, kızgınlığı
kırgınlığı biriktirdikleri akıyordu… Kendisini sıkışmış,
sıkıştırılmış, çaresiz hissederken, özgürlüğünün çekiciliğini çoktan kaybettiğini
anlamamıştı.
Deneyimsel tasarım öğretisi; ‘özgürlük; vazgeçebilme potansiyelidir‘ der.
Ve insan vazgeçebildikleri kadar özgürdür.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi
tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
“Kim Kimdir”,”
İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” seminerleriyle
mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara problemlerini çözmeleri ve
hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
"Hayatta
hiçbir zaman keşfedilemeyecek tek bir şey vardır; Daha iyisi…"
Yahya Hamurcu
Yorumlar
Kaleminize sağlık
kaleminize sağlık 🌸
İnsan kendi olmaktan çıkıp başka bir şeye dönüşüyor. kumandalı araba gibi
Harika bir yazı…
Teşekkürler Sevgili Yazar, emeklerinize sağlık. ��
“Kişi hayatının kontrolünü bir başkasına devrettiğinde kaçınılmaz olarak marifetlerini de yitirmeye başlar. Dolayısıyla bir süre sonra ödemesi gereken bedeller için özüne değil başkasına güvenen biri haline gelir.”
Vazgeçebildiğin kadar özgürsün..