NERDE O ESKİ RAMAZANLAR, BAYRAMLAR?
Dünden belirlediği menüyü yapmak için işe koyulmuştu Nazlı. Fokurdayan
mantının buharında eskiye gitti bakışları. Yüzünün her karesine yansıyan özlem
ve tebessümle bir iç çekti. Dudaklarından “Nerde o eski ramazanlar, nerde o eski bayramlar?” sözcükleri dökülüverdi. Derin düşüncelere dalarak: “Sahi, bu
cümleleri belli bir yaşa gelince herkes mi kurardı? Önceden annemler, babamlar söylerdi,
şimdi biz der olduk. Acaba çocuklarımız da ileride alışılmış bu sözleri
söylerler mi? Söyleyen için çok hissiyatlı olan bu sözler, onlarda da dile
gelir mi?’’ diye kendi kendine sordu.
Çocukken ramazanın başlaması ile evdeki telaş bize de geçerdi. Oruç tutup
“MAŞALLAH, aferin kızıma, aferin oğluma!” sözlerine talip olurduk. Oruç tutma çabalarımızı,
öğleye kadar tutulan tekne oruçlarını, mutfaktan gelen kokularla uyandığımız sahur
vakitlerini, unutup yediğimiz lokmalar, içtiğimiz suları nasıl hatırlamayız? Annemizin
“Sen de oruç tuttun.” diye hazırladığı o en sevdiğimiz yemek, nasıl da başka
olurdu. Bir yandan da büyükler gibi “Ben de hak ettim iftarı!” heyecanı vardı.
Henüz çocukken açlığa, susuzluğa dayanmaya çalışan bedenlerimiz iftarın gelmesi
ile coşardı. Evin büyüklerinin
merhametle, takdirle bakışları çocukları ayrı bir gururlandırırdı. Büyüklerimiz
tuttuğumuz oruçları teşvik niyetiyle, “Orucunu bana bağışla” diyerek harçlıklar
verirdi. Ailedeki kuzenlerin bunun için yarışması dün gibi hatırımda.
Komşunun tenceresinde kaynayan aşı bilirdik. Çünkü iftardan önce, bizim
de soframızdaki yerini alırdı. Son dakikaya kadar birilerine yemek götürme işi
de tabi ki biz çocuklara kalırdı. Arada davet sofralarına konuk olunur,
birlikte teravihe gidilirdi. İşte, en eğlenceli anlardan biri… Ne zamandır
bildiğimiz komşumuz Meliha yengenin, Rüstem amcanın, Salih dedenin başka
hallerine de şahit olurduk. Sürekli gözlemleyen bakışlar bazen anlamaya çalışır,
bazen bir muziplik bulup yerini kahkahalara bırakırdı. Tabi teravih çıkışı
annelerden uyarılarımızı da bir güzel alırdık.
Bayrama yakın hareketler hızlanır, neşeler artardı. Paylaşılan sofralarda
birleşen insanlar adeta tek vücut olurdu. Tüm mahalleli sanki senkronize hareket
ederdi; aynı yoğunluk, aynı telaş, aynı sabır ile. Kadınlar bayrama yenecek
yemeklere, hazırlanacak ikramlıklara el atar, birbirlerine yardım ederdi.
Camilerde kandil gecesi sevinci, artan şenlikler, dağıtılan harçlıklar,
bayramlık heyecanı… Bayrama yakın babaannenin evinde kalınır, tüm torunların
ellerine kına yakılma adeti uygulanırdı.
İnsanlar bütün bunları yaparken şikâyet etmez, aksine mutlu olurdu.
Acıkmış uykusuz kalmış, yorulmuş ama hep dingin bir hal içindeydiler.
Bayram sabahı ailenin en büyüğünde kocaman sofralar kurulur, oruçlu günlerin ardından ilk kahvaltı yapılırdı. Dargınlar barışır, dostlar daha da yakınlaşırdı. Biz çocuklara verilen harçlıklar, bir güzel harcanırdı.
Dolu dolu geçen bir ayı memnun ederek uğurlamak, herkesin isteğiydi. O
yorulmalar, açlık, susuzluk, sabır ne de güzel şeyleri beraberinde getirirdi.
Tüm bunlar geriye dönüp bakıldığında mutluluğun, tebessümün asıl sebebiydi.
İlk ramazanımızı, ilk bayramımızı, ilk duygularımızı nasıl unuturuz? Onlar
da unutmamışlardı ki “Nerde o eski ramazanlar, bayramlar?” diyorlardı. İlkler
unutulmazdı elbet. Herkesle birlikte o duyguyu yaşamak, o sabrı göstermek çok
kıymetliydi. Bu durumun ilk defa tadıldığı zamanlar hep hatırlanırdı. O yüzden
insanlar, ilk anları bir daha yaşamadıkları için geçmişi anıyorlardı.
Öyle ya, insanın hayatta zorlandığı ama pes etmediği anlar da kalbine
kazınırdı. Sonunda bayram olan zorlu anların ilki bir daha olmayacaktı. Bayramı,
bayram yapan insanın öncesindeki zahmeti, sabrı, yorgunluğu ve bunları da paylaşarak
yapmasıydı.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki;
“İnsan yaptığı işin sebeplerinden mutlu
olmadığı sürece sonucundan da mutlu olamaz.”
Ramazanın eski ramazanlar, bayramın eski bayramlar olduğu bir nesil hep
vardır. Bugün de yapılanlar tebessümle, coşkuyla, sabırla olursa yarın
çocuklarımızın bahsedeceği zamanlar olur. Herkesin şikâyet ettiği yerde
söylenmemek ve sebep oluşturmaya devam edebilmek mesele. Aynı amaçta birleşmek,
zamanın durduğu, belki de çocukluğumuzdaki ramazanları, bayramları tekrar
tekrar yaşamanın bir yoludur. Büyüklerin çocukluğuna gittiği, çocukların da ilklerini
yaşadığı, hatırladığında “Nerde o eski ramazanlar, bayramlar “dediği anları
bugün oluşturuyoruz aslında. Yorgunluğumuzla, sabrımızla, tebessümümüzle…
Deneyimsel
Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi
tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
“Kim Kimdir”,”
İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” seminerleriyle
mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara problemlerini çözmeleri ve
hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
"Hayatta
hiçbir zaman keşfedilemeyecek tek bir şey vardır; Daha iyisi…"
Yahya Hamurcu
Yorumlar
Bayramı, bayram yapan insanın öncesindeki zahmeti, sabrı, yorgunluğu ve bunları da paylaşarak yapmasıydı.
Kaleminize sağlık...