Babası ve Kızı
Gözlerini aralamaya çalıştı önce. Sonra elleriyle ovuşturdu. Sanki yeni uyanıyormuş gibi yaptı. Örtünün altından sevgiyle izliyordu babasını. Yola çıkmadan önce telefonda söylemişti: "Korkma" demişti. "Ben erken geleceğim. Sen benim yatağıma yat, örtüm ile örtün ve uyu.’’ Zehra’da babasının yatağında onun gelmesini beklemişti. Baba ocağıydı burası Zehra için. Burada doğmamış ama burada büyümüş, burada yetişmişti. Recep daha çok küçücükken anne ve babasını kaybeden Zehra’yı evlat edinmişti. Onu bir baba gibi sarıp sarmalamıştı. Rahmetli eşi ile onu bir evlat gibi bağırlarına basmışlar ve kendilerine bir yetişkin gibi dost edinmişlerdi. Hayat neşesi olmuştu Zehra onlar için. Evlerine ayrı bir huzur, bereket gelmişti. Recep bir baba olarak çok hüzün görmüştü. Daha bebekken uğurladığı oğulları olmuştu. Ve yetişkin olup toprağa verdiği kızları. Ama bir kızı vardı ki, gözünün bebeğiydi. Zehra… Hangi yolculuktan dönerse dönsün, önce kızının yanına uğrardı. Onun ellerini tutar halini hatırını sorar, onu alnından öperdi. Sonra kendi odasına giderdi. O gün yoldan çok erken gelmişti. Zehra’ya sadece bakmakla yetindi.
Zehra, Recep’in öyle çok öyküsüne şahit olmuştu ki. O bir babaydı ama aynı zaman da çok daha fazlasıydı. Abisi, babası, öğretmeni, lideri her şeyi oydu. Hayat kapılarını nasıl açacağını hep ondan öğrenmişti. Hiçbir zaman düşmesine engel olmadı. Recep Zehra’ya düştüğü zaman nasıl kalkacağını öğretmişti. “Küçüksün dökersin, sen bilmezsin, kaybedersin…” demedi hiç. Yaptığı yanlışlardan ders çıkarıp onları bir daha yapmamasını Zehra’ya öğretti.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: “Önemli olan çocuğu büyütmek değil, yetiştirebilmektir.”
İnsan bir şekilde doğar ve büyür zaten. Asıl mesele yetiştirmekti...
Oysa çoğu insan ne kadar da yanlış anlamıştı yetiştirmeyi. Nasıl da çoğu ziyandaydı...
Sevdiklerine bağlı olmakla bağımlı olmayı karıştırmıştı çoğu.
Sevmeyi de bilememişlerdi.
Her istediğini almayı, yapmayı sevmek zannetmişlerdi.
Ya da düşmesin diye önceden yollarına minderler koymuşlardı.
Onun yerine, onun hakkını aramayı da kendilerine hak görmüşlerdi.
Ben çektim çocuğum çekmesin diye uğraşırken aslında en büyük kötülüğü çocuklarına yapar olmuşlardı.
Halbuki Baba...
Onlara değer verirdi ama onları şımartmazdı.
Üzerlerine titrer, kol kanat gererdi ama zamanı gelince onların da kanatlanıp uçmalarına fırsat verirdi.
Onların yerine karar almaz, aldıkları kararların sorumluluklarını üstlenmelerine yardım ederdi.
Bir gün o yanlarında olmadığında da kendi başlarına problemlerin üstesinden gelebilecek şekilde onları yetiştirirdi.
Yani onlara hayatı öğretirdi, hayatı yaşamayı değil…
Baba aynı zamanda…
Çocuklarıyla da oynayan, dede olduğunda da torunları ile oynayandı. Onlara şefkatle sarılandı.
Recep öyle bir babaydı ki öz kızına yanındaki yetime ve torunlarına örnek olabilmişti. Onu gören onun insan yetiştirmesine özenirdi.
Sevgiyi gerçek yere ve kıvamında yerleştirebilmişti...
Selam olsun ona ve onun gibi olan babalara…
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
“Kim Kimdir”,” İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” seminerleriyle mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
"Hayatta hiçbir zaman keşfedilemeyecek tek bir şey vardır; Daha iyisi…"
Yahya Hamurcu
Yorumlar
Öğrense nasıl yapması gerektiğini,
Çok güzel, teşekkürler
HY
Nasıl bunun ayırdına varırız?
Nice ömürler harcanıyor bu sorunun ardından...
Hayatı yaşamak ve hayatta kalmayı öğretmek... Kısa ama derin farkındalıklar...