İnsanı iyilikten soğutuyorlar...
"Ne zaman bir iyilik yapıp nankörlük bulsam kendime kızıyorum. Niye bu
kadar safım ben! Herkesi kendim gibi zannediyorum. Benim ona yaptığımı o bana
yapsa nasıl teşekkür edeceğimi bilemem. Bir de onun bana yaptığına bak! İnsanı
iyilikten soğutuyorlar. Kimseyi sırtımda taşımayacağım artık. Hayrat mıyım ben
canım!"
Bazen istemsizce kendi kendimize söylenir dururuz. İnsanız, isteklerimiz var, beklentilerimiz var. Yapıp ettiklerimizden olumlu sonuçlar almak istiyoruz. Hele de iyilikse yaptığımız, sonunun kötü olması insanı hayal kırıklığına uğratıyor. Neden böyle olduğunu anlayamıyoruz. Belki de yaptığımız doğru davranışları, yanlışmış gibi değerlendiriyoruz. Uzak ya da yakın çevremize iyilik yapıyoruz. İyi şeyler yapıyoruz ve karşılığında hep iyi şeyler olacağını umuyoruz. Ama yaptığımız iyi şey karşımızdaki için iyilik oluyor mu hiç düşünmüyoruz.
İnsan iyilik yaptığını zanneder. Karşısındaki insanın seçeneklerinin önünü ardını göremez. Sadece kendi açısından baktığında bir iyilik yapmış gibi görünebilir. Ama işin özünde iyilik yapılan kişi için sonuç iyi olmayabilir.
Çocuğu yorulmasın diye çocuğunun ödevini
yapan anne,
Kardeşi yorulmasın diye çantasını
taşıyan abla,
İş arkadaşının dosyalarını düzenleyen
arkadaş,
Ve daha nice öyküler var, iyilik yapmak üzerine. Ama insan yalnızca kendi tarafından bakar. O çocuğun, o kardeşin, o iş arkadaşının tarafından bakınca, onları bedelsizleştirmek, beceriksizleştirmek iyilik yapmak mıdır?
İyilik yaparken neyi yanlış yapmış olabiliriz?
Adı üstünde iyilik bu, doğru ve güzelin bir arada olması...
O zaman iyilik bir sonuç, iyilikten önce doğru davranışı yapmak ve doğru davranışa yol açmak gerekir. Sonra da doğruyu güzel yapmaktır iyilik.
Çocuğun ödevini kendi yapmasını sağlamaktır doğru, kardeşin çantasını kendi taşımasını sağlamak ya da arkadaşın sorumluluklarını kabul etmesidir. Bunları bir de şefkatle yüreklendirerek, cesaret vererek yapmak ise güzeli eklemektir.
İşte o zaman iyilik
iyilik olur.
İşte o zaman bir defa balık vermek yerine balık tutmayı öğretmiş oluruz.
Hatalarımızdan ders çıkartıp düzeltebiliriz.
Ama insan hata yapar. İyilik yaptığını zannedip yanlış yapar. Oysa doğru kapıdan girmediysek, doğrularımızın toplamı yanlışlarımızı geçemez.
İnsan yanlış
kapıdan girdiyse, doğru yolu bulmak için önce girdiği kapıya geri dönmesi
gerekir. Geri dönüp baştan başlarız.
Bir şeyi yapmamız ne kadar önemliyse onu neden yaptığımız da o kadar önemlidir.
Çalışırken...
Yemek
yaparken...
Çocuklarla
ilgilenirken...
Bir
büyüğümüze hizmet ederken...
Bir hastaya
bakarken...
Yanlış
kapıdan girmiş olabiliriz.
“Bana onlarca rapor hazırlattı, birine bile bakmadı.”
“Ben bu yemeği
yapmak için saatlerdir uğraşıyorum. Ne olurdu sanki eline sağlık desen!”
“Çocuklarım
iyi şartlarda okusun diye saçımı süpürge ettim. Hiçbir şeyden memnun
olmuyorlar.”
“Her işine
koşuyorum, bir güler yüz göstermiyor.”
“Sırf onu
hastaneye götürmek için işe gitmedim. Bir teşekkür bile etmedi.”
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; "Sonuç isteği insanı sonuçtan uzaklaştırır."
Sonuç beklentisi ile yapılan iyiliklerde insan sınırı aşabiliyor. Olması gerekenden daha fazla bedel ödeyebiliyor. Dış dünyadan çok beklentiye girebiliyor. Daha yola çıkarken yolun kendisiyle değil varmakla ilgilenebiliyor. Sonuç beklentisi ile yola çıkan kişi o sonucu almadığında gereğinden fazla hayal kırıklığına uğrayabiliyor.
İstediklerimiz olmadığında yüksek tepkiler veriyoruz. Çünkü hayattan alacaklı gibi davranıyoruz. Her yaptığımızın karşılığı olumlu olsun istiyoruz. Oysa hayatta hayırlar evetlerden daha fazladır. Olumsuz sonuç aldığında da doğru davranışlar sergileyen insanlar hayatta fark atar.
Şimdi doğru kapıdan bakalım yaptığımız iyiliklere…
Yaptığımız
iyiliklerin karşılığını kimden bekliyoruz?
Niyetimiz
iyiliklerimizle övünmek mi?
Yoksa
gerçekten iyilerden olmak mı?
İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey mi olacak?
İnsan özünde yaptığı iyiliğin bir karşılığı olacağını bilir. Kimi insan iyilik yaptığı kişiden bir teşekkür bekler, kimi insan işlerinin artmasını bekler. Ama aslında her insan kalbinin derinliklerinde bilir. İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey değildir.
Ama karşılığı
insanın sandığı gibi de değildir.
Hayat adildir, hak edene hak ettiğini mutlaka verir. Ama sen bir çocuğun başını okşadığında gelip senin başını okşamaz. Hayat senin niyetine ve samimiyetine göre karşılık verir. İnsan bir çocuğun başını okşar. O an sadece iki saniye bir çocuğu sevindirdiği için, hızla gelen araç köşeyi iki saniye önce döner. Ve insan fark etmeden devam eder. Ve söylenir, şikayet eder. Ben iyilik yaptım ama karşılığını alamadım der. Oysa hayat onu bir kazadan korumuştur. Şüphesiz hayat, her detayı çok ince işler, ince örer.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; "İyilik yapan iyilik bulur ama iyilik yaptığı yerden değil."
Deneyimsel
Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi
tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
“Kim Kimdir”,”
İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” seminerleriyle
mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara problemlerini çözmeleri ve
hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
"Hayatta
hiçbir zaman keşfedilemeyecek tek bir şey vardır; Daha iyisi…"
Yahya Hamurcu
Yorumlar
Çok güzel bir yazı olmuş? Ellerinize sağlık. Hakikaten "İyilik yaparken neyi yanlış yapmış olabiliriz?"
Elinize sağlık
Kaleminize sağlık…