Hayat denge üzerine kuruluydu...
Soğuk ve yağmurlu bir kış akşamında ülkenin farklı şehirlerinden insanların yolu aynı havaalanında kesişmişti. Kiminin geri döndüğü yaşadığı şehirdi. Kiminin 3-5 gün kalmak için geldiği, kiminin sevdiklerine ziyarete geldiği, kiminin hastasına geldiği, kiminin cenazesine, kiminin yakınının doğumuna geldiği, kiminin iş toplantısından döndüğü bir şehirdi… Kiminin de sadece geçiş noktasıydı başka yere gidecekti. Ortak noktaları İstanbul havalimanında inmiş olmaları ve aynı şehirde farklı sebeplerle farklı farklı noktalara hareket edecek olmalarıydı.
Sebeplerinin farklı olması o mekânda hareketi başlatıyordu. Yoksa hepsi aynı semte aynı eve aynı sebep için gitse acayip bir dengesizlik olurdu. İyi ki herkesin sebebi farklıydı. İyi ki insanlar birbirinden farklıydı ve farklı istekleri vardı.
Hayat denge üzerine kuruluydu. İnsanların ise dengelerini kaybettiği eşitlik istediği bir dönemdi. Mutluluğu eşitlikte zannediyor, estetiği de eşitlikte arıyordu.
Deneyimsel Öğreti diyor ki; "Bu hayatta eşitlik yoktur, adalet vardır." İnsanın iki gözü eşit görmezken, iki kulağı aynı duymazken, iki kaşı eşit değilken, kendi parmak izleri bile farklıyken bu eşitlik isteği çok tuhaftı. Zaten insan bazen istekleri çok tuhaf bir canlı oluyordu. Bir yandan eşitlik isterken bir yandan da çok farklı olmaya çalışıyordu aslında. Bunun işareti neydi? Aceleciliği…
Uçak yere indiğinde daha kapısı açılmadan arka sıralardan koşarak ilk sıraya gelen ve acele şekilde uçaktan inmek isteyen bir bayan vardı. Acaba o bayanın acelesi neydi? Uçaktaki diğer insanlar farklı mıydı sanki? Hayır onlar da bir an önce uçaktan inmek istiyor ve uçak koridorunu acelecilikleriyle kilitliyorlardı. Herkesin pek bir acelesi vardı. Aslında herkes uçaktan inince aynı otobüse binecek ve herkes aynı otobüsle havaalanının gelen yolcu kapısına götürülecekti. Aynı aceleyi sadece inerken değil uçağa binerken de yapıyorlardı. Sanki o ilk uçağa bindiğinde uçak vaktinden önce mi kalkacaktı? Sonuç belli iken ve vakti de belirliyken insanın acele sonucu istemesi çok anlaşılır değildi. Ben farklıyım, benim işim çok mühim, ben çok önemli bir insanım, ben herkesten çok farklıyım mesajları veriyorlardı. Hani herkes eşit olmalıydı? Demek ki insan egosuna göre hareket ediyor, konu lafa gelince eşit davranılsın diyor ama kendine gelince farklı davranılsın istiyordu. Doğrusu insanoğlu çok aceleciydi. Sonuçları istemekte de çok aceleciydi. Uçak hemen kalksın, uçak hemen insin, eve hemen gitsin, hemen uyusun, hemen hemen hemen… İstediği her şey hemen olsun…
Bu hayatta ne hemen olmuştu ki?
Azıcık düşünse bulacaktı cevabı. Hayatta her şey sebep-sonuç
ilişkisi üzerine işliyordu. Ama insan bunu kabul etmek istemiyordu. Sonuçlar
hemen gelsin istiyordu. Mümkünse de ben sebep oluşturmayayım diyordu. Ben çok
özel bir insanım, sebep oluşturmaya ne gerek var canım, hayat beni önceliklendirsin.
Acelem var sonuçta beni bekletmesin!
Bu kadar acele uçaktan inmek isteği ile bu kadar acele yaşama isteği insanın çok benzerdi ve çok tuhaftı. İnsan daha uçaktan inmeye ve bir yerlere gitmeye aslında hiç hazır değildi. Yeteri kadar sebep oluşturmuyordu ve istediği güzel sonuç aceleyle gelmeyecek kadar da kendisinden uzaktaydı. Güzel sonuca ulaşmanın bir ön şartı vardı. Sabırlı olmak, sakin kalmak. Duyguları aktifleşen, hep "ben ben ben" diyen ve acele eden bir insan nasıl sakin kalabilirdi? Sabır olmadan nasıl istediği hedefe varabilirdi?
- Hiç yorulmayayım her şey bir tıkla gelsin diyen canlı,
- Sıkıntı çekmeyeyim gül gibi hayat olsun isteyen canlı,
- İyilik yapayım hemen iyilik bulayım isteyen canlı,
- Haksızlığa uğradığında karşısındaki hemen sonuçla karşılaşsın isteyen canlı,
- Hazzı hemen yaşamak isteyen canlı,
- Beni hemen sevsinler, beğensinler diyen canlı,
- Beni hemen saysınlar, kabul etsinler diyen canlı,
Aynıydı... İsmi de insandı.
İnsan yapıp ettiklerinin karşılığını alır ama aceleyle güzel bir yere varamaz. Uçağın iniş yeri pek istediği yer olmayabilir. Pek de gitmekten hoşnut olmayacağı bir yer olabilir. Ve her şey başladığı yere geri döner ama hiçbir şey aynı değildir.
İnsan yaşamaya da ölmeye de pek acele ediyordu. Gece yarısı olmuştu, insanlar acele acele araçlara biniyor veya metroya doğru yürüyorlardı. Hepsi bir yerlere varmaya çalışıyordu. Mesele nereye vardıklarıydı? Faydalı ve güzel olan iyi bir yere mi yoksa acı ve zarar veren kötü bir yere mi? Hiç telaşa gerek yoktu, nihayetinde varılacaktı. Mesele nereye vardığındı?
Selamı duyacağın "Hoş geldin" denilen yere mi yoksa gittiğine hiç sevinilmeyen "Haydi gir" denilen bir yere mi…
Acele etme! Hesabı uzun vereceğin ama sonucu hızlı alacağın bir öyküdesin sen, insan…
Merak etme, eşit
bir sonuç değil, adaletli bir sonuç karşına çıkacak olan…
Sen sadece sebebe odaklan, kendine de başkasına da aceleyi değil sakinliği, sabrı ve doğru iş yapmayı tavsiye et…
Yorumlar
İyiki denk düştük bu yazıyla 🐣
Selam olsun denilecek yerde buluşmak dileğiyle..
İyi geldi teşekkürler
Kaleminize sağlık ne kadar fark ettirici vbir yazı..🌿