Ayna Ayna Söyle Bana...

Ayna Ayna Söyle Bana

Evet ayna, yine sana bakıyorum, haydi söyle. Söyle bana, "Benden daha şişman var mı bu dünyada?"

Çocukluğumdan beri kilolarımla başım dertte. Büyükler beni görünce:

‘’Ay ne tatlııı  tombiş tombiş...’’  

‘’Ay ne güzel, elma gibi yanaklar...’’ 

’’Ay şu çocuğun tatlılığına bak, çok pofidik’’ derlerdi. 

İnsanlar bana sevgi sözcükleri söylerlerdi ama ben kendimi çok mutsuz hissederdim. Sürekli aynaya bakardım ve kendime:

‘’Tombiş miyim ben?’’

‘’Yanaklarım nasıl ki?’’ diye sorardım.  

Sonra ergenlik dönemi, sonra genç kızlık derken hep böyle balık etli biri olmuşumdur. 

Dönem dönem çok kilo alıp çok verdiğim zamanlar da oldu ama hiçbir zaman manken gibi olamadım. Olamadım ama hep çabaladım. Her fırsatta ayna karşısındaydım. Çocuklukta ‘’yanaklarım tombiş mi?’’ diye aynaya bakan kız gitti. Yerini daha büyük problemleri olan biri aldı. Bitmedi henüz kendi görünüşümle olan derdim.

Aslında;

  • Neden bu kadar nasıl göründüğümüz önemliydi ki?
  • Neden sadece bize verilenlere şükredip, hayatın içerisinde dosdoğru akıp gidemiyorduk ki?
  • Neden en büyük dominantlığı kendimize yapıyorduk ki?

Bu hayatta durağanlık yok. Elimizde bir ayna ve biz karşısında duruyoruz.

Ayna olmadan nasıl yaşardık?

Düşünsenize aynasız bir hayatı... Nasıl göründüğünü düşünmeden, hatta bu konuyla hiç ilgilenmeden yaşanan bir hayat nasıl olurdu?

Sabah uyanıyorsun, duş alıyorsun, giyiniyorsun ve iş güç, ev bark... Her ne uğraşın varsa devam ediyorsun. Durmuyorsun...

Karşına gün içerisinde başka insanlar çıkıyor. Eşin, çocukların, komşuların, iş arkadaşların. Ve sen kendini karşındaki insanda görüyorsun. Nasıl göründüğünden daha çok, gördüklerinin nasıl olduğuyla ilgileniyorsun.

Aynasız bir hayat nasıl olurdu? Kıyasın yok. İnsanın sürekli kendisine bakıp;

"Göbeğim kocaman"

"Ağzım eğri" 

"Dişlerim yamuk"

"Burnum uzun" gibi... Aslında gerçek olmayan problemlerin içinde boğulmasının tek sebebi, bir kıyasının olması değil mi?

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: "Hayatta her şey bir sebep sonuç ilişkisi üzerine gerçekleşir."

İnsanlar yaratılışı değiştirmek isteyerek öyle sebepler oluşturuyor ki, sonuç büyük acılar oluyor.

İnsan bu hayatta yanlış yere bedel ödemenin karşılığını görüyor.

Binlerce yıldır kadınlar güzelleşmek için kendisini ölüme ya da geri dönüşü olmayan fiziksel deformasyona sürüklüyor. 

Japonlar başka, 

Avrupalılar, 

Orta Doğulular başka, 

Afrikalılar başka şekillerde kendi görünüşlerini değiştirmek için uğraşıyor. 

Hepsi kendisine bakarak, kendisini diğer insanlarla kıyaslayarak, aslında mutsuzluğa sürüklenmiş. Mutluluğu hep başkasına benzemeye çalışarak aramış. Hala da öyle değil miyiz? Öykü hiç değişmemiş, mekan, zaman gözetmemiş öyle değil mi? Anlık hazlar için, sonsuz mutluluk ziyan edilmemiş mi?

İnsanlar olduğundan farklı görünmek için, bu kadar sebep oluşturunca, 

Sonuç olarak yaratılışında kusur bulmaya, 

Yaratılışını değiştirmek istemeye başlıyor.  

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: "Bu hayatta hiçbir şey birden bire olmaz."  Çünkü hayatta her şey hareket eder ve evrelerden geçer.

İnsan hareketi durdurduğu anda bozulmaya başlar. 

Tıpkı henüz olmamış bir meyvenin, 

Yani başka bir evreye geçmediğinde,

Çürümeye başlamasına benzer. 

Ya da,

Bir çiçeğin,

Daha fazla büyüyemeden,

Solmaya başlamasına benzer.

Hareketini bir insan durdurursa ne olur?

İnsan hareketi durduğunda; 

  • Önce çevresindekilere bakar. 
  • Yavaş yavaş kusurları görmeye başlar. 
  • Sonra kıyaslamaya, 
  • Sonra olumsuz düşünmeye, 
  • Sonra olumsuz konuşmaya başlar. Ama ilk sebep hareketin durmasıdır.

Oysa insanın kendi hareketini durdurduğu ilk an, aynanın karşısında kendisine baktığı andır.

Kendisine baktığında kendisini görmeye başlar. Ve sonra kusurlar bulur ve sonra o kusurları nasıl kapatacağı ile ilgili bedeller ödemeye başlar.

Ve nihayetinde aracı, amaç haline getirir. Bu tıpkı otobüs durağına kristal avize takmaya benzer. 

Sadece bir duraklık beklediğin yerde, 

Sadece gelip geçtiğin yerde,

Beş on kilo fazlan olmasının,

Seni bu kadar oyalamasının sebebi ne?

Boyum kısa…

-Bir durak sonra ineceksin.

Göbeğim var…

-Bir durak sonra ineceksin.

Çillerim var, çok beyazım, çok esmerim, dişlerim çarpık, kolum kısa, bacağım kalın…

-Önemli değil, sen bir durak sonra ineceksin.

Ama elimizde bir ayna, dilimizde eskilerin masalları:

"Ayna ayna söyle bana, benden daha …  var mı bu dünya da?’’

Aynaya değil, Gerçeğe bak!

Oysa ayna olmadan, bu hayatta bizim gördüklerimiz ve bizi görenler var.

Bizi görenler bizi nasıl görüyor? Ve biz karşımızdakilerde aslında neyi görüyoruz?

Bizi gerçekten seven bizi nasıl görüyor?

Biz kendimizi onda nasıl buluyoruz?

"Evet ayna, şimdi söyle bana?"

"İnsanlar neden gerçekten değil de, sahteden yana?"

Yorumlar

Reyhan gündüz dedi ki…
Kendisini diğer insanlarla kıyaslayarak, aslında mutsuzluğa sürüklenmiş. Mutluluğu hep başkasına benzemeye çalışarak aramış... Ne kadar doğru... Emeğinize sağlık ne güzel anlatmışsınız 🤲
Betül dedi ki…
Ne çok oyalanıyoruz bizi mutsuz edecek sebeplerle... Oysa mutlu olunacak ne çok şey var hayatta. Emeğinize sağlık 🌻
GNS dedi ki…
Bize durduran şey yine bizim kendimiz

Elinize saglik
Adsız dedi ki…
O kadar doğru ki... Elinize sağlık...
Adsız dedi ki…
Ne kadar farkındalık oluşturan bir yazı.
Şifa niyetine bir yazı.
Emeklerinize sağlık 🌺
Tugba dedi ki…
Sahtenin içine girip onu gerçek sandığımız , sıkı sıkıya da tutunduğumuz bir durak
Elinize sağlık
Tugba
Ayfer dedi ki…
Emeğinize sağlık yaşananları ne kadar güzel özetlemişsiniz.
Adsız dedi ki…
Sadece bir durak sonra ineceğiz.. Geçici bir dünyada kalıcı olma çabamız..
Adsız dedi ki…
Çok doğru…
Adsız dedi ki…
İnsan kendine zalimlik ediyor, ne kadar önemsiz şeyler çok öenmli zannediliyor:(
Kaleminize sağlık..
HY