Şımarık Prenses
Aynı babasına çekmiş, babası da annesine…
O
kadar inat ki! Bizim ailede böyle bir
tip olmadığına yemin edebilirim.
İnsan
biraz makul olur. “Karşısındaki ne diyor, ne demek istiyor?” diye düşünür.
Bir
bakar önüne ardına… “Daha önce hiç kötülüğümü istemiş mi bu kadın?” diye.
Alıp
başımı çekip gidesim var. Ne desem olmuyor.
Ben
bir şey yapmasını istiyorum, o tam aksini istiyor.
Nerede
hata yapıyorum anlamadım ki?
Yaptığım
yemeği beğenmez, aldığımı beğenmez. Şimdi de yapma diye elli defa tembih
ettiğim şeyi yapmış. Misafir gelecek akşam, evi temizledim. “Oyuncaklarını dökme
sakın!” dedim, dökmüş, hem de hepsini yere boşaltmış.
Bir de kızınca küsüyor, kendini yerden yere atıyor. Komşulardan utanmasam avazım
çıktığı kadar bağıracaktım. Haklıymış gibi de bana “trip” atıyor. Bütün gün o koridor da tek başına oturacak
gibi.
Her istediğini vermeme rağmen mutsuz...
Çok huysuz
kız. Henüz üç yaşında olmasa ona yapacağımı bilirim ama o kadar küçük ki,
kıyamıyorum.
Ceza
da veremiyorum, kendimi paspas ettim önüne.
Daha da ne yapmam lazım bilmiyorum ki? Her istediğini yapıyorum, o istiyor
ben getiriyorum. Ben getirince, o da eliyle itiyor.
Oyuncakları
dökme dedim,
…döktü,
Onları
topladım.
…kızdı,
Ağlamasın
diye birini verdim.
…attı,
Küsmesin
diye hepsini geri döktüm.
...küstü.
Kaç
yaşında kadınım, misafir gelecek, daha sofrayı hazırlamadım. Salatayı yapmadım
daha… Ama yerde oturmuş oyuncaklarla oynuyormuş gibi yapıyorum. Hala küsüz, hala
yüzüme bakmıyor. Ne söylesem omuz silkiyor, yanına yaklaştırmıyor. Bir sarılsak,
geçecek öfkesi biliyorum.
Gözlerim
doldu, ağlamamak için zor tutuyorum kendimi. Ben diğer anneler gibi değilim ben
çocuğumu üzmem, ağlasın istemem, ömrümü adarım onun için. Ama onun bana
yaptığına bak! Böyle çocuklara eski annelerden lazım. Terliği yese aklı başına
gelir kesin ama o benim prensesim işte. Kıyamam ona.
Biri beyan, biri bağ…
Küçük
cadı bazen gelir yanıma, işaret parmağını işaret parmağımla birleştirir. Sonra
da tarif eder:
“Anne
senin parmağın büyük, anne senin tırnakların kocaman, anne senin derin sert” diye.
Bense o görüntüye hayran olurum. Birbirine değen iki parmak… “Bir fotoğraf daha
ne kadar güzel olabilir?” diye düşünürüm. Baksanıza şuna!
Biri
diğerinden daha pembe,
Daha taze,
Daha yumuşak,
Daha küçük…
Ama
daha canlı…
Daha
güçsüz ama daha azimli,
Ayrı
ama yakın temaslı...
Birbirinin
içinde oval halkalar, birbirini takip eden, bağımsız ama bağlı.
Birbirine
değen iki farklı ten, iki farklı can…
İki el,
biri çocuk biri anne ya da biri kadın biri erkek…
Birbirine
değen iki parmak, iki iz, iki his,
Biri
sen, biri ben...
Biri
etken biri edilgen...
Bir iletişim bir ilişki...
Biri
beyan biri bağ…
Her şey
uygunsa yasaya,
Biz,
ikimiz, yani bütün dünya.
"Bütün
dünyam, ikimiziz kızım" demek istiyorum şu an. En aksi, en huysuz zamanında
da olsa... Onu bağrıma basmak, sıkıca
sarılmak, hiç bırakmamak istiyorum.
Benim
bebeğim, benim emeğim, benim bedelim...
Neyi değiştirebiliriz sizce bu hayatta?
Şöyle
ana kız, tatlı tatlı pembe plastik fincanlardan, çay içelim. Evcilik oynayalım.
Babaannesinin kopyası, biriktirir her şeyi. Alır kenara koyar, ne oynar ne de
oynatır. Büyütürken onun bu yönünü değiştirmeyi ümit ediyorum. Neyi
değiştirebildim ki sanki şu hayatta?
Hiçbir insana birini değiştirme marifeti verilmemiş oysa.
Kardeşimin
de kızı var, benimkinden dört ay küçük. Ama onun ki çok uslu. Kardeşim ne dese
yapar, hatta demese de yapar. Kardeşim bir bakar, çocuk onun isteğini, ister
hale gelir.
Aynı
anne büyüttü bizi, aynı şeyleri yedik içtik. O farklı yöntemle çocuk büyütüyor.
Benim bir yöntemim yok kalbimden geçeni yapıyorum. Bazen soruyorum: “Ne yapmam
lazım?” diye. Söylediklerini bir gün ancak yapabiliyorum. Hemen taviz
veriyorum. Kardeşim öyle değil, o çok nettir, taviz de vermez. Ama çok katı
gibi görünüyor gözüme. “Çocuk da biraz şımarsın ama!” diyorum ama sonra da ben
çekiyorum.
Çocuğuma "hayır" demeye gücüm yok.
Bazen de korkuyorum, şimdi böyleyse, büyüyünce ne olacak diye. Keşke güçlü olabilsem keşke hemen geri adım atmasam. Geri adım atınca taviz oluyor, gücün olmuyor.
İçimde hep bir huzursuzluk var. Doğru mu yaptım, yanlış mı? “Yok, kızım dayan, sen burada doğrusun” diyorum, iki dakika sonra yelkenleri suya indiriyorum. Sonra gözlerine bakıyorum, göz bebeklerine. Sonra parmak uçlarına bakıyorum, parmak izlerine. Benzersiz bir emanet, yetiştirmem gereken.
Her istediğini yaparak büyüteceğim ama yetişecek mi?
Jestlerle mi büyüyecek, tavizlerle mi?
Kötü anne olur muyum?
Kendime
de bakıyorum, bu çok büyük sorumluluk, bunun altından kalkabilecek miyim? Bir
çocuğu evlada dönüştürebilecek miyim? “Merhamet” diyor kalbim, bazen merhametli
olmak öyle zor ki!
Koridorda
sırtı bana dönük oturuyor, elleri göğsünde bağlı. Gerçek ihtiyacı olanı
verebilecek miyim? Direkt çekip gitsem mutfağa, onunla ilgilenmesem hiç… Kala kalsa
öylece. Sonra, sıkılıp kendi kendine kalkıp gider belki de. Ama “kötü anne”
damgasını vurur mu bana? Hayır demeye gücüm yok. Çünkü bedelim çok. Onunla ilgili kaybetmeye dair korkularım var. Ben nasıl anne olacağım? Bu gücü nereden
bulacağım?
Hangi davranış doğru, hangisi yanlış arada deredeyim.
Gerçek anne baba nasıl olunur?
Sormam, cevap aramam lazım.
Çünkü soru varsa cevap var.
Her doğan günün bir sabahı var,
Yeni gün yeni umutlar,
Bir
hareket, ondan doğan bereket var.
Sen ve
ben,
Bir birine
zıt iki kuvvet…
Gece
ve gündüz gibi…
Zıt ama tek…
Seni
evlada, beni de anneye dönüştürmeyi öğreten.
İletişimi,
ilişkiyi öğreten,
- Tutarlı olan,
- Faydalı olan,
- Anlaşılabilir olan,
- Uygulanabilir olan.
Sadece ama sadece gerçeği anlatan... Bir seminerde öğrenciyim şimdi...
Deneyimsel Tasarım Öğretisi "İlişkilerde Ustalık Semineri"
Deneyimsel
Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi
tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
“Kim Kimdir”,”
İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” seminerleriyle
mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara problemlerini çözmeleri ve
hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
"Hayatta
hiçbir zaman keşfedilemeyecek tek bir şey vardır; Daha iyisi…"
Yahya Hamurcu
Yorumlar
Her dediğini yaparak büyüttüğümüz bu çocuklar güçsüz marifetsiz kolay pes eden hemen vazgeçen zora gelmeyen problem çözme marifeti olmayan şımarık çocuklar. Biz onların bu taraflara bazen özgüvenli diyebiliyoruz hayır özgüven değil o... Taviz jest özgüven kavramlarının gerçeğini öğrendiğim bu eğitim için çok teşekkür ederim. Hem güçlü hem marifetli hem özgüvenli nesiller yetiştirmek, büyütmek değil, yetiştirmek ümidi ve duasıyla.
Bu soruyu düşündüren, düşündürürken tebessüm ettiren güzel bir yazı olmuş kaleminize sağlık ⚘