Ben Eşimin Meleğiydim

Deneyimsel Tasarım Öğretisi

 BEN EŞİMİN MELEĞİYDİM

Ben eşimin meleğiydim!”

Evinden kilometrelerce uzakta bir otel odasında ağlıyordu Melike. Ağlarken de bu cümleyi tekrarlayıp duruyordu. “Ben eşimin meleğiydim! Nasıl bu hale geldik?” diye soruyordu kendine devamlı. Öyle üzgündü ki… bu sorunun cevabını bulacak halde değildi hiç.

Oysa Japonya’ya ne ümitlerle gelmişti! O uzun uçak yolculuğundan bir yıl önce plan yapmaya başlamışlardı. Gerçi planı yapan Melike’ydi. Soner sadece takvimine bakıp uygun olabilecek tarihleri söylemişti. Tatilin hiçbir detayıyla ilgilenmediği gibi merak da etmemişti. Karısı hummalı bir şekilde araştırmalar yaparken o ilgisiz görünmüştü. Melike’nin hevesi kocasına bir türlü bulaşmamıştı. Bu duruma bozulsa da ses çıkarmamıştı. Zaten bir süredir eşinin hiçbir davranışına ses çıkarmıyordu. Belki de ayakları yere basar basmaz gene kavga etmelerinin sebeplerinden biri de buydu.

Sahi, kavgalarının sebebi neydi? Acı acı hatırladı Melike… Valizini taşısın diye eşine vermesiyle patlamıştı her şey. Yolculuk sırasında her zaman olduğu gibi eşi herkese karşı anlayışlı, yardımcı bir insandı. Birilerinin bavullarını yerleştirmesine yardım ediyor, yeni tanıştığı insanlarla sohbet ediyordu. Uçaktan inerken bir başkasına yardım teklif etmişti eşi. Karşı taraf teklifi kibarca geri çevirince Melike kendi çantasını eşine vermişti. Bunun üstüne Soner bir anda parlamıştı: “Senin çantan ne diye benim elimde Melike? Al şunu lütfen, al! Saatlerdir uçuyorum ben de yoruldum. Taşıyamıyorsan bu kadar eşya almayacaktın. Benim sorunum değil.” Sonra hızlı hızlı önden ilerlemeye başladı. Genelde birlikte çıktıkları tatillerde böyle olurdu. Melike önden hızla giden eşine yetişmeye çalışırdı. Eskiden ilgisini çeken bir şey, bir yer görünce durup bakmak isterdi. Ama eşi kızardı: “Buraya alışverişe gelmedik” ya da “Buraya oturmaya gelmedik, daha görülecek yerler var.” derdi. Genelde Melike hak verirdi eşine. Bir zaman sonra ilgisini onunla paylaşmaktan da vazgeçmişti. Soner nereye giderse peşinden gidiyordu artık sessizce. Onun merak ettiği yerleri geziyor, tatları tadıyordu.

Melike evliliğinin geldiği hal ile ilk defa Japonya’da yüzleşmiyordu aslında. Kabul etmek istemese de bir şeylerin değiştiğinin farkındaydı. Alttan alta bu değişimi tersine çevirmek istiyordu. Bilmiyordu ki esas değiştirmeye çalışan değişirdi zamanla… O görmese de öyle olmuştu. Öyle olmasa nasıl eşi ne derse kabul eden, sinen bu kadına dönüşürdü? Yanlış olduğunu ya da canını yaktığını bildiği şeylere nasıl ses çıkarmazdı? Tersine nasıl kendini suçlu, yetersiz görür ve değiştirmeye çalışırdı?

Bilmiyordu ve tekrar tekrar soruyordu Melike… “Ben eşimin meleğiydim. Onun göz bebeğiydim. Nasıl bu hale geldik ki biz?” Melike ne kadar görmek istemese her şey bir anda olmamıştı. Yavaş yavaş değişmişti aralarındaki ilişki. Tanıştıkları zamanla şu anki ilişkileri çok farklıydı birbirinden.

Tanıştıklarında Melike hala mesleğini yapıyordu. Başarılı bir ressamdı. Öyle seviyordu ki mesleğini bir sergiden diğerine koşuyor tüm yıl çalışıyordu. Sadece kendi sergileri için çalışmıyordu Melike. Çaresiz kadınların, çocukların sesi olmak için de uğraşıyor, yardım dernekleriyle birlikte çalışıyordu. Böyle yoğun bir tempodayken tanışmışlardı Soner ile. Fırsat buldukça görüşmüş, birbirlerini daha yakından tanımışlardı. Kısa sürede de birliktelikleri evliliğe dönüşmüştü. Soner’in çabası çok büyüktü ilişkilerinin inşasında. Melike’nin hayatında kendine bir yer açmayı başarmıştı. Çoğunlukla ona bir yerden bir yere giderken eşlik etmiş bundan da gocunmamıştı. Yolun uzun olması ya da Melike’nin taşınacak tablolarının olması onun işine gelmişti. O günlerden bu günlere ne çok şey değişmişti. Şimdilerde çabası kalmamıştı Soner’in, Melike ona yük olmuştu. O günlerde sergilere tablo taşıyan Soner gitmiş, eşinin valizini dahi taşımak istemeyen Soner gelmişti…

Peki değişen neydi?                                                        

Çok şeyi vardı Melike’nin. Her şeyden önce yetenekliydi. Girdiği yeri güzelleştirebiliyordu. Çevresi vardı, insanlarla ilişkileri iyi idi. Çok da yardımseverdi. Üstelik maddi durumu da iyi idi. Aileden evi, arabası liste böyle uzayıp gidiyordu. Sahip olduğu şeyler hep en iyisiydi. Her ne ihtiyaçları varsa ona ulaşabiliyorlardı. Melike bir tek eşine ulaşamıyordu. Ne yaparsa yapsın Soner ondan kaçıyordu sanki. Çünkü ne zaman arasa hep meşguldü. Hele ki konu Melike olunca… Eskiden birlikte vakit geçirmek için can atan o çift gitmişti… Şimdilerde kavga etmeden iki saat duramıyorlardı yan yana… Soner sürekli Melike’yi eleştiriyor, bir kusur buluyordu. Melike çoğunlukla hak veriyordu eşinin söylediklerine. Düzeltmeye çalışıyordu kendisini. Tam oldu derken başka bir şey çıkıyordu, eşini mutlu etmesi imkansızdı nerede ise. İsteklerini yerine getirse de onu mutlu edemiyordu, hep yeni bir eleştiri ile karşılaşıyordu.

Gerçekten bu kadar hatalı ve beceriksiz olabilir miydi? Bugünkü kavgaları sonrası düşünüyordu Melike. Japonya aslında ikisinin de yılladır görmeyi istediği bir ülkeydi. O nedenle bu tatilinden çok umutluydu. Ama daha havaalanında gerginlikleri başlamıştı. Bu kadar uzak bir yerde kendini daha da yalnız hissediyordu Melike. Hayal kırıklığı da eklenince kafasında cevabını bulmayı çok istediği onlarca soru vardı.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: “İnsan neye emek sarf eder, neyi merak ederse ona ilgisi artmaya başlar.”

İnsan merak ettiği şeye yaklaşmaya başlar. Onun için emek harcamak zor gelmez. Fakat merak azaldıkça çaba da azalır. Bu durum ikili ilişkilerde de böyledir.

Melike ve eşinin arasındaki ilişki de böyle değişmişti. İlk evlendiklerinde her ikisinin de farklı işleri, yoğunlukları vardı. Görüşmek için, ilişkilerini yürütmek için ciddi bir çaba harcıyorlardı. Fakat zamanla her şey değişmişti. Melike eşinin işleri yoğunlaşıp başka bir şehre taşındıklarında vaktini eşine, evine, birlikte kurdukları düzene ayırır olmuştu. Artık resim hayatında eskisi kadar yoktu. Çevresi zaten taşınınca değişmişti. Bir şekilde evde olmak, Soner’i hayatının merkezi haline getirmek, onu daha mutlu eder diye düşünmüştü.  Ama beklentileri, şikayetleri, ısrarları, eşine düşkünlüğünün artmasıyla artmıştı aslında. Tüm bu davranışları eski ilgiyi geri kazanma çabasıydı ama tam tersi olmuş Soner ilgisizleşmişti. Sanki onun yaptığı onca şeye duyarsızlaşmıştı ve sonrasında da yaptığı her şey kabahat olmaya başlamıştı.

Otel odasında bir başına ağlarken Melike’nin düşündüğü hala kaybettiği ilgiydi. “Nasıl düzelecek bu ilişki? Yüzüme bile bakmıyor. Burada ağlıyorum umurunda bile değilim.” Melike de eşi onunla ilgilensin, ona kızmasın, onun hassasiyetlerini fark etsin istiyordu her kadın gibi…

Deneyimsel Öğreti der ki: “Değiştirmeye çalışanın kendisi değişir.”

İnsan karşısındakini eski günlerdeki gibi görmek istediğinde onun şimdiki halini değiştirmek ister. Bunun için de onunla daha fazla ilgilenir. Tüm konsantrasyonu onun üzerinde olur. Ne yazık ki bu değiştirme isteği ters şekilde işler. Değiştirmeye çalışan zamanla kendisi değişir bunu fark etmeden yapar. Çünkü tüm ilgisi ve emeğini karşısında görmek istedikçe ona düşkünleşir. Böylece de karşısındakinin hoşuna gidecek şeyler yapmaya başlar. Onun sevdiklerini sevmeye başlar. Fakat gösterdiği ilginin karşılığını göremedikçe şikayetleri, beklentisi, talepleri artar ve bu sefer de karşısındakini kendinden uzaklaştırır. Her huzursuzlukta alttan alıp karşısındakine göre kendini düzeltmeye çalıştıkça daha fazla bozulur ilişki.

Keşke Melike bilseydi bu gerçeği. Bilseydi ve hayatına ona göre yön verebilseydi. O zaman her şey çok daha farklı olabilirdi. O zaman kendi hayatının merkezine tek bir şeyi yerleştirmez, tüm ilgisini Soner üzerinde toplamazdı.


Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.

“Kim Kimdir”,” İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” seminerleriyle mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir. 

"Hayatta hiçbir zaman keşfedilemeyecek tek bir şey vardır; Daha iyisi…"

Yahya Hamurcu




 

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Kaleminize sağlık, ilişkilerde nerde yanlış yaptım dedertiyor yazınız
Adsız dedi ki…
Merakımızı nereye koyacağımızın ne kadar önemli olduğuna dair bir yazı. Emeklerinize sağlık
Ayşe Budak dedi ki…
Hayatımızın merkezine neyi koyarsak koyalım, neyi aşırılaştırırsak aşırılaştıralım onunla sınanırız.
Adsız dedi ki…
İnsan çok bedel ödediğine düşkünleşir, bedeli alan da nankörleşir. Kişi karşısındakini kendisinin nankörleştirdiğini bir türlü kabul etmez..
Adsız dedi ki…
Emeğinize sağlık 🌸
Değiştirmeye çalışan değişen olur hayatta hem de fark etmeden...
Adsız dedi ki…
Hayatının merkezine tek bir şeyi almamak, hayatta bir seylerden vazgecmeyip vazgecebilir olup ozgurlesmek gerek. Kaleminize saglik
Adsız dedi ki…
Kaleminize sağlık 🌹
Değişim zıddına hükmeder..
Büşra S.D. dedi ki…
Değiştirmeye çalıştıkça değişen olur insan... ilişkilerdeki dengenin önemini hatırlatıcı bir yazı olmuş. emeğinize sağlık
Adsız dedi ki…
Müdahale ile kazanç çıkmıypr maalesef
Adsız dedi ki…
İşte kolayca ulaştığın şeyi kolayca vazgeçer.
Büşra dedi ki…
Ne acı… insan bu hayatta fazla ilgiyi kaldıramayan bir canlı.. ona ilgi verdiğinde taşıyamıyor.. ne ilgiyi bu kadar alan ne de veren olmamak için denge şart
Sevda dedi ki…
Insan hayatının ilk sırasına kimi koyarsa , o sınavı olur...
Adsız dedi ki…
Ah ilgi isteklerimiz...
Havva Ağırdil dedi ki…
İnsan gerçekle yüzleşmek istemiyor ama onu yapmadanda olmuyor.