FIRSAT MI TUZAK MI?
Gökyüzünün
bulutlarla kaplı olduğu bir gündü. Gök gürültüsü ile birlikte başlayan ani yağmurdan
kaçanlar koşarak bir yerlere sığınmaya çalışıyordu. Kiminin elinde şemsiyeleri
vardı ama onunla bile yürümekte zorlanıyorlardı. Bu koşturmacanın içinde öyle
biri vardı ki omuzları çökmüş, ıslanmasına rağmen başı önünde sakin adımlarla yürüyordu.
Orhan,
yağmurda ıslanmayı severdi. Hele sonrasındaki toprak kokusu ona huzur verirdi. Küçük
bir evleri vardı babadan kalma. Eski ama güzel bir evdi. Çocuklar doğduktan
sonra onlara küçük gelmeye başlamıştı. Bu yüzden hep daha büyük bir ev hayali kuruyordu.
Hayallerinde bahçe içinde koskocaman güzel bir ev vardı. Çevrede bir sürü meyve
ağaçları ve çiçekler. Bahçede oynayan, koşturan çocuklar. Mutfak penceresinden
mutlu mutlu şarkı mırıldanan bir eş. Yağmur ve kar yağdığında sıcacık
içeceklerini alıp pencereden dışarıyı izleyecekleri bir ev.
Eşi
Suna, evlerini çok severdi “Bize yetiyor, mutluyuz.” derdi. Onun
mutlulukla yemek yapacağı kocaman bir mutfağı olsa fena mı olurdu? Kapıda bir de
araba... Bu evde bu kadar mutlularsa daha büyük bir evde daha mutlu
olabilirlerdi. Geçen sene evlerinin olduğu mahalleye yakın büyük siteler yapılmıştı.
Orhan özellikle o siteleri gördükten sonra böyle düşünmeye başlamıştı. Sitenin
önünden her geçişinde “Şuraya bak, insanlar ne hayatlar yaşıyor!..” diye iç geçiriyordu. Ama o evlerden birine
sahip olmak aylık kazancıyla olacak gibi değildi.
İşe
gitmek için erken çıktığı bir sabah çocukluk arkadaşı Faruk’la karşılaşmıştı. Faruk,
söz verip insanları yarı yolda bıraktığı için pek sevilmezdi. Eğlenceli bir
çocuktu aslında, o zamanlar ona bir zararı olmamıştı. Okulu da yarım
bırakmıştı. Senelerdir görmemişti Faruk’u. Yolun karşına geçerken park eden
arabadan o inince şaşırmıştı. Orhan’ın o
çok beğendiği sitede oturuyordu. Altındaki araba da bir ev parasıydı neredeyse.
Nedense
hep bir mal mülk konuştular o kısacık karşılaşmada. Sitenin yeri, dairelerin
büyüklüğü, fiyatı, kaça satıldığı vs. Fark ettiler ki daha konuşacak çok şey
var, tekrar buluşmaya karar verdiler.
Orhan
buluşma yerine adeta koşarak gitti. Faruk yoğun bir insandı iki saat gecikmişti
ama hiç dert etmedi. Okuldan ayrıldıktan sonra neler yaptığını, eşi, çocukları
ama en çok da işini anlattı. Her lafının içinde “Risk almazsan olmaz, fırsatı
yakalaman lazım.” diyordu. Orhan da hayallerinden bahsetti. O, çok uzak
gördüğü hayallerinden… Faruk ona umut olmuştu. Çok uzaktaki hayallerini yakınlaştırmıştı.
Sürekli telefonu çalıyordu. Çalan telefonlardan birine yoldayım, diğerine iş yerindeyim,
bir diğerine ise şehir dışındayım demişti. Eee, yoğun insan nasıl idare
edecekti başka türlü?
Faruk
Orhan’ı sık sık aramaya başlamıştı. Orhan da ‘’Ne vefalı arkadaş…’’ diye
düşünüyordu. Bir gün arayıp ona bir iş teklif etti;
- O küçücük maaşınla istediklerine
ulaşamazsın; sen gel, benimle çalış.
- Nasıl olur? Ben bu işlerden
anlamam, ne yaparım ki senin yanında?
- Sen geel, sana iş mi yok?..
Öyle
yüksek bir maaş teklif etmişti ki hiç düşünmeden kabul etti Orhan. Suna ile bile konuşmamıştı. Beklediği fırsat
ayağına gelmişti.
Patronu
“Gel konuşalım, böyle ani karar verme.” dese de kararını vermişti. Üstelik aralarındaki
sözleşme devam ederken ve hiçbir anlaşmazlık yokken…
Ama son zamanlarda her şey ona batar olmuştu. En çok da aldığı para. O gece Suna olanları duyduğunda çok fena tartıştılar. O sakin kadın gitmiş, sanki yerine bambaşka bir insan gelmişti. “Sen nasıl böyle bir şey yaparsın? Yıllardır bize sahip çıkan insanı nasıl yüzüstü bırakırsın? Faruk kim? Nasıl güvenebiliyorsun ona? İşe göre eleman seçilir, elemana göre iş nerede duyulmuş? Aileni riske atıyorsun…” dese de dinletemedi Orhan’a. Hayatının fırsatı karşısına çıkmışken(!) onu dinleyecek değildi elbette. Karısı onu anlamıyordu bu çok büyük bir fırsattı.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: “İnsanın imkanı yokken gelen fırsat ona bir şey vermeye değil ondan daha çok şey almaya gelir."
Faruk, çok büyük bir yatırım
yapmaya hazırlanıyordu, getirisi çoktu. Telefon konuşmalarından ve şirkete
gelip giden insanlardan anlaşılıyordu. Bir gün “İki çay kap gel de seninle
sohbet edelim.” dedi. Orhan adeta uçarak getirdi çayları. “Bak Orhan,
büyük işe giriyoruz. Senin de ortak olmanı istiyorum.
Risk almazsan olmaz, fırsatı yakalaman lazım biliyorsun.”
diye işin detaylarını anlatmaya başladı. İş çok karlıydı ancak o kadar çok
parayı nereden bulacaktı? O gece sabahı zor etti. Gözüne heyecandan uyku
girmemişti ama çözümü de bulmuştu; evi satacaktı. Suna’nın kötü günler için
ayırdığı biraz altını vardı, onları da satarsa bu iş olurdu. Tabi ki bunlardan
Suna’nın haberi olmayacaktı. Suna’nın haberi olana kadar o çoktan sattıklarını
yerine koyardı.
Keşke yola çıkarken aklından
geçirdiklerini gerçekleştirmiş olsaydı. Ne yazık ki evdeki hesap çarşıya
uymadı. Orhan risk alırken aslında hiç bu işin zararını düşünmemişti. Aklında
hep daha fazlasını kazanmak vardı. Faruk paraları aldıktan sonra “Birkaç gün
dinlen, sonra işler yoğunlaşacak.” diyerek Orhan’a birkaç gün izin verdi. Paraları
toparlamaya çalışırken sıkıntılı günler geçirmişti dinlenmeyi hak etmişti. İzin
bitip işe döndüğünde kapı duvardı. Onun gibi kapıda bekleyen başka insanlar da
vardı. Kimse Faruk’a ulaşamıyordu.
Orhan elindeki her şeyi istekleri
uğruna kaybetmişti. Her ne kadar hayallerim dese de insan aslında bedelini
ödemeye razı olduğu şeyin hayalini kurmalıydı.
Şimdi yağmurun altında yürürken Faruk
ile karşılaştığı günü düşündü. Kendini ne kadar şanslı hissetmişti. Fırsat
ayağıma geldi diye düşünmüştü. Şimdi ise “Fırsat değil benim tuzağımmış
meğer…” diye mırıldandı. O sırada gözüne camdaki “Muhasebeci aranıyor”
ilanı ilişti. Yeniden başlamalıydı, kaybettiklerini yeniden kazanmalıydı. Bunun
için de en alttan başlamaya razıydı.
“Kim Kimdir”,”
İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” seminerleriyle
mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara problemlerini çözmeleri ve
hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
"Hayatta
hiçbir zaman keşfedilemeyecek tek bir şey vardır; Daha iyisi…"
Yahya Hamurcu
Yorumlar
İnsan marifeti ile gelen fırsatları değerlendirmeli .
Yoksa gelen fırsat çok şey kaybettirir.