Balkon Sefasını Yapabilmek
Gözlerini
uzaklaşan arabasından alamıyordu Levent. Çekicinin üzerine yerleştirirlerken o
kadar kötü olmamıştı ama arkasından bakmak ona zor gelmişti. Oysa bu bir
başlangıçtı, biliyordu. İçindeki o tuhaf eksiklik hissi ile eve geldi.
Nazlı’nın
kapıda ona sarılması iyi gelmişti. “Çok zor biliyorum ama geçecek
toparlayacağız.” dedi Nazlı. “Oğlan
da senin gibi huzursuz. Bir türlü uyuyamadı bu akşam, ona bakıp geliyorum.”
dedi.
Nazlı geldiğinde Levent boş boş tavana takıyordu. “Evi
boşaltmak için iki haftamız var. Yeni sahibinin hemen taşınması gerekiyormuş.” dedi.
Nazlı
olduğu yerde kalakaldı, ne diyeceğini bilemedi. Koltuğa oturup küçük çocukların
yaptığı gibi dizlerini kendine çekti. Bir süre sonra gözleri doldu;
- Bunu
bana sormadan nasıl yaparsın?
- Güzelim,
sana sorsam daha zor olacaktı her şey. Şirket battı, bu borcu kapatmamız lazım.
- Nasıl
yapacağız Levent? Alışık olduğumuz bir hayatımız var. Ben hayatımda kiralık
evde bile oturmadım. Evet, dünyanın bin türlü hali var ama insan konfora da
çabuk alışıyor. Üstelik herkes arkamızdan ileri geri konuşacak. Annemi
düşünemiyorum bile.
- Tüm
bunları sana yaşattığım için üzgüm. Geçecek, ben inanıyorum, hepsine yeniden sahip
olabiliriz. Sen değil ama ben her şeyi zaten sıfırdan yapmıştım. Çok şeyimi
kaybetmiş olabilirim ama ümidimi kaybetmedim.
Deneyimsel Tasarım
Öğretisi der ki, “İnsanı asıl kahreden ümidini kaybetmesidir.”
Levent
karısına sarıldı, Nazlı titriyordu. “Annemlerden
borç istesek olmaz mı?”
Belki
evleri arabaları gitmişti, bankada paraları yoktu. Son iki yılda çokça
olumsuzluk yaşamışlardı ama aralarındaki sevgiyi korumayı başarmışlardı.
-
Sana
evlenme teklif ettiğim zamanı hatırlıyor musun? “Ben sana güveniyorum”, İlerde
çok başarılı bir insan olacaksın” demiştin. Evet, şu an durum hiç parlak değil
ama ben her şeye sıfırdan başlamaya hazırım.
Çoğu
zaman derin sessizliklerle dolu altı ay böyle geçmişti. Nazlı eşinin
çalışkanlığına şahitti ama nasıl olacaktı? Her şey nasıl tekrar düzelecekti?
Artık iki çocukları vardı. Küçük bir eve taşınmışlardı ama altı aydır yaprak
gibi savruluyorlardı.
O
sabah Levent farklı bakıyordu. Kahvaltıya oturdu ama tabaktakilerle oynuyordu
sadece. Sonunda ağzındaki baklayı çıkardı;
- Nazlı
ben dün Murat ile konuştum. Bana “birlikte çalışalım senin gibi birine
ihtiyacım var.” dedi. Ben senden ve çocuklarımdan ayrı kalmak istemiyorum. Kocaeli'ne
birlikte gidelim. Hem bize baskı oluşturan insanlardan, çevremizden biraz uzaklaşırız.
İster istemez bizim için endişelenenler var veya devamlı akıl verenler var. Bir
de tabii haber almak isteyenler. Tüm bunlar yorucu oluyor ikimize de. Ne dersin
Kocaeli’ne taşınalım mı?
- Sen
kararını vermişsin.
- Hayır,
daha vermedim. Sen beni desteklemeden yapamam, kolay olmayacak.
- Bu
benim için çok zor ama ben de artık burada kalmak istemiyorum. Yeni bir
başlangıca ihtiyacımız var. Hem orada hayat buradaki kadar pahalı da değildi.
Nazlı’nın
verdiği cevap her şeyi hızlandırmıştı. Bir hafta içinde taşındılar. Taşınmak
Nazlı’yı çok yormuştu, her şeyi ilk kez tek başına yapıyordu. Levent de yoktu, hemen
işbaşı yapmıştı.
Onlar
için bambaşka bir hayat başlamıştı. Küçük bir şehirde, arkadaşsız, akrabasız
sadece kendi çekirdek aileleri ile yepyeni bir hayat.
Nazlı en
çok ev işlerinde zorlanıyordu. Çünkü bundan önce ona yardım eden birileri hep
olmuştu. Yemek, temizlik… Kendini yeni evli gibi hissediyordu. Mutfakta da ev
işlerinde de Levent ondan daha marifetliydi. Üniversiteyi ailesinden ayrı
okumuştu sonuçta. O yüzden ilk defa yalnız kalmıştı.
İlk zamanlar
evde olmak, ütü yapmak, yemek yapmak Nazlı’ya çok zor gelmişti. Bir yandan işe
geri dönmek çalışmak istiyordu. Ancak önce bir düzen oturtmaları gerekiyordu.
Bir de işin çıraklığı buna eklenirse hepten kaos olacaktı. Zaten ne yapacağına
da daha karar verememişti.
Aylar
bu alışma devresi ile geçiyordu, bir gün annesi ile konuşurken kendini şunları
derken buldu “Anne ben evde olmaktan, çocuklarla
ilgilenmekten ve yemek yapmaktan keyif alıyorum. Endişelenme ben şikayetçi
değilim halimden, sanki evde olmak ruhuma iyi geliyor”. Bunu dediğine kendi
de inanamamıştı ama doğruydu. Seviyordu evde olmayı.
Levent
de hayatından memnundu. Altı ay evde oturmak onu daha çok zorlamıştı. İşe
gitmek, para kazanmak ona çok iyi gelmişti. Çocuklar da başta çok mırın kırın
etmişlerdi ama şimdi daha iyiydiler.
Akşam
Levent geldiğinde, Nazlı balkonda olanları Levent’e anlatıyordu.
- Levent
çok şükür bir şeyler düzene girdi. Ben bu kadar çabuk olmasını beklemiyordum, dedi çayını yudumlarken. Bugün anneme buradaki
hayatımı överken buldum kendimi, dedi gülerek. Şaşıracaksın, çalışmak da
istemiyorum biliyor musun? Evde olmak bana iyi geldi.
- Sen
bilirsin, nasıl istersen. Şu an benim kazandığım bize yetiyor. Buraya gelmeden
tüm borçları kapatmak en doğru şeydi. Artık öyle çok para kazanalım, fabrikam
olsun fikrinden de uzağım ben. O kadar para yine gelir ama senle böyle balkon
sefası yapamayız.
İnsan
daha fazlası için kendine fazladan ne kadar çok yük yüklüyor. Ne için? Kendi
işini bile kendi yapamaz hale gelmek için. Ayaklarını bile kullanmıyor,
arabasız bir yere gitmediği için. Sen mesela baksana, yemek yapmayı ne kadar
sevdin. Elin de lezzetliymiş J Bu kadarını ben bizden beklemiyordum.
Deneyimsel
Tasarım Öğretisi der ki, “İnsanın bir üst imkânı istemesinin maliyeti o imkânın
getirisinden daha fazla olabilir.”
Deneyimsel
Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi
tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
“Kim Kimdir”,”
İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” seminerleriyle
mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara problemlerini çözmeleri ve
hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
"Hayatta
hiçbir zaman keşfedilemeyecek tek bir şey vardır; Daha iyisi…"
Yahya Hamurcu
Yorumlar