Yolculuk
Ağustos ayının bunaltıcı sıcakları iyice bastırmıştı. Nem oranı yüksekliği de eklenince yaz ayları çekilmez olmuştu güzel İstanbul’da. Yağmur yağacağı haberleri veriliyordu televizyonlarda. Nihayet gün ortasında hava birdenbire karardı. Gök gürlemeye başladı. Öyle güçlü bir sesti ki adeta insan kaçmak, bir yere sığınmak istiyordu. Yağmur damlaları önce iri taneler halinde ardı ardına yere düşmeye başladı. Dakikalar içinde git gide hızlanan yağmur, kulağa hoş gelen sesiyle şarıl şarıl yağıyordu artık. Yağmurun sesi o kadar güzeldi ki insan dinlemeye doyamıyordu. Bir müddet sonra yağmurun hızı yavaşlamıştı. Bulutların arasından görünen güneş tüm tatlı sıcaklığıyla ışıldamaya başlamıştı. Aynı anda gökyüzünde oluşan gökkuşağı inanılmazdı.
Gözlerini kapatmış tüm konsantrasyonunu yağmurun sesine vermişti Leyla. Balkonunda otururken üzerine hafifçe sıçrayan yağmur damlaları onu rahatlatıyordu. Bir de yağmurla beraber yayılan mis gibi toprak kokusu yok muydu... Günlerdir özlemini çektiği serinliğin verdiği keyifle “Çok şükür!..” dedi. Uzun süren değişim yolculuğundan sonra ilk defa sakin bir dönem yaşıyordu. Son yıllarda aldığı kararlar, hayatında yaptığı değişiklikler onu ne kadar da geliştirmişti. Katı kuralları olan, mükemmelliyetçi bir insanken zihin yapısı değişmiş ne kadar da farklılaşmıştı. Eskiden kendince herkesin mutluluğu için koşuşturup dururken kendini iyi bir insan olarak görürdü. Oysa ki onların mutluluğu diye yaptığı şey onların sorumluluklarını almakmış. Şimdi ise başkalarının hayatında üstlendiği o rollerden utanır olmuştu. Hep başkalarını değiştirme çabası, başkalarının yerine karar verme ve en iyisine sahip olma hırsı ne kadar da tüketmişti kendisini. Ya sonunda yaşadığı hayal kırıklıkları... Oysa tüm emeklerinin sonunda yakalamayı umduğu iç huzuruna bir türlü kavuşamamıştı.
Şimdilerde hissettiği o huzur ve güven hissi ne kadar da kıymetliydi. Yağmurdan önce havanın kararması gibi önce zihninde karabulutlar dolaşmıştı. Kendini değiştirmeye karar vermişti. Korkuları, kaygıları ve özelliklede vazgeçmek zorunda olduğu tüm alışkanlıkları; övgüyle motive olması, çevresindeki insanların çokluğu, başkalarınca imrenilen bir hayatı yaşıyor olması... Hepsinden birer birer vazgeçmek ne kadar da ürkütücüydü.
Geçmişte zihninde oluşan korkularla, gerçekte yaşadıklarını kıyasladı. Önceleri bu durum korkunçtu fakat artık gülümsüyordu. “Hiç de o kadar korkunç değilmiş, ne kadar da abartmışım” diyebiliyordu. Çevresindekilerin beklentilerine göre yaptığı seçimlerin ardında yatan kendi isteklerini bulmuştu. Kendi kendine şaşırıyor ‘’İnsan ne yaparsa kendine yaparmış, kimsenin kimseye yaptığı bir şey yokmuş.” diyordu. Kendi hayatının sorumluluğunu üstüne almıştı. Zıddında da başka hayatların sorumluluğunu sahiplerine yavaş yavaş devretmişti. Etrafındakiler, sorumluluklarının alınmasına çok alışıktı. Bu yüzden pek de hoş karşılanmamıştı bu tavrı. Aynı iri yağmur tanelerinin düşerken insanın canını yakması gibi. Yakınlarının verdikleri tepkilerde ilk günlerde canını acıtmıştı. Fakat her şeye rağmen gereksiz yüklerden kurtulmak Leyla’ya çok da iyi gelmişti. Artık tepkilerini insanlara göre değil, hayatın kurallarına göre veriyordu!
Başkalarının hayatında aldığı rollerin karşılığı vardı elbet. Onu tatmin eden duyguyu bulmuştu. Asıl isteği beğenilmek ve kabul görmekti. Kendi isteklerine sınır koymaya başladıkça kapılar birer birer açılmıştı aslında. “Beni beğenmeseler de olur, yeter ki ben doğru olanı yapabileyim.” diyerek kaybetmeyi de göze alabiliyordu artık. ‘’Kendimi başkalarına beğendirmek için harap etmişim kendimi.” dedi. “Ne kadar da yüksekmiş beğenilme isteğim, takdir görme arzum.” Kimseyi suçlamaya ihtiyaç duymuyordu. Kendi payına düşenlerle ilgileniyordu.
İnsanın kendi seçimlerinin sorumluluğunu alabilmesi, yanlışlarındaki payını görebilmesi ve aslolan kimseyi suçlamadan kendini toparlayabilmesi çok kıymetli.
Farkına varmıştı ki bazı şeyler zamanla hız kazanıyordu. Düğümler ardı ardına çözülüyordu. Yağmur damlalarının bir müddet sonra hızlanarak daha ince damlalar halinde yeryüzüne düşmesi gibi. Yağmurun yolculuğuyla kendi yolculuğunu birbirine benzetmişti. Zamanla önünü tıkayan düşünce ve davranışlarının farkına varmıştı. Onlarla bir bir yüzleşerek gelmişti bu günlere. Şu anda içindeki huzur hissi, yağmur sonrası açan güneşin ışıkları gibiydi. Mücadelesinin karşılığında yeni beceriler kazanmıştı. Bambaşka bir insana dönüşmüştü. Hayattaki rolleri ile barışık, hedeflerinde gayretli ama bir o kadar da teslimiyet sahibi olmuştu. Kendindeki değişime şahit oldukça yeni hedefler belirliyordu. Ulaşılabilir ve uygulanabilir hedefler... Karşılaşacağı zorlukların sıralamasını biliyordu artık. Baştaki can yakıcı ama uzun sürmeyen acılara göğüs gerebiliyordu. Ardında gelenler nasılsa hızlanarak bir bir çözülecek düzeyde olacaklardı. Nihayetinde hedefine ulaşmanın verdiği keyifle kendine yeni rotalar belirleyebilecekti; yağmurun ardından açan güneş gibi, göz kamaştıran güzelliğiyle gökyüzünü saran gökkuşağı gibi... Hayatını becerileriyle donatmış kendine ve çevresine fayda sağlayan yeni bir Leyla olmuştu.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: ‘’Ana kapıdan giriş doğruysa yollar doğruya açılır.’’ Yolculuk aslında insanın kendi kayığında kürek çekmesiyle mümkündür. Başkalarını değiştirme çabası ise ancak boşa kürek çekmekten ibarettir. Mesele, değişime kendinden başlayabilmek aslında… Doğru giriş kapısını tıklayabilmek dileğiyle…
Deneyimsel
Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi
tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
“Kim Kimdir”,”
İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” seminerleriyle
mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara problemlerini çözmeleri ve
hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
"Hayatta
hiçbir zaman keşfedilemeyecek tek bir şey vardır; Daha iyisi…"
Yahya Hamurcu
Yorumlar
büyük bir konfor. Deneyimsel Tasarım Öğretisinin kattığı
büyük faydalardan biride navigasyon gibi yolculuğun sırlarını bize gösteriyor olması.
Yola çıkan ve çıkmaya niyeti olanlara nede güzel bir yazı…
Ana kapıdan doğru girmek mesele…
Değişimi kendimizde başlatmak mesele , bir başkasını değiştirme çabası değil. Sen değiştiğinde çevren sana göre şekil alacaktı ki zaten …
Mesela doğru kapı
Kaleminize sağlık…
İbn-i Rüşd’ün sevdiğim bir sözüdür;
"Yumurta dıştan bir güçle kırılırsa yaşam son bulur, içten bir güçle kırılırsa yaşam başlar;
Zira sahih dönüşümler hep içten gelir...”