DÜĞÜN ARİFESİNDE BİLİNÇ AÇMA SEANSI
Telefonu
eline aldığında, “Aa! Selma arıyor,
hayırdır İNŞALLAH, bu saatte” diyerek açtı telefonu Suna. Selma’nın sesi
çok telaşlıydı, hatta dokunsan ağlayacaktı. “Müsait misin? Seninle konuşmalıyım” dedi. Saat geç olmuştu, ama “Onu bu halde bırakamam” dedi Suna, “Yarım saate ordayım” Aslında ne olmuş olabileceğini
az çok tahmin ediyordu Suna. Selma evlilik arifesindeydi ve nişanlısı ile
sorunları vardı. Son
zamanlarda çok tartışıyorlardı.
Daha evlenmeden bunca tatsızlığın olması hayra alamet
değildi. Bir kere “Biraz düğünü
geciktirsen mi?” diyecek oldu, aldığı cevapla arkadaşlıkları bozulmadı ise
bu Suna’nın anlayışlı davranması ile oldu.
Şimdi
ne diyecekti ki; “Seni çok
üzüyor, bu
adam ileride daha fazla problem olacak. Evlenmek zorunda değilsin, inceldiği
yerden kopar!” mı? Yoksa, “Merak etme! Her şey düzelecek, düğün stresindendir.
Sen şimdilik idare et.
Toparlar her şey zamanla” mı?
Selma
ile Suna öğretmen okulundan beri arkadaştı. Mezun olalı 15 yıl olmuştu. Selma üniversiteden
mezun olur olmaz ilk evliliğini yapmıştı. Okuldayken onunla evlenmek isteyen
çok olmuştu. Öyle güler yüzlü ve neşeliydi ki insanın onunla bir ömür mutlu
olmayı istemesi doğaldı.
Selma’nın ilk evliliği kısa sürmüş, canı da çok yanmıştı.
Şimdi bu adam ona ikinci kez evliliği düşündürtmüştü.
Suna,
“Bu kız aslında ilk evliliğinde de aynı
şeyleri yaşadı. Belki yaşadıklarını hatırlatsam gerçekleri görmesine yardımcı
olur” diye düşündü. Selma’yı görünce onu yalnız bırakmayarak ne kadar doğru bir karar verdiğini
anladı Suna.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: İnsanın
duyguları andadır. Geleceğe veya geçmişe götürmek kişinin bilincini açar. Bunun
için de soru sormak iyi bir yöntemdir.
“Bugün okul nasıldı? Çocuklar seni yordu mu?”
“Yok yormadılar” derken ağlıyordu Selma.
“Dün arabayı tamire verecektin verebildin mi?”
“Evet”
“Ne zaman değiştireceksin şu arabayı? Eskidi artık, sorun
çıkartıyor.” Başını salladı Selma.
“Bu arabayı sen ilk evliliğinde düğün arabası
yapmıştın değil mi? Bari bu sefer çiçek yerine balonla süsleyelim” diyerek
gülüştüler.
“Ya! İlk kocana da sen bakmıştın, ikinciye de aynı şeyi
mi yapacaksın?”
“Sorma! Nerdeyse evi ben geçindiriyordum. Dört kardeşten
bir bu annesine bakıyordu.”
“Ay annesi de ne kadındı!”
Selma
biraz açılmıştı, en azından ağlamıyordu.
İlk
eşi görünürde iyi
biriydi; oturaklı, ne istediğini bilen, iyi eğitimli. Ama bir türlü dengeleri
kuramamıştı, ailesini önceliği yapamamıştı. Dünya bir yana annesi bir yana idi.
“Annem
yalnız, annem hasta, annem gezmek istiyor, annem üzgün, annem bizi bekliyor…” İş çıkışı eve gelmeden önce mutlaka annesine uğruyordu. Kendi evinin
değil annesinin masraflarını karşılıyordu. İlk evlendikleri yıl balayına bile
birlikte gitmişlerdi. Sonra düğündeki takıları istedi annesi. “Ne münasebet!” dedi Selma, “Onlar bana takıldı.”
“Çok garip istekleri vardı” dedi Selma. “Bir keresinde düğünde taktığı gerdanlığı
geri istedi. Orada filim koptu bende. Koca kadın beni kıskanıyordu.”
Tartışmalar
zamanla kavgalara, en sonunda şiddete kadar varmıştı. Evlilik kısa sürse de çok
yıpratıcı olmuştu.
“Kızım sen de ne ketum çıkmıştın. Bir gün ‘Ben
boşanıyorum’ diye gelince şok olmuştum. Hakikaten neden hiç kimseye bir şey söylemedin? Annen hep seni dinler, ona neden
bir şey anlatmadın?”
“Bilmiyorum... Aslında annem çok güçlü bir
kadın biliyorsun. Zaten sonra bana çok kızdı, ‘O kadar sıkıntı çektin,
neden bana söylemedin’ diye.”
“O halde neden
yardım istemedin?”
“Bilmiyorum... Belki etrafımdakileri
hayal kırıklığına uğratmak istemedim.”
“Bu konuyu hiç konuşmadık seninle bunca sene ama evlenmeden
önce hiç mi sinyal vermedi?”
Hayatımızı ne kadar az irdeliyoruz! Neyi neden yaptığımızı, yaşadıklarımızı, verdiğimiz tepkileri, etrafımızdakilerin gerçek niyetlerini, isteklerini...
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: Her olay olmadan önce
işaretini verir.
Selma gözleri dolarak
devam etti, “Aslında verdi sinyal! Biz
nişanlıyken hastalanmıştım, annemler şehir dışındaydı. Beni doktora götürmesi
için onu çağırdığımda, ‘Gelemem, annemi dayımlara bırakacağım’ demişti. Bir
kere de bana aldığı hediyeyi annesi çok beğendi diye ona da aynısını almıştı.”
Suna
bir yandan sorduğuna pişman olmuş bir yandan da bunu fark etmesine sevinmişti.
“Tamam artık gözünde yaş kalmadı. O zaman hatırlıyorum
ben, sen düğün öncesi çok gergindin.”
“Evet, çünkü annem de bizle yaşasın diye tutturmuştu. Kendine
bakamayacak kadar yaşlı olsa neyse ama gayet dinçti. Düşünüyorum da nişanlıyken
yaşadıklarımız, evliyken yaşadıklarımızın ön gösterimiymiş.”
Suna, “Şimdi de gerginsin, üzgünsün, için hiç rahat değil
görebiliyorum. İçinde evleniyorum sevinci yok. Bu sefer yaşadıkların sana ne
diyor?”
“Bilmiyorum… Açmıyor telefonunu dünden beri, yok oldu birdenbire.”
“Bilmiş olsaydın ne derdin? Evlenseniz her şey daha mı
iyiye gider, daha mı kötüye?”
“Bütün düğün hazırlıkları tamam, ben otuz beşindeyim, bir
daha evlenemeyebilirim, çocuğum olmayabilir, yalnız ölücem…”
“Amaan... Biliyorsun, babamlar beş kardeş. Dedem sağdı, babaannem
ölürken yanında kimse yoktu. Geç bunları. Çocuk da deme hiç, çocuk için
evlenilmez diyen sen değil miydin?”
“Evet.”
“Diyelim ki evlenmiş olsanız, çocuğunuz olmuş olsa, bu
adam yine böyle alıp başını haber vermeden gitse.”
“Düşünmek istemiyorum.”
“Düşün! İş desen o da yok. Yine senin evin, yine senin
araban… Bu evlilik için o ne koydu ortaya, kaç yaşına gelmiş, hiç mi dikili bir
ağacı yok.”
“Yok! Varsa da ben bilmiyorum. Zaten hayali emekli
hayatı!”
“Daha çalışmadan emeklilik hayali mi kuruyor?
Suna bir an
sinirlendiğini fark etti. Mutfaktan bir bardak su aldı kendine de Selma’ya da.
“Güzelim anlıyorum seni; isteklerini, hayallerini. Hayat
aslında bizimle konuşuyor. Biz çoğu zaman duymak istemiyoruz. Öyle çok olay
gözümüze sokuluyor ki ama bir şeyi çok istemek bizi o konuda körleştiyor. İşaretleri
göremiyoruz, kendimizi güçsüz hissediyoruz. Oysa, hepimiz zannettiğimizden çok
daha güçlüyüz.”
Deneyimsel Öğreti der ki: Gücünüz için hayata
güvenirseniz bu kötüdür, özünüze güvenirseniz daha iyidir.
İnsan
sadece kendi yapıp edeceklerini kontrol edebilir. İnsanın içindeki güç kendi
zannının çok ötesindedir. Bunu nereden anlıyoruz? Tabi ki en çok sıkıştığı
zamanlarda gösterdiği yüksek performanstan... İnsanın içinde nerede ise dağları
devirebilecek kadar güç var. Yeter ki kendine güvenebilsin. O zaman hayatın ona
gösterilen işaretleri okurken de daha cesur olabiliyor. “Eş olmasa da olur,
çocuk olmasa da olur, ev olmasa da olur, ben kendime yeterim!” diyebiliyor.
Deneyimsel
Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi
tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
“Kim Kimdir”,”
İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” seminerleriyle
mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara problemlerini çözmeleri ve
hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
"Hayatta
hiçbir zaman keşfedilemeyecek tek bir şey vardır; Daha iyisi…"
Yahya Hamurcu
Yorumlar
Hayatın işaretlerini görebilmek için düşünmek, irdeleyebilmek bize verilen ne büyük nimet.. Kaçırdığımız, kıymetini bilemediğimiz nimetlerden biri..