ÇAKİ’NİN BEBEĞİ
Gurbet İçimde Bir Ok
Gurbette yaşamak
zordur. Hep bir tarafı eksiktir insanın; öksüz, yetim gibi hissetmişliği
vardır. Yakınlarından biri geldiğinde sanki kendiyle birlikte tüm memleketi
getirir şehre. Şehir bayram olur; renkler silik değil, daha canlıdır artık.
Feray, ablasının ziyareti
ile çok mutlu olmuştu. Onu nasıl gezdirip eğlendireceğini, ikramlayacağını
şaşırmıştı. Gün boyu oradan oraya koşturmuşlardı. Önce şehir turu yapmış,
alışverişin ardından akşam yemeğini güzel bir restoranda yemişlerdi. Eve
döndüklerinde çaydı, çerezdi derken yorgunluk çökmüş ve herkes kendi odasına
çekilmişti. Ablası onun için çok değerliydi, bir yerde annesi sayılırdı. Kendisi
tekne kazıntısı olduğu için ablasının tabiriyle “Onun elinde büyümüştü.”
Rahmetli annesi yoktu ama ana yadigârı kız kardeşi vardı. Çileli, gayretli,
güler yüzlü, tatlı dilli pamuk ablası.
Uyku Tutmayınca
Yastığa başını
koyduğunda yorgun ama mutluydu. Güzel düşüncelerle yarını planlarken uykuya
dalmıştı. Geceleri uyanıp bir su içmek, lavaboya gitmek, çocukların üstünü
kontrol etmek onun için ata sporu gibiydi. Saat 1.30 gibiydi, yine kalktı,
çocukları kontrol etti. Bir de ne görsün! Ablasının odasının ışığı açıktı. Korktu
bir an. Acaba ne olmuş olabilirdi? İçeri girip girmemekte kararsız kaldı. Ama
baktı, kapı tam kapalı değildi. Aradan bakınca, ablasını odadaki sallanan
sandalyede sallanırken gördü. Aynı zamanda telefonda ritmik bir şekilde parmak
uçlarıyla hareketler yapıyordu. Bu haliyle korkunç görünüyordu, tıpkı Çaki’nin
bebeği gibiydi. “Tövbe tövbe, ne
düşünüyorum ben!” diye hayıflandı. Gecenin birinde ablası niye uyumuyordu
ki? Bu şaşkınlık içindeyken bir anda sesleniverdi:
-
Ablam hayırdır, ne yapıyorsun bu saatte?
Ablası gülümseyerek ve telefondan gözünü hiç kırpmadan:
-
Hiiç… Uyku tutmadı, karpuz kesmece oynuyorum.
-
Karpuz kesmece mi? Gecenin bu saatinde mi?
Kurtlar kuşlar uyudu ayol! Sabah erken kalkacağız, bir sürü program yaptım,
hadi yat uyu!
-
Ay şekerim, ben sabah erken uyanamam; anca
öğlene doğru. Sabahları çok zor uyanıyorum artık.
-
Öyle mi? Peki, hadi hayırlı geceler.
Ablası gözünü telefondan ayırmadan, “İyi geceler canım” diyebildi. “Ah canım ablama neler olmuş böyle?” diye düşündü. “Neyse, sabah ola hayrola. Bakacağız bir çaresine.” diyerek suyunu içip uykuya daldı.
Gece Kuşu
Feray sabah
erkenden uyanmış, çocukları ve eşini uğurlayıp güzel bir kahvaltı hazırlamıştı.
Ablası, sabahları uyanamıyorum demişti ama baksana saat 9.00 olmuştu. Herhalde
artık uyanır diye düşünüp odasını tıklattı. Bayılmış gibiydi Çaki’nin bebeği. Geceden
kalmaydı ne de olsa. Bu sefer kararlıydı, bir şekilde ablasını uyandıracaktı.
Evde gürültü çıkardı, elektrik süpürgesini açtı, evi kırkladı ama nafile! Top
patlasa duymuyordu hatun. Saat 11.00 olmuştu ama bizimki hala uyuyordu. Yok,
artık böyle olmayacak “Açlıktan içim
geçti!” diye düşündü. Nazının geçtiğini bildiği için ablasının odasına
girdi ve onu uyandırmaya çalıştı. Elini tuttu, yanağından öptü, hafifçe
gıdıkladı, nafile! Aynı yaramaz bir çocuk gibiydi ablası. 62 yaşındaki kadın
gitmiş yerine sanki 2 yaşında bir bebek gelmişti.
-
Ablacım hadi uyaaan! Bak en sevdiğin omletten
yaptım sana. Börek sardım, patates kızarttım! Hadi ama tüm günü uyuyarak mı
geçireceksin? Özledim seni. Bak kaç yıldır ilk defa evime geldin, iki lafın
belini kıramadık.
-
Tamam, tamam bir uyutmadın ama sen de ya! Hadi
tamam, kalktım.
Abla kardeş kahvaltı sofrasında buluştular. Feray
dayanamayıp söze girdi:
-
Ablacım seni uyandırmak kahvaltı hazırlamaktan
daha yorucuydu biliyor musun? Sen hayırdır, böyle adetlerin yoktu. Nereden icat
ettin, yeni yeni huyların mı oldu?
-
Ya biliyorsun çocukların okul çağlarında hayat
bir koşturmacadan ibaretti. Hayatımı çocuklarıma adamıştım. Sonra hepsi doktor
oldu, öğretmen oldu bir yerlere dağıldılar. Yurda yuvaya karıştılar, ben de
yalnız kaldım ne yapayım? Kızım en son ziyaretime geldiğinde telefonuma karpuz
kesmece oyununu kurdu. Kendimi durduramıyorum ayol! Geceler boyunca ya sosyal
medyada geziniyorum ya da böyle oyun oynuyorum. Hayatta başka bir amacım
kalmadı ki. Öyle olunca da sabahları uyanamıyorum.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; “İnsanoğlunun
en büyük yanılgılarından biri; fayda vermeyen bir şeyin yavaş yavaş zarar
verdiğini fark edemeyişidir.”
-
Ah canım ablam benim, yalnızlığını gidermenin
yolu elektromanyetikte değil ki! Kendine şunu sorsan; Bu oyunun bana bir
faydası var mı?
-
Yok tabi biliyorum. Gözlerim de bozuldu. Yakın
geçmişe kadar iğneyi ipliğe gözlüksüz takıyordum. Şimdi gözlüksüz bir şey
okuyamıyorum.
-
Peki neden bu eziyeti yapıyorsun kendine?
-
Sen de yalnız kalınca görürsün. Çocukların her
biri bir tarafa dağıldığında seni de görürüm!
Ablasının şu an
onu duyabilecek bir hali yoktu. Bu nedenle akıl veren olmamak için konuyu
değiştirdi. “Nasıl olmuş omlet? Senin
sevdiğin peynirle yaptım.” “Eline sağlık çok güzel olmuş, zahmet etmişsin.”
Bu konuları konuşmak tatlarını kaçırmıştı belli ki. O nedenle sustu ve kendi
kendine içten içe üzüldü sadece.
Ablasının son
dönem yaşadığı hormon sıkıntılarının sebebini şimdi daha iyi anlıyordu. Çünkü
insan geceyi gündüz ettiğinde tüm vücut sistemi bozuluyordu. Bu da en çok
hormonları etkiliyordu. “Geceyi sizin
için bir dinlenme aracı olarak yarattık.” denilmesi boşuna değildi. Biz
biyolojik saatimize uyumlanmadıkça sistemi bozuyor ve hastalıklara davetiye
çıkarıyorduk.
Hüzünlü Veda
Feray, her ne
olursa olsun ablasıyla birlikte olmaktan mutluydu. Ablası ise sanki bir bulutun
içinde gibiydi. Söyleyeceği sözü unutuyor, mutfağa gelince “Ne için geldim ben?” diye kendi kendine soruyordu. Tüm bunların arkasında,
sürekli elektromanyetiğe maruz kalmanın etkisi olduğunu biliyor ama ona bir şey
diyemiyordu. Eskiden uzun uzun sohbetler eder, birbirlerinden hiç sıkılmazlardı.
Şimdi birkaç cümle kurup telefonu eline alıyordu ablası. Aldıktan sonra da
geçmiş olsun, sesini duyurabilene aşk olsundu.
Bir iki gün daha gece yatmaz, gündüz kalkmaz
ablayla geçen günlerden sonra onu uğurlamak için otogara gitmişlerdi. Otobüse
binen ablanın arkasından ilk defa hissettiği hüzün başkaydı. Ayrılık hüznünün
yerini ablası adına duyduğu hüzün almıştı. Feray gözleri dolu dolu el salladı.
Kendilerini iki yabancı gibi hissetmelerine
sebep olan şey neydi?
Pamuk gibi yumuşak huylu, gül yüzlü ablasını uykusuz
Çaki’nin bebeğine çeviren şey neydi?
Ablasını eskisine göre daha tepkisel, sabırsız
olmasını sağlayan şey; basit bir karpuz kesmece oyunu olabilir miydi?
Bu böyle nereye kadar devam edebilirdi?
“Umarım
bir sonraki görüşmemize kadar ablamın zihnini yönlendirebileceği bir kapı
açılır” diyerek içinden temennide bulundu.
“Kim Kimdir”,”
İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” seminerleriyle
mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara problemlerini çözmeleri ve
hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
"Hayatta
hiçbir zaman keşfedilemeyecek tek bir şey vardır; Daha iyisi…"
Yahya Hamurcu
Yorumlar
Kaleminize sağlık..