BAHAR
Güzel bir bahar sabahı idi. Ali uyanır uyanmaz hızlıca giyinip evden dışarı çıktı. Baharın gelmesi içine ayrı bir neşe kattı. “Oh
be tazeleniyor bedenim.” dedi. Sağlığına dikkat ettiği için yürüyüş yapmayı rutin haline getirmişti.
Yakınlardaki bir ormana mutlulukla dalıverdi.
Gökyüzü, yeryüzü, bitkiler, hayvanlar
ve ağaçlar sanki ona bugün başka bir yüzünü göstermişti. “Doğadaki her bitki ve
hayvan ne kadar çeşitli ve birbirinden nasıl farklı” diye düşündü. Ne gerek vardı bu kadar
renge ve çeşide? Yaratılıştaki
mükemmellik ve sadelik onu içine doğru çekiyordu. Her şeyin birbiri ile olan
uyumu bir yana aralarındaki işbirliği inanılmazdı.
Bütün doğadaki her şey sanki sözleşmişçesine
her mevsim aynı telden çalıyordu. Arada ufak tefek farklılıklar olmuyor değildi
ama onun altında bile bir hikmet olmalıydı.
Herkes bir koşturmaca içindeydi. Kuşlar
dallara konup yuva yaparken, yerdeki karıncalar tünel kazıyordu. Solucanlar
toprağı havalandırıyor bir yandan gübresini toprağa besin olarak bırakıyordu. “Düşünsene bir kere” dedi kendi kendine; O koskoca fillerin yemek
ihtiyacı olan o koca yapraklı bitkiler karıncalara muhtaçmış. Yani karıncanın
gübresi olmasa neredeyse fil aç kalacak.
Ne ince işçilik ve ne güzel bir organizasyondu. Kimse kimseye görevini hatırlatmıyor “Sen yapmazsan ben de yapmam” diyerek
sorumluluktan kaçmıyordu. Her biri diğerinin ne yaptığına ya da yapmadığına takılmıyordu.
Hedefine konsantre olmuş, binlerce yıldır mükemmel işleyen bir sistem vardı.
Ali kendi iş ortamını düşündü. Patron
bir gün ofise gelmezse her şey bir anda karışabiliyordu. Çalışanlar kargaşa çıkartıyor yada birbirine
giriyordu. Her yerde
kameraların onları izlediğini bile bile bu davranışı sergiliyorlardı. “Ne garip bir canlı insanoğlu” dedi. İnsan doğaya baksa modelleyebilecek ne çok şey vardı.
Her yer yeşilin muhtelif tonlarıyla
kaplıydı, bir çok ağaç
çiçek açmıştı. O küçük dereye
ne demeli? Cüssesinden büyük bir sesi vardı ve gürül gürül akıyordu. Kuşlar, böcekler, arılar, kelebekler uçuşuyorlardı. Sanki bütün hayvanlar
ve ağaçlar ilkbaharın gelişini kutluyordu.
Bir ara gözü havada sürü halinde uçan
kuşlara takıldı. Havada büyük bir “V” harfi oluşturmuşlardı. Kuşlar bu şekilde uçmayı
nereden öğrenmişlerdi? Birbirlerinin kanat çırpması ile her kuş arkasındakini
kaldıran bir hava akımı oluşturuyordu. Aynı zamanda bu hava akımını kullanarak uçuş menzillerini artırıyorlardı. Hele o güzel leylekler nereden haber almıştı buralara bahar
geleceğini? Neredeyse 10 haftaya yakın günde 7 saat uçabiliyordu bu kuşlar.
Rotalarını nasıl buluyorlardı, navigasyon olarak ne kullanıyorlardı? Onlarda mı
yıldızlarla yol buluyorlardı? “Ne müthiş
bir tasarım” diye düşündü Ali. Bütün sistemin sevk iradesini yapmak için
uyumamak gerekti. Doğada gece gündüz 24 saat ve 365 gün süren bir hareket
vardı. Nasıl vardiyalı sistemler vardır fabrikalarda. Doğada da farklı bir
vardiya sistemi vardı. Nasıl da her hayvan rızkını buluyordu. Belli kıtlık
zamanları hariç doğada hiç açlıktan ölen hayvan yoktu, obez hayvan yoktu.
Sadece kimyasal ile kirlenmiş sudan zehirlenmiş hayvanlar vardı.
Baharla tazelendi yeryüzü, güneş pırıl
pırıl parlayarak ısıttı toprağı ve
insanı. Çocuklarsa mavi
gökyüzünde uçuruyordu uçurtmalarını.
Ne güzel doğanın yeniden dirilmesine
şahit olmak. Ali tüm bunlara bakarken insanın
mucizeleri ne kadar normalleştirdiğini ve nankörleştiğini düşündü. Gerçekten
insanın hizmetine sunulan ne çok şey vardı. Bu kadar güzel şeyin hem faydalı hem estetik olması tesadüf olabilir miydi?
Günümüz insanı verilen her şeye hakkı varmış gibi davranıyordu. Neden böyle oldular acaba? Verilen her şeyin hakkı olduğunu düşünen insan nesline
serzenişte bulundu. Hayatımızda haz veren onca şey olması ne kadar büyük bir
nimetti oysa.
Kimi insan sadece bakar verilen nimeti
görmezken, kimi insan da hem bakar hem de verileni görür. “ Umarım ben de
verilen nimetleri hakkıyla görüp güzelce teşekkür edenlerden olurum” dedi Ali, eve dönüş yoluna
çıkarken.
Ömrümüzün hangi
baharında verilenleri hakkıyla gördük ve teşekkür edebildik?
Belki de bu bahar diğerlerinden çok
daha farklı olacaktı kim bilir…
Deneyimsel
Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi
tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
“Kim Kimdir”,”
İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” seminerleriyle
mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara problemlerini çözmeleri ve
hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
"Hayatta
hiçbir zaman keşfedilemeyecek tek bir şey vardır; Daha iyisi…"
Yahya Hamurcu
Yorumlar