Marifet Kimde?


Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Marifet Kimde?

Marifetlenmesi gerekiyordu artık kızının ama nasıl?” Sabah sabah bu soruyla açtı gözlerini. Artık o kadar yorulmuştu ki yetişemiyordu hiçbir şeye. Ebru’nun sesi geldi içerden, yine söyleniyordu. Yine neyi bulamıyordu? “Yerine koymazsan bulamazsın tabi.” diye geçirdi içinden sonra da yavaşça yataktan kalktı. “Kahvaltı hazırlayayım mı?” “Diyetteyim annişko, dışarıda salata atıştırırım ben.”  dedi ve simsiyah saçlarını savurarak evden çıktı Ebru. Annesi derin bir “Ahhh!” çekti. Oysa birkaç sene öncesine kadar güzelliğiyle gurur duyardı kızının şimdi ise derin bir iç sızısı. Tek evlatlarıydı Ebru. Otuzlu yaşlarının sonlarına doğru kucaklarına almışlardı karı koca minik kızlarını. Ne çok beklemişlerdi onu ne çok... Kocaman kapkara gözleriyle baktığında dünyalar onların olmuştu. El bebek gül bebek büyütmüşlerdi. Babası "Ben yemedim o yesin, o giysin." diye büyüttü. Annesi "Ben çok çektim benim kızım çekmeyecek, o gezip tozacak arkasında ben varım, hallederim, hallederiz." demişti hep. 

O kadar çok zamanı vardı ki öğrenecek, şimdi bu küçücük çocuğu üzmeye, yormaya ne gerek vardı. Onun yerine biz hallederiz ne olacak? Sonuçta herkes annesinin karnında öğrenmiyordu ki, kuzuları da elbet öğrenecekti bir gün hayatı, di mi ya!” diye düşünüyorlardı.

İlkokul, ortaokul derken lise zamanı geldi çattı. Zar zor okumaya çalışıyordu Ebru. Ne zor gelirdi, okulla ilgili her şey ona. Anne babasına göre gerçekten bu kızın güzelliği kıskanılıyordu. Yoksa her dersten kötü not alır mıydı bir insan? Başka sebebi olamazdı. Bütün gün okul ve öğretmenleri ne çok zorluyorlardı zavallı yavrularını. Ebru üniversiteye de paralı gitti ve çok zor bitirdi. Sonrasında da hemen çalışmaya başlamadı zaten. Nerede akşam orada sabah devam etti şenlikli hayatına ve sonu gelmez isteklerine. Anne ve babası da bütün imkânlarını zorluyorlar, gece gündüz çalışıyorlardı kızlarının isteklerine yetişebilmek için. 

Küçücükken gözlerinin içine bakan kızları büyümüştü ve yüzünü göremiyorlardı artık. Dedikleri gibi de olmuştu, gezip tozuyor, yiyor, giyiniyor, gününü gün ediyordu. Ama nedendir acep, bu kız hala mutsuzdu, hâlbuki o mutlu olmalıydı. Tüm hayatları boyunca bunun için çalışmışlardı çünkü. Hayattaki tek varlıkları kızlarıydı tabi ki onun için didineceklerdi, başka ne olabilirdi ki!

Okul bittikten bir süre sonra canı sıkılmaya başladı Ebru’nun. Babası da onu rica minnet arkadaşının fabrikasında işe soktu. İlk sene idare ettiler ama artık bir şeyler öğrenmesi gerekiyordu. Ebru’da o öğrenme isteği hiç olmadı. “Ben çok yoruluyorum.” diye işten çıktı sonra. Yeterince arkadaşlarına vakit ayıramıyordu. “Sen bilirsin.” diyebildiler sadece… Ama artık karı koca idrak etmeye başladılar. "Bu kız yemek yapamaz, temizlik bilmez, bırak bir işte çalışmayı daha yumurta kırmayı bile doğru düzgün bilmiyor. Bizden sonra ne yapacak? Kimsenin emri altına da giremez zaten, girse de kim iş verir? Tek bildiği şey para harcamak, zaman harcamak, harcamak, harcamak, harcamak… Sürekli tüketmek yani…"

Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Çevreleri çok geniş değildi, akrabaları da çok fazla yoktu, olanlar da yaşlanmıştı zaten. Kızlarını bu hale getiren kimdi? Arkadaşları mı? Önce onlara kızdılar, daha lisede ayırmaları gerekiyordu onlardan. Yoksa o peşinden yıllarca acı çektiği çocuk muydu bir tanecik yavrularını bu hale getiren? O kadar bağımlıydılar ki kızlarına gerçeği göremiyorlardı. 

*Yaptıkları hatanın farkında değiller miydi gerçekten?

*Yoksa gerçeği kabullenmek işlerine mi gelmiyordu?

*En başta kimdeydi hata? Kendilerinde miydi yoksa? 

*Zamanla mı öğrenmek gerekiyor yoksa zamanı geldiğinde mi? 

*Ya o zaman hiç gelmezse? 

*Çocuklarımızı hayata hazırlayamama sebebimiz iyi niyetli yaptığımız hatalar olabilir mi?

*Hiç düşündük mü, ben yaşayamadım o yaşasın diyen anne babalar neden hayatta bu kadar dayanıklı?

*Ailesi tarafından tüm istekleri karşılanmış insanlar neden bu kadar marifetsiz?

*Kimseye ihtiyaç duymayan insanların güçleri nereden geliyor? 

Elbet cevabı var bu soruların elbet cevapsız soru mu olur?

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: “Çocuğu yetiştirmektir önemli olan, büyütmek değil.” Bunun için de zamanı geldiğinde gerekli sorumlulukları ona vermek gerek. Onları problemlerden uzak tutmaya, onlara problemsiz bir hayat sunmaya çalışırken ilerde daha büyük problemlerle karşılaşmalarına şahit olabiliriz. O yüzden çocukları problemsiz büyütmeye çalışmak değil mesele. Güçlü bireyler yetiştirip, karşılaştıkları problemleri nasıl çözebileceği ile ilgili onu desteklemek anne babaya düşen. Çünkü problem yoksa marifet de yok. Ancak bir hedef doğrultusunda ödenen bedeller insanı marifetlendirir. O yoldaki çabalar, mücadeleler, gayretler…

Peki, şimdi ne yapacaklar?

Artık yaşlanmışlar, emekli olmuşlardı. Uzun zamandır hayal ettikleri köydeki evlerine gideceklerdi. Ebru ya onlarla gelip kısıtlı imkânlarla yaşayacak ya da bir iş bulup çalışarak kendi başına yaşamayı öğrenecekti. Ancak uzaktan çok az miktarda destek olabilirlerdi yavrularına. Ellerinden başka bir şey gelmiyordu çünkü. Ne maddi olarak ne de fiziken güçleri yetmiyordu. 

Ebru kalmayı tercih etti. Kendi başına mücadele etmeyi... Geç de olsa alması gereken sorumluluk vermişlerdi kızlarına. Ama bu durum hem onlar için hem de kızları için çok can yakıcıydı. Keşke daha küçükken ona kendi işini yapmayı öğretselerdi. Keşke sırf o şımarık istekleri olmayınca ağlamasın diye o kadar uğraş vermeselerdi de kızlarının şimdiki gözyaşlarını görmeselerdi. 

Ne çaresiz hissettiler kendilerini… Ama hiç bir şey için geç değildi, insan nefes alıyorsa hala ümit var demekti. Hayatı belki zor yoldan öğrenmeyi seçmiş olabilirler ama yine de hala öğrenmek için vakit var. Anne babayı ya da başkalarını suçlamak, onlara sitem etmek, şikâyet etmek işin kolayı ve yazık ki çözüm de getirmiyor. Hayatı geri kazanmanın yolu şimdi dönüp kendi başına yapabileceklerine konsantre olmaktan geçiyor. Yeter ki insan yanlışları fark etsin ve onlar düzeltmek istesin… Belki başlarda bir çocuk acemiliğinde olacak ama olacak. Gerçekten istedikten sonra ne olmamış ki!

Çünkü her varlık bir amaç için var. Amacına göre ihtiyacı, ihtiyacı kadar da marifeti var. İnsanın da hayatta problem çözdükçe çözüm becerisi, marifeti ve dayanıklılığı artar.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.

“Kim Kimdir”,” İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” seminerleriyle mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir. 

"Hayatta hiçbir zaman keşfedilemeyecek tek bir şey vardır; Daha iyisi…"

Yahya Hamurcu




Yorumlar

tarçınlıcevizli dedi ki…
Marifet, marifetlendirmeyi bilende 😉
Adsız dedi ki…
Eskiler , yaptığın bana öğrendiğin kendine derdi. Doğruymuş gerçekten iş, güç hiç zor gelmedi bizim kuşağa 🤭
Kul dedi ki…
Yüreğinize sağlık, ne güzel anlatmışınız. Soruları düşünmek lazım 🌱
E.U dedi ki…
İnsanoğlu problemsiz bir hayat istiyor, “problem” kelimesini duyunca kaçıyor, dinlemek istemiyor…
Oysaki problemleri çözdükçe insan marifetleniyor, dayanıklılığı artıyor…
Artık problemlerden kaçmak yok… :)
Teşekkürler 🌸
Adsız dedi ki…
Ahh ah ne kadar da iyi niyet adı altında çocuklarımıza kötülük yapıyoruz. Çok doğru bir yazı teşekkürler 👏
Adsız dedi ki…
Kaleminize sağlık, ben yapamadım o yapsın aslında yarar dağil zarar veriyor..
çok güzel anlatmışsınız, teşekkürler
HY
A.Ü dedi ki…
Hiç düşündük mü insan yetiştirirken nerelerde hata yaptığımızı? Çok güzel anlatılmış, teşekkürler.
nazife.şafak dedi ki…
ana baba olarak tırnağına zarar gelmesin derken, kurtlarla dolu bir sofraya bir kuzu koymak, çocuğu yetiştirmemek...
hem de en sevdiğime, en kıymetlime yaptığım bu haksızlığı yeniden düşündürdünüz. teşekkürler...