Yurtdışı Hayali
Yurtdışı hayali vardı, Mehmet’in uzun yıllardır. Bu artık bir tutku olmuştu onda. Üniversite sınavında dereceye girmiş, Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden birinde okumuş, İngilizce eğitim almış, mezun olunca çok iyi yerlerde yüksek lisans yapmıştı. Hayalinde hep yurtdışında çalışmak vardı ama Türkiye’de bir işe girebilmişti. Yıllar yılları kovalamış, evlenmiş, bir çocuğu olmuştu. Arkadaşlarının çoğu ise dünyanın farklı yerlerine dağılmıştı. O da artık “Yaşım ilerledi, hayallerimi gerçekleştiremedim.” diye düşünen, hayatından, işinden, yaşadığı şehirden, ülkeden sürekli şikâyet eden biri olmuştu. Bu arada çalıştığı firma başkaları tarafından satın alınmış, yeni süreçte bazı arkadaşları işten çıkarılmıştı ve bu sürecin daha da devam edeceği söyleniyordu. Artık fabrika üretimi nerdeyse durdurma aşamasına gelmişti. İşler daha da karışıp, kapının önüne koyulmadan önce bir iş bulma arayışına girdi. İşini kaybetmekten, işsiz kalmaktan korkuyordu…
Belki de bu son şansım diye düşündü, eğer bu geçiş sürecinde de yurtdışına gidemezsem artık bundan sonra olmaz, 40’lı yaşlardan sonra yeni bir ülke, yeni bir iş için çok geç olacaktı. Bu düşünceler ile hem Türkiye’de hem de farklı ülkelerde kendine uygun ilanlara başvurular yapmaya başladı. Derken bir gün telefon çaldı, arayan numara uluslararasıydı. Bir heyecanla telefona baktı, telefondaki bayan başvurusunun olumlu bulunduğunu kendisi ile ilgili birim yöneticisinin görüşmek istediğini söylüyordu. Şaşkınlıktan ve sevinçten eli ayağı birbirine karışmıştı. Sonrasında her şey çok hızlı gelişti, telefon görüşmeleri, mailler, mülakatlar… Bir anda, yıllardır hayalini kurduğu, o çok istediği sonuca kavuşmuştu. Çok heyecanlıydı, gerçi teklif beklediğinin biraz altındaydı ama orada yaşamasına ve sonra da ailesini götürmesine yeterdi, bir kaç görüşme ile onlar da halledilebilirdi. Biraz daha düşünüp, onlara bir cevap yazacaktı.
Ailesine çok düşkündü Mehmet, ilk etapta onlardan ayrılıp farklı bir ülkede olmak kalbini sızlattı. Tamam, çok uzak değil ve bir süre sonra onları da yanına alabilirdi belki ama yine da farklı bir ülkede olacaktı. Hastalansalar, acil bir şey olsa hemen arabaya atlayıp iki saatte eşine, çocuklarına, anne ve babasına gidemeyecekti. Kardeşleri ve akrabalarını istediği gibi göremeyecek onlarla ilgilenemeyecekti. Sonra yeğenlerinin büyümelerini de göremeyecekti. Aynı şehirde, aynı ülkede yaşamak gibi olmayacaktı hiçbir şey.
“Ama bütün arkadaşlarım yurtdışına gitti, orada çok rahat bir hayat sürüyorlar, her şey çok düzenli, insanlar birbirine saygılı, enflasyon yok, kazandıkları para ile çok rahat ve huzurlu bir hayatları var. Benim derslerim onlardan daha iyiydi, ben okulda onlardan daha başarılıydım ama ben gidemedim. Burada çok daha az para kazandım, her gün trafik çilesi ile üç saatim yolda geçiyor, insanlar birbirine çok kaba, trafikte yanlışlıkla biri ile tartışacağım diye korkuyorum çünkü benim de sabrım kalmadı bu ülkede artık.” diye düşündü…
Aradan birkaç gün geçince, iyice kafası karışmaya başladı Mehmet’in. Kafasında kendi istek ve ihtiyaçları hakkında bir sürü cevaplanmamış soruyla elindeki evraklara bakıyordu. Gerçekten şart mıydı yurtdışına gitmek. Mehmet için bir ihtiyaç mı yoksa istek miydi bilemedi. Sonra elindeki evraklara baktı doldursam mı doldurmasam mı, diye. Peki, ne yapacaktı şimdi? Nasıl karar verecekti?
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; “İnsan, duyguları çok yoğunken istekleri ile ihtiyaçlarını karıştırır ve isteklerini ihtiyacı zanneder.” O isteklere ulaşmak için de durmadan çalışır, çalışır, çalışır… İsteğini gerçekleştirince mutlu ve başarılı olacağını zanneder. Ama ulaşınca aslında o kadar da mutlu hissetmediğini fark eder acıyla. Aslında yeterince düşünmez gerçekten ihtiyacım ne, diye. Bunu seçersem ne olur, seçmezsem ne olur diye düşünmez. Çünkü o konudaki isteği o kadar yoğun olunca canının istediğine göre seçim yapar uzun vadede yaşayacaklarını öngöremez. Ve bir seçim yaptığını zanneder.
“Acaba ben gerçekten ne istiyorum?” dedi Mehmet. Biraz düşününce aslında ne çok şey başardığını fark etti. İlk mezun olduğu yıllara göre çok daha iyi hissediyordu kendini. Hem yıllardır çalıştığı için küçük bir ev almış, evlenmişti, ailesi ve arkadaşları ile çok güzel ilişkileri vardı. Ama Yurtdışına gitme orada yaşama ve çalışma isteği ve hayali o kadar gözünü kapatmıştı ki, işten, ülkeden hep şikâyet eder, sadece sorunları görür olmuştu. Dikkatli bakınca sahip olduklarının da kıymetini anlamaya başlamıştı Mehmet.
Çok mu acele etmişti acaba, yeterince düşünmemiş miydi? Hep başkalarının sahip olduklarına bakıp, aslında kendi sahip olduklarının kıymetini anlamamıştı. Şimdi kaybedeceklerini düşününce farkına varmaya başladı.
Kalkıp bilgisayarın başına geçti. Kendisine gelen maili tekrar açtı. Cevap vermek için ne kadar süresi olduğunu kontrol etmek istiyordu. Doğru ve yanlış yaptığı şeyleri düşünüp doğru olanı yapmak için biraz zamana ihtiyacı vardı… Biraz daha beklemeye, cevap vermek için biraz daha zaman istemeye karar verdi.
Oturup iyice düşünecek, yazacaktı;
• Gerçekten ben ne istiyorum?
• Bu isteğim için nelerden vazgeçmem, neleri göze almam gerek?
• Bu isteğim için neler yapmam gerek?
• Bu bedellere razı mıyım?
• Bu benim isteğim mi ihtiyacım mı?
Evet, insanların başlarına böyle durumlar gelir. İstek mi yoksa bir ihtiyaç mı karar vermekte zorlanırlar? Ve böyle durumlarda insan kendinden iyilere bakar, daha kötü durumdakilere bakmak yerine. Ama asıl bakılması gereken bu seçimin gerçekten faydasına olup olmadığıdır. Çünkü bir seçimin en başta kalitesini belirleyen fayda veriyor ve ihtiyaç karşılıyor olmasıdır.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
“Kim Kimdir”,” İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” seminerleriyle mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
"Hayatta hiçbir zaman keşfedilemeyecek tek bir şey vardır; Daha iyisi…"
Yahya Hamurcu
Yorumlar
Seçim kalitesi hayat kalitesini belirler.
Kaleminize sağlık 🌸
Teşekkürler