Bir Küçük Vazgeçiş Meselesi

Geç Olsun Güç Olmasın

31 yaşına gelmişti. İki üç senedir hayatında daha mutlu hissediyordu. Tadını almaya başlamıştı sanki her şeyin. Eskiden ise monotondu her şey. Her yaşın, her dönemin yapılması gerekenlerini bir bir yapıyordu sadece. Yaptıktan bir süre sonra ise Ee sonra…” diyordu. “Acaba şimdi beni ne bekliyor?”  Hayatın getirdiği hedefleri sırayla yapıyordu.

Kendi hedef belirlemede ise oldukça kötüydü. Ne zaman kendi hedef belirlese vazgeçerken buluyordu kendini.  Hayatın belirlemesi işine geliyordu.

Kitap okuma hedefi koyar 20 sayfa okur, 2. gün vazgeçerdi. Aradığım şey bu değil derdi. Evdeki fazlalıklardan kurtulayım bu hafta sonu der daha hafta sonu gelmeden vazgeçerdi. Arkadaşların buluşma davetine ayıp olmasın diye evet der vakit yaklaşınca keşke bir bahanem çıksa da gitmesem derdi. Canı bir yemek ister, akşam yapmaya karar verir akşam gelince neyse bugün de tost yiyeyim bari derdi. Hafta sonu memlekete gider, annesi birlikte çarşıya gidelim deyince sabah olur der, öğlen olunca gitmesek mi derdi.

Artık büyük küçük o kadar çok şeyden vazgeçer olmuştu ki hiçbir şey yapmak istemiyordu. Her vazgeçiş bir sonraki vazgeçişini hazırlıyordu, ama farkında değildi.  Artık kesin olarak farkında olduğu bir şey vardı mutsuzluğu. Kendini boş videolara vermişti. Adeta hipnoz olup mutsuzluğunu bastırmak istiyordu. Canı hiçbir şey yapmak istemiyordu. Vazgeçmekte o kadar ustalaşmıştı ki sabahtan akşama değil, aklına geldiği anın bir kaç saniye sonrasında vazgeçiyordu her şeyden. Bu durum onu çok rahatsız etmeye başlamıştı. İnternette aratmaya başladı “Depresyon belirtileri…”. Tükenmişlik sendromu, depresyon ve birçok şeyle benzer belirtiler buldu kendinde. “Galiba bende bunlar var.” dedi. Acaba destek mi alsam bu durumdan kurtulmak için diye düşündü. Sonra ondan da vazgeçti. 

Kendiyle ilgili o kadar çok şeyden vazgeçmesine rağmen zıddında iş hayatında çok başarılı biriydi. Herkes onu ekibine çağırır, başarılarını takdir ederdi. İşindeki başarısı onun mutlu olması için yeterli gelmiyordu. Çünkü oradaki hedefler başkaları tarafından konmuştu ve sorumluluk bilinciyle, vicdan muhasebesiyle hepsini yerine getiriyordu. Yaptığı işi de iyi yapardı. O yüzden de başarılı gözüküyordu dışardan. Aynı şekilde liseyi bitirmesi gerektiğinde hakkını vermiş ve iyi bir öğrenci olarak bitirmişti. Üniversiteye geçtiğinde okulunu uzatmadan vaktinde bitirmişti. Mezun olur olmaz işe girmiş iyi bir yerde çalışıyordu. Uzun süredir görüştüğü, sevdiği iyi bir eş adayı vardı. Şimdi sıra evlilikteydi. Onu da hayatın bir getirisi olarak yapacaktı. Kimseyi kırmadan, üzmeden ona düşen rolü oynatacaktı yine.  Son zamanlardaki hissettiği mutsuzluğa sevdiği kişiyle evlenecek olmasına rağmen evliliğin de tam çare olmayacağından emindi aslında. Çünkü bu içindekinin farklı bir şey olduğunu fark ediyordu. Dışarıdaki koşulların değişmesiyle değil içindekileri çözmesiyle değişecekti. 

Bir şeyler daha farklı olmalı hayatta diye düşünüyordu. Aradığı şeyi bilmiyordu ama bildiği şey her şeyden vazgeçme isteğinin artık çok fazla, rahatsız edici boyutta olduğu ve onu günden güne dibe çektiğiydi. “Bu dünya mutsuz olma yeri değil.” dedi. Problemi tespit etmenin ve çözmenin artık zamanı geldiğini geçirdi içinden Sude. Çözüm için arayışa geçti.

Vazgeçme eylemi hayatımızda çok büyük rol oynar. Vazgeçmeyi yerli yerinde, bilinçli bir şekilde, hedef doğrultusunda yapmak insanı yukarı taşırken en ufak bir zorlukta yapmamak insanı gittikçe dibe çeker. O yüzden insanın önce gerçek bir hayat amacı olmalı, sonra da bu amaca uygun hedefleri.

Çünkü insan istese de istemese de bu hayatta bir şeyler için emek verir. Kendi hedeflerimiz doğrultusunda vermediğimizde de gün geçer, kendi hedeflerimiz doğrultusunda verdiğimizde de gün geçer. Zaman kimseyi beklemez. Ama insan zamanın hakkını verebilir. Kendini mutlu hissettirecek, gününü verimli geçirdiği için kendini başarılı hissedecek bilinçli hedeflere ihtiyacı vardır insanın.

Hedef koymanın da stratejileri vardır. Eğer insan kendine uygun hedefler koyamazsa belli bir süre sonra vazgeçmek zorunda kalır. Ve bu vazgeçiş onu başarısız hissettirdiği gibi farkında olmadan bir alışkanlığa dönüşür. Vazgeçtikçe vazgeçer. Vazgeçmek hafife alınacak bir eylem değildir. Sudenin hissettiği mutsuzluğun baş rolüdür aslında. Oysa insan bilinçli vazgeçişlere sahip olduğunda; adeta yelkenliyle giderken rüzgâr onu geri itecekken yelkenlerini rüzgâra göre ayarlayıp tekrar hedefe ulaşması gibi onu geri bırakan değil, aksine ileriye götüren bir şey olur. 

İnsanın hedefiamaca yönelik olmalı. Aksi taktirde vazgeçmek ve kendini başarısız hissetmek çok normal.

İnsan bir şey yaptıkça ustalaştırır. Doğru hedefler belirleyemediğinde bundan vazgeçmeyi de çok çabuk ustalaştırır.  O zaman başarıya ulaştıracak vazgeçmelere ihtiyaç var. Tıpkı bir üniversite öğrencisinin sınava çalışırken onu oyalayacak şeylerden vazgeçmesi gibi.  Diyet yaparken, oruç tutarken hedefi için bazı şeylerden vazgeçmek gibi.

Bizler hangi vazgeçişi daha çok kullanıyoruz hayatımızda? 

Bilinçli ve ileriye taşıyan mı, duygusal ve geri düşüren mi?

Hayatta durağanlık yok,

Ya ileri ya geri...


Başarı Psikolojisi hakkında

Yorumlar

Adsız dedi ki…
İnsanı dibe çeken şey "vazgeçmek" ne güzel anlatmışsınız kaleminize yüreğinize sağlık.
Seniye ER dedi ki…
Nasıl da şifalı bir yazı olmuş, emeğinize sağlık. 🌸