Varlığım Yeter!

 VARLIĞIM YETER!

Sonunda istediği olmuştu. Aylarca çalışıp ter döktüğü sınav açıklanmış, işe girmek için başvuru hakkı kazanmıştı. 

Memur bir ailenin üçüncü çocuğuydu. Babası, “Size bırakacak bir dükkânım, bir mirasım olmayacak, okuyun, çalışın, en hızlı şekilde bir kurumda işinizi ayarlayın.” diyerek büyüttü üç kardeşi de… Abisi yurtdışına yerleşti, ablası evlenip çocuk sahibi olunca iş sürecinden vazgeçti. Ali ise; yıllarca hangi işi yapsam diye düşünmeye gerek yok, en garanti olanı seçip ortalama bir maaşla hayatını idame ettirmek en rahatı diye karar verdi. Üniversiteyi bitirdi. Akabinde bir yıl boyunca sınava hazırlanıp, sonunda istediği işe girebilmişti.

Onlarca prosedürden sonra evraklarını tamamlamış ve işe başlamıştı. Çalışacağı birim netleşene kadar birkaç birimde kısa süreli görevler aldı. İzinde olanların yerine, yeni gelenler işleri idare edecek kadar görevlendiriliyordu. Birimlerde karşılaştığı çalışanların çoğu, işe mesai saatinde gelse bile, işinin başına saatler sonra geçiyordu. İşleri ertelemekten çekinmedikleri gibi, sorumlu oldukları konularda soru sorulduğunda, çok rahat bir şekilde “Bilmiyorum ki!” diyebiliyorlardı. Çalışanlardan çok azı da mesaisinden önce gelip-sonra çıkan, işinin başından kolay kolay ayrılmayan bir kesimdi. Öyle ki bir soru geldiğinde alanı olmasa dahi öğrenip yardımcı olmaya çalışırlardı. Yapmaları gereken işleri erteleyenler her şeyden sürekli şikâyet ederken, işinin başında duranlar yeri geldiğinde onların da işlerini üstlenmekten çekinmiyorlardı.  Ali, bu iki zıtlık arasında uzun bir süre bocalayıp durdu. Hangi türlü çalışmak gerekirdi? Bulunduğu ortamda yük alarak mı, yük olarak mı?

Ali, sorumlulukları iyice artmadan biriminin en eski çalışanı Turgut Bey ile konuşmaya karar verdi. Herkesin danıştığı, işle ilgili problemlerini çözdüğü, unvanı olmasa da müdürlere bile danışmanlık veren Turgut Bey’e… İki çay alıp, Turgut Bey’in odasına müsaade isteyerek girdi. Ali’nin duruşundan, bakışından bir derdi olduğunu anladı Turgut Bey.

-Evet, Ali kardeş, nasıl, alışabildin mi yeni işine? 

-Alıştım sayılır Turgut abi. İşleri nasıl yapacağımı az çok öğrendim de, bir konuda ne yapmam gerektiğine tam karar veremedim. 

-Öyle mi, hangi konuda problem yaşıyorsun?

-Bura da çok büyük zıtlıklar görüyorum. İş yapmak yerine kitap okuyan da, oda oda gezip sohbet eden de, işim var diyerek erken çıkan da var. Sorumluluğu olduğu halde bilmiyorum yapamam diyen de… Ama zıddında sürekli çalışıp işini erkenden bitiren de, günler sonrasının işini şimdiden yapan da, sorumlu olmadığı konularda başkalarına yardımcı olan da… Yani, benim daha önce bir iş deneyimim olmadı. Okul bittikten sonra burada işe başladım ama iş hayatını pek böyle hayal etmemiştim. Hangi tarafta olacağımı, nasıl bir iş yapış tarzı benimseyeceğimi kestiremiyorum. Bir taraf çok rahat görünürken, diğer tarafın çabasına şahit olmak vicdanımı rahatsız ediyor. Kendimi kullandırtmak da istemiyorum, başkasının hakkına girmek de. Kafam biraz karışık anlayacağınız. Bakıyorum canla başla çalışanlar, yorgunluklarına rağmen tebessümlüler. Diğerleri ise sürekli bir şeylerden şikayet ediyorlar ve mutsuzlar. 

Siz ise çalışırken hem çok rahatsınız, yüzünüz sürekli gülüyor. Hem de o kadar çok işi çözüyorsunuz ki yöneticiler bile birçok şeyi size danışıyor. Bu dengeyi nasıl kuruyorsunuz? 

Turgut Bey, Ali’yi üzgün bakışlarla dinledi. İşe yeni başlamış birinin, heyecanı, yüksek motivasyonu olması gerekirken, bu tarz hesapları şimdiden yapması çok üzücüydü. 

-Ali kardeş, öncelikle iyi bir gözlem yapmışsın, tebrik ederim. Dediğin gibi, bu kurumda performans olarak büyük zıtlıklar var. Burası benim ilk işyerim değil. Öncesinde ticaret yapan iki kurumda çalışma imkânım oldu. Bunlar mesai saatleri daha fazla olan, iki hatta üç kişilik işleri bir kişinin yapması gereken işletmelerdi. Sonrasında bu kurumda işe girince büyük bir boşluğa düştüm. O zamanlar senin gördüğün şeyler benim de dikkatimi çekmişti. O kadar çalışmışlıktan sonra şimdi rahata mı ereyim, yoksa o performansı burada göstererek çalıştığım yere daha çok fayda mı vereyim sorusunu kendime sordum. Benim için ikinci seçenek doğru seçenekti. Bugün dönüp baktığımda iyi ki diyorum iyi ki zor olanı seçmişim. 

İnsanlar, ellerindeki süreci garantilediklerini düşündüklerinde, çaba göstermeyi, mücadele etmeyi bırakırlar. Ama bir işyerine, sınavla, performansla veya herhangi bir şekilde girmek, emekli olana kadar maaş alma hakkı vermez. Emekli olana kadar çalışma hakkı verir sadece. Bu yüzden Performansa dayalı karar vermeyen kurumlardaki birçok çalışanda, “varlığım yeter” algısı oluşabilir. Özellikle daha önce başka bir iş deneyimi olmamış kişilerde, bu algı daha fazladır. Oysa sınavla işe girme hakkı elde eder insan ama orada çalışabilmesi ve başarısı azmine bağlıdır.


Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; “İnsanlar, ilişkilerinde ihtiyaç gördükleri kadar anlamlıdır ve her ilişkinin ömrü ihtiyaç gördükçe uzar.”

Anlam; ihtiyaç doyuran ve ihtiyaç karşılayan cevap demektir.

İnsanın her süreçte varlığının bir anlamı olması gerekir. 

İnsan ihtiyaç gördükçe anlam kazanır. Girdiği her ortamda, el attığı her işte, yük aldıkça, ihtiyaç giderdikçe belirginleşmeye başlar. Adı anılır, eksikliği fark edilir, aranılır, danışılır, istenilir, beklenir, özlenir… Diğer türlüsü ise çekilmez. Girdiği her ortamda rahatsızlık verir, yük olur, ortamı gerer, can sıkar, gitmesi, uzaklaşması beklenir. 

Bu yüzden mesele bir hakkı elde etmek değildir. Mesele elde ettiğinin hakkını vermektir. 

İnsanın gözü güzel ama bakışları anlamlı mı?

Güzel konuşuyor ama sözleri anlamlı mı?

Parası var ama zekâtı, sadakası var mı?

Mevkii var ama insan yetiştirebiliyor mu? 

Yani sahip olduğunu düşündüğü şeylere nasıl anlamlar katar insan?

Unutma! Ortaya koyulan her sonuç, sahibinin imzasını taşır. İnsanlar sadece sonuca bakıp, onun kime ait olduğunu anlayabilirler.  

Bu işi kesin o yapmıştır.

Bu onun yazı stili.

Bu onun yaptığı yemek.

Bu ev düzeni onun değil, annesi gelmiş olmalı.

Bu ekipte onun disiplini var.

Bu kesinlikle o firmanın ürünü olmalı.

Yani Ali kardeş, sen neye imza atacağına karar ver. 

Bu hayatta ya yük alan oluruz ya da yük olan.

Sen ne olmak istersin? 

Varlığın neyi ifade etsin?

Hayatındaki herkeste, her şeyde varlığının gerçek bir anlamı olsun mu? 


Başarı Psikolojisi Hakkında

Başarı Psikolojisi

Başarı Psikolojisi

Başarı Psikolojisi

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Güzel bir ayrıştırma olmuş kaleminize sağlık ❤️
Elif Karakurt dedi ki…
Ya yük olursun ya yük alan... Ne kadar etkileyici kalminize sağlık
Adsız dedi ki…
Güzel bir yazı olmuş. İnsanın kötüyü değil kendinden iyiyi modellemesi her zaman kazandırır.
Kendi çabamızın karşılığını veren var. Çabasızlığımızın da karşılığı var aslında ama biraz geç farkediliyor bu kısım. Umarım imzamızın farkedileceği kalitede işler yapabiliriz bu hayatta.
Şeyma dedi ki…
Hayatta her şeyin bir anlamı var yani bulunduğu yerde bir ihtiyaç gören... Çok güzel :) Peki bizim ilişkide olduğumuz kişilerde nasıl bir anlamımız var? Düşünmek için güzel bir konu... Çok teşekkürler...
Adsız dedi ki…
Varlığın neyi ifade etsin? İnsanın kendisine dönül dönüp sorması gereken bir soru…
Kaleminize sağlık😊
tarçınlıcevizli dedi ki…
Anlam yoksa yaşam yok, elinize sağlık
D.K. dedi ki…
Yani sahip olduğunu düşündüğü şeylere nasıl anlamlar katar insan?
Merve dedi ki…
İnsan hayatta yük alan olabildiğinde ancak kendi tarzında çözüm üretebilir hale geliyor.
İnsan sıkışmadıkça öğrenmiyor. Bir kez daha hatırladım.
Kaleminize sağlık...
Nazlı K dedi ki…
Ne gariptir koca evrende küçücük bir damla olmayan insanoğlu kendini nasılda bir şey zannedebiliyor ��
Eme dedi ki…
Varlığının anlam taşıması için yokluğunda eksikliğin hissedilmeli, yani en aranan, en ihtiyaç gören, gerçekten boşluğu dolduran olabilmek ne anlamlı...
Adsız dedi ki…
Koşturmaca bir hayatımız var ve oturup düşünmeye vakit bulamıyoruz. Hayata ve etrafımdakilere bir faydam var mı diye sormuyoruz. Anlam kelimesini bile kullanmayalı çok olmuş. Teşekkürler hatirlattığınız için.
Duygu dedi ki…
Her ilişki de anlamlı olmak ne güzel olur. Ihtiyaç gören tarafta olmak dileği ile
Beril dedi ki…
İhtiyaç giderebilen tarafta olabilmek dileği ile...elinize sağlık.
Zeynep dedi ki…
Yazınız bende büyük bir farkındalık oluşturdu teşekkür ediyorum elinize emeğinize sağlık..
SZ dedi ki…
İnsanın hayata attığı imza ne kadar da kıymetli... güzel imza atabilenlerden olmak dileğiyle. Kaleminize sağlık...
Adsız dedi ki…
Harika bir yazı...