TAM DA ZAMANI
Tam da zamanında! Yine alarmdan önce uyanıvermişti. Perdeyi eliyle araladı. Hava yeni yeni aydınlanıyordu. Martıların çığlıkları yerini korna seslerine bırakmıştı. Selin, erken kalkmayı oldum olası severdi. Küçüklüğünde anneannesinden de öyle görmüştü. ''Sabah güneşi çişliye doğar.'' derdi. Çocukça bir korkudan mı bilinmez ama iyi bir şeye vesile olmuştu pamuk ninesi. Sabah bir sebepten kalkamadığında işleri rast gitmezdi. Hiç bir şeye yetişememe hissiyatı tüm gününü yer bitirdi. Yatak odasından çıkarken dönüp içeriye hızlıca bir baktı. Elindeki kirli sepetini yere bıraktı ve ''şu yastığı da koydum mu tamamdır!'' Odadan odaya giderken aklına bir şeyler gelir geri döner, elinde sürahi çiçekleri sulayacakken kendini mutfakta bulurdu. Son zamanlarda erkenden kalkması dahi işe yaramıyordu. Bir türlü hiç bir şeye vakit yetiremiyordu. Geçenlerde de arkadaşlarıyla çıktıkları yemekte iştekilerle konuşmaktan, iki kelam edememişti. İş yerindekiler de aynısını söylüyordu, Selinciğim kafan nerede? Ofiste özel görüşmelerden işlerini yetiştiremediği çok olurdu. Hepsi çok önemli ve acildi. Öyle olmasa neden onlar yüzünden mesaiye kalsın ki? Kim ister geç saate kadar ofiste kalmayı? Herkes ''Selinciğim bak böyle olmuyor! Varsın ama yoksun. Hiç bir şey anlamıyoruz senden, yine böyle yapacaksan gelme sakın, alınıyoruz.” diyordu.
O gün yine erken kalkıp mutfağa
girmiş akşamın yemeklerini ayarlamıştı. Saate baktı, çıkmadan ılık bir duş
alacak vakti vardı hala. Girmesiyle çıkması bir oldu. Uzun kızıl saçları
şampuanlı, üstü başı köpük, bir hışımla koridora attı kendini. Neredeyse yeri
boylayacaktı.
''Güldennnn! Güldennnn!''
Neler olduğundan habersiz Gülden;
''Ya bu gürültü de ne? İnsanlar uyuyor, saat sabahın körü''
demesine kalmadan, o halini görünce anladı.
''Ah yaa! Ben dün su için kontör alamamıştım. Gittiğimde
kapanmıştı. Nasıl olsa bir günde kesilmez canım diye düşündüm...''
''Düşünmedin Gülden düşünmedin, zannettin!'' diye geçirdi Selin
içinden. ''Yine zannettin!!!'' Hiç bir şey demeden gözlerini açarak derin bir
nefes aldı, yutkundu ve kafasını iki yana sallamakla yetindi.
Erken kalkmasına rağmen işler terse sarmıştı. Servisin gelmesine
beş dakika vardı. Bu demek oluyor ki taksiyle gidecekti işe. Tabi bulabilirse.
Tam da zamanında kesildi bu meret diye söylendi. Üç aydır üzerinde çalıştıkları
projenin sunum günü! Şahane!
Selin ile Gülden bu semte yeni taşınmışlardı. Burada su kullanımı
eski oturdukları yerdeki gibi değildi. Eski evlerinde kullanırlar ay sonunda
fatura öderlerdi. Burada ise önceden kontör yüklemek gerekliydi. Şu kontör
işine de hiç alışamamıştı. Gülden hala ayılmaya çalışırken, Selin saçları ve
üzerindeki köpükleri damacanadaki suyla duruladı ve çıktı. Toplantısı tüm
aksiliklere rağmen fena geçmemişti. Akşam dönüş yolunda günün değerlendirmesini
yaptı. Sabah yaşadıklarını düşündü. Musluğu açınca suyun gelmesi normal de,
kesildiğinde mi şaşırıyoruz? Ne garip! Ödeme yaptıkça aboneler su konusunda bir
süreliğine kullanım hakkına sahip oluyordu. Kontör bitince su da kesiliyordu. O
sabah yaşadıkları ona ne anlatmak istemişti acaba ne çıkarmalıydı? Gülden'in ne
kadar gamsız olmasını
bir kez daha görmesi dışında tabi… Bir şeyler yanlış gidiyordu!
Bu hayat hep böyle koşturmacayla
mı geçecek? İşler ne zaman düzelecek, ne zaman rahat bir nefes alabilecekti?
Hem ailesiyle hem arkadaşlarıyla ne zaman keyifli vakit geçirebilecekti?
Emekli olduğunda mı? Peki, o zaman bu sahip oldukları hala yanında olacaklar
mıydı? Anne ve babası geldi birden aklına. Kaç zamandır onları da arayamıyordu.
Uzun yıllardır ayrı yaşıyordu onlardan. Üniversiteyle birlikte
gurbet girmişti aralarına. Günlük koşturmalar, oyalanmalar asıl kıymetli olanı
unutturmuştu. İçini birden bir sıkıntı kapladı; ya yarın göremezsem ya gitmiş
olurlarsa endişesini hissetti. Ne saçma, sanki sadece yaşı ileri olanlar
hastalanır ya da ölürler gibi… Utandı sonra bu düşündüklerinden. Öyle olmadığı
defalarca gözüne sokulmuştu Selin'in. Arkadaşlarının annelerini teselli etmeye
çalıştığı kaç cenazede bulunmuştu. Geçen sene de dayısı... Annesinin bir
küçüğü. Olacaklardan habersiz son zamanlarını adadaki evde bir arada
geçirmişlerdi. Dolu dolu sarılmışlar eskileri yad etmişler, pişmanlıklarını
konuşmuşlardı. Sonra aniden o gitmişti. Aniden miydi sahiden? Hangimizin
garantisi var ki şuradan çıktıktan sonra devam edebileceğine? Bu gün
baktığında şükür sebebiydi bu Selin için. On beş gün
aynı evde annesi, dayısı, oğlu ve diğerleri çok keyifli anılar
biriktirmişlerdi. Adı dayı dede olmuştu koca adamın.
İnsanın ona verilenlerin ondan hiç geri alınmayacağını sanması ne
acı. Alındığında haksızlığa uğramış hissetmesi ise ayrı bir konu. Bir şey
verildiğinde kıymetini bilenler, verilenin süreli olduğunu fark edenler oluyor.
Gülden'e bir teşekkür borçluydu, o olmasa bunları fark etmeden oyalanıp
gidecekti belki. Yaşarken anne babasına çokça sarılmalı, gönüllerini
almalıydı.
Bundan sonra baba ocağına ziyaretleri eskisi gibi olmayacaktı.
Tatile kafa dinlemeye değil onlarla olmak için gidecekti artık. Nazları
çekecek, bir dediklerini ikiletmeyecekti. İş yerinde de bunu yapacaktı. İşe
gittiğinde sadece oradaki işlere konsantre olacak öncelikle bitirmesi gereken
işleri yapacaktı. Bunun için de belki bir ajanda tutmaya başlaması,
yapılacakları önceden belirlemesi gerekebilirdi. Günlük, haftalık hatta
aylık planlar yapabilirdi. Böylece nerede, ne zaman, ne
yapacağını bilir ve sadece bulunduğu yerde yapması gerekene konsantre
olabilirdi. Yapabilir miydi acaba? Belki akşamları yatmadan hemen önce sadece
ertesi günü planlayarak başlayabilirdi. Aynı zamanda
bugün yapabildiklerim ve yapamadıklarım neler diye bakabilirse bir sonraki günü
daha rahat planlayabilirdi. Kafası yavaş yavaş toplanmaya
başlamıştı. Tüm bu söylediklerini yapacaktı. Başlarda zorlanmıştı elbette.
Hatta listenin yarısını yapmış olsa bile kendini iyi hissediyordu. Ama her
geçen gün daha uygulanabilir planlar yapar olmuştu. “Bu
iş haftaya kalsın acelesi yok”, “onlarla hafta sonu görüşeceğim” gibi haftalık
hatta bir süre sonra aylık planlar oluşturmaya
başlamıştı bile. Hayatının kontrolü artık elinde gibiydi. Bulunduğu yerde olmak
ona ve tüm çevresindekilere iyi gelmişti. Dikkat dağınıklığı gitmiş, zaman yönetimi
konusunda epey ilerlemişti.
Yeniden arkadaş toplantılarının aranan ismiydi. Buluşma
zamanlarını ona göre ayarlıyorlardı. Nadiren eve iş getiriyordu, bir mesele
için defalarca toplantıya da ihtiyaç kalmıyordu artık. Neyle meşgulse dünyanın
en önemli işi oymuş gibi yapmaya çalışıyordu. Ve işe yaramıştı...
İnsanın her olaydan öğreneceği şeyler var. Bazen küçük bir çocuk
sarf ettiği bir cümleyle uyandırır insanı. Bazen de suyun kontörünü almayı
unutan ev arkadaşı... Hayatta hiç bir şey sebepsiz olmaz. Başına
gelenden şikâyet etmek yerine sebebi merak edenlere cevaplar açıklanır... Sonrasında
da insanın bir dönem çok kızdığı, üzüldüğü şeyler şükür sebebi
olur...
Yani verilen, zamanı geldiği için verilmiş, alınan da zamanı geldiği için alınmıştır. Her şey olması gerektiği zamanda ve yerdedir aslında. O zaman ne yapman gerekiyorsa yapmanın, nerede olman gerekiyorsa olmanın tam da zamanı…
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
“Kim Kimdir”,” İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” seminerleriyle mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
"Hayatta hiçbir zaman keşfedilemeyecek tek bir şey vardır; Daha iyisi…"
Yahya Hamurcu
Yorumlar
Yüreğinize sağlık ❤️
(Yazi tipi ve satirlarin dipdibe olmasi okurken biraz yordu sadece..ona dikkat edilirse iyi olur.)