Aile

Kirazlar...

Yoğun bir koşturmaca, mücadele ve sonra hop! Attı eve kendini. Büyülü filmlerdeki gibi hissetti. Dinozorlarla ejderhalarla mücadele etmek, koşturmak ve sonra bir kapıdan geçip güvenli bölgeye ulaşmak... Böyle hissediyordu eve geldiğinde. Bir sürü duvarla güvenli hale getirilmiş bir cephe gibi.

Bir beton birleşimi miydi ona bunu hissettiren? Her beton böyle hissettiriyor muydu herkese? O zaman bunu böyle yapan içindekiler olabilir miydi? İçindekilerle kurulan bağ, kapıyı açtığında yüzündeki gülümseme... İçindekilerin neşesi, sevgisi, samimiyeti... İçindekilerle aynı tarafta olmak...

Ne hoş ne güzel bir kavram; Aile...

Ne özel bir alan, ne kıymetli bir yer. Bir arada yaşayan insanlar topluluklarından ne de farklı bir grup. Sadece bir arada olmanın yetmeyeceği, özen isteyen, emek isteyen, ne hassas bir alan... Gerekli koşulları sağladığında insan ne faydalı bir olgu.

Yeryüzünde dizayn edilen ne varsa hep insanın lehine. Yeryüzünde yaratılmış ne varsa, insana çok fayda veriyor. Fayda vermekle de kalmıyor. Aynı zamanda çok hazlı, lezzet de veriyor. 

Kirazlar... Hem vücuda katkısı olan mineralleri var, hem de çok güzel. Tadı lezzet veriyor, şekli muazzam. Kulağa takılan ve küpe yapılabilen bir şeyden bahsediyoruz. Ama kirazı böyle çepeçevre algılayabilmek için, kirazın gerçekliğine ihtiyaç var. Yoksa görmekten öteye gitmiyor, anlamaya varamıyor. İşitmekten öteye gitmiyor, duymaya varamıyor. Yani insanın ağaçlara baktığında, ne kadar faydalı olduğunu anlayabilmesi için ağaçtaki detayı görebilmesi gerekiyor. Yoksa yeşil bir şey görmekten öteye gitmiyor. Denizleri görünce; sadece vay be, diyor insanoğlu. Detayına varılamıyor. Detayına varabilmek için anlamak gerekiyor. Ve sonra bütüne varamıyor. Bütüne varabilmek için anlamak gerekiyor.

Aile de böyledir. Uzaktan bakınca bazen hoş gelir, bazen zor. Ama detayıyla algılayan ailenin ne olduğunu, insan için ne kadar lehte bir olgu olduğunu fark edebilir. Nedir bu olguyu bu kadar faydalı hale getiren?

İhtiyaçlar...

Yeryüzünde bir sürü insan... Yeryüzünde bir sürü ihtiyaç... Bir sürü kaosa sebep olmalı değil miydi? Ama olmuyor. İhtiyaçlar doğrultusunda hareket ettikçe, herkes yasaya uygun yönelirse imkân sahibine, müthiş bir yapboza dönüyor. Biri imkân sahibi, diğeri ihtiyaç. Çok enteresan. İmkan sahibi başka konuda ihtiyaç sahibine dönüşüyor, ihtiyaç sahibiyse bir başka konuda imkan sahibine... Herkes her konuda imkan sahibi değil, ne müthiş! Zira her konuda imkanı olan bir insanın, kendini oturtacağı koltuğu akıl almıyor. O zaman insanın kendini farklı noktalara çıkarmaması için de ihtiyaca ihtiyacı var denebilir mi?

Herkes her konuda ihtiyaç sahibi de değil. Zira her konuda ihtiyaç sahibi olan insanın yaşayacağı zorluğu akıl almıyor. O zaman insanın ihtiyacına ulaşabilecek farklı noktalarda imkan sahibi olmasına ihtiyaç var denebilir mi?

Ne müthiş bir denge, ne müthiş bir düzen...

Çay bahçesi olanın portakal ağacı yok.

Herkesin kendinde olmayana ihtiyacı var.

Herkesin fazla olandan paylaşmaya ihtiyacı var.

Bu al-ver’lerin içinde, en güzeli var:

Aile...

Yeryüzü ne da karmaşık görünüyor. Yeryüzünde ne çok acı var gibi görünüyor. Aslında bir savunma cephesine dönüyor insan, dönünce ailesine. Aslında bir ferahlama alanına dönüyor insan ailesine döndüğünde. Aslında insanın ailesine dönmesi, göz aydınlığına dönmesi de demek oluyor. Dışarıda herkesin kendini düşündüğü mücadele alanlarından... Şimdi karşılıklı birbirlerini düşündükleri bir küçük topluluğa dönmüş oluyor yüzünü.

“Herkes savaştı benimle dışarıda. Kazanmaya çalıştı, geçmeye çalıştı. Burası beni geçmeye çalışmıyor. Burasının derdi beni yenmek değil. Burası benimle birlikte geçmeye çalışıyor. Burada benim de neşem düşünülüyor.”

Böyle olduğunda bir güç, bir lükstür aile. Zıddında; sadece bir arada yaşayan insan kalabalığına döndüğünde, yük olur sadece. Dışarıdaki mücadelenin evde de devam ettiği, evi hâlâ savaş meydanı gibi hissetmeye sebep olur. Kurtulmaya çalışır insanlar birbirinden. Dışarıda, dışarıdan; içeride, içeriden kurtulma çabası... Ne acı! Oysa lehte, çok lehte, çok lezzette dizayn edilmişti aile; diğer her şey gibi. Kiraz gibi, ağaçlar gibi...

Yeryüzündeki her şeyin, faydası ve lezzeti kullanımını bilene sunuluyor. Kiraz ağacını yetiştirmeyi bilmeyen kiraza ulaşamıyor. Ya da en azından kirazı yetiştirenden almayı bilmesi bekleniyor insandan.

Yeryüzündeki her şeye ulaşmanın, o ulaşılan şeyle mutlu olmanın bir kuralı var. 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi diyor ki; "Yasasını öğren." 

Yasasını bilmeyince kaybolur insan bu bir sürü ağaçların içinde... Ne yapacağını bilemez. Saçını süpürge eder. Ama yanlış yerleri süpürmüştür, ulaşamaz isteğine. Hem de bu kadar kiraz ağacının içinde...

İlişkilerde Ustalık Hakkında

Yorumlar

GNS dedi ki…
Aile candır

Ne güzel anlatmissiniz

Ellerinize sağlık
Adsız dedi ki…
Gerçekten aile olabiliriz inşAllah🌸
Büşra Ç dedi ki…
Çok beğendim, harika bir konu, harika bir anlatım :) Kaleminize sağlık :)