Yeniden Doğsam Hayata
Ramazan’ın ilk günü bitmek
üzereydi. İftar açmak için herkes masada ezanı bekliyordu. Vaktin girmesi ile
ağza alınan ilk lokma nedense geçmişe götürdü Esma’yı. Geçmiş derken birkaç
hafta öncesine, hani enkazdan sadece kendi, küçük kardeşi ile çıkartıldığı
güne… Hemen olmasa da hastanede bazı müdahaleler sonra verdikleri o ilk lokma
gibi… Uzun bir açlıktan sonra gelen ilk lokma… Kıtlıktan sonra gelen bolluk
gibi…
O lokmayı ağzına atınca önce
geçmemişti boğazından. Yutmaya çalıştığı her lokmada kaybettiği annesini,
babasını ve ablasını hatırladı. Gözlerinden yaşlar süzüldü, sonra onlarla olduğu
anlarda aldığı lezzeti hatırladı. Birlikte geçirdikleri vakitleri... Onlardan
öğrendiklerini… Yuttuğu lokmanın verdiği tat da başka olmuştu artık. Eskiden de
aç kalıp arkasından bol yediği olurdu ama hiç biri bu kadar aklında kalmazdı.
Aynı o gün gibi, bugün iftarda da aynı şeyleri hissetti, gözleri yaşardı…
Amcası “Kızım iyi misin?” diye
seslendi. Enkazdan çıkınca Adana’daki amcasının yanına gelmişlerdi.
Üniversitesi de ordaydı. Yarı yıl tatiline geldiğinde yakalanmıştı depreme. Sağ
olsun amcası sahiplenmişti hemen. “İyiyim amcacım, hamdolsun çok şükür daha ne
olsun…" İçinde özlem olsa da ailesine yine de çok şükredecek şey vardı. O
sırada kardeşi Umut, yemeği üzerine dökecekken
kardeşinin kaşığı tutmasına yardım etti. Hala ailesinden bir parça vardı
karşısında ve onun çok şeye ihtiyacı vardı. O daha anne babasının ona öğrettiği
güzellikleri öğrenememişti. Her an bir şeyler öğrenmeye muhtaçtı.
Amcası o arada “Esma kızım hatırlıyor musun? Umut yaşlarındaydın, doğum gününde 'Hayattan ne istersin?' diye sormuştu annen sana. Sen de herkese ‘Yeniden doğsan sen ne yapmak isterdin?‘ diye sormuştun." Esma’nın gözleri parladı, hatırlamıştı tabi ki hatırlamaz olur mu…
Annesi kızına “Hayatta ne
istersin?” diye sorduğunda,
Esma da “Kırmızı bir bisiklet
istiyorum.” demişti.
Annesi “Bisiklet gelip geçer,
kaza olur, üzerine beton düşer parçalanır daha kalıcı bir şey istersen daha
güzel olur.” demişti.
İlk Kez Düşündü...
Esma kala kalmıştı o an. İlk kez
soyut bir şeyler istemeyi düşünmüştü. Sonra anne babasına kendi sormuştu;
"Yeniden doğsan hayattan ne
istersin anneciğim?"
Öğretmen olan annesi daha çok
öğrenci yetiştirmeyi, okuma yazma öğretmeyi isterim demişti…
"Yeniden doğsan hayattan ne
istersin babacığım?"
Sizinle daha çok vakit geçirmek,
insanlara daha faydalı olacak işler yapmak isterdim…
Anne babasının isteklerini
görünce kendine kızmıştı bir an, "Ben
neden sizin gibi şeyler istemiyorum anne?"
“Biz de senin yaşlarındayken
benzer şeyler istiyorduk yavrucuğum. Oyuncak, elbise, bisiklet gibi… Ama
hayatta bir şeylerin yokluğunu gördükçe, bu tarz şeylerin gelip geçtiğini,
kaybolsa bile yerine yenilerinin gelebileceğini gördükçe daha kalıcı şeyler
istemeyi öğrendik.”
Bir şeylerin yokluğu zıddındaki
başka bir şeyi daha anlamlı kılıyordu galiba. Geçici olanların geçici olduğu
hissettirilince insana, daha kalıcı şeyler ister hale geliyordu insan adeta.
Geçen yıl aynı zamanlarda ailesi ile sinemaya gitmek isterdi. Ama şimdi
ailesinden öğrendiği iyiliği, güzelliği kardeşine ve önüne çıkan herkese
öğretmek anlatmak istiyordu…
“Yeniden doğmak hayata“ şarkılarda,
filmlerdeki gibi bir hayalden ibaret miydi acaba? Yoksa hayatta her yokluktan
sonra gelen bollukla yeniden doğmuyor muyduk?
Gebelikte uzun bir özlem sonrası
annenin yavrusuna kavuşması, o doğum nasıl bir bolluksa insana. Nasıl bir
yandan ölüm haberi alırken diğer yandan doğum haberi almak kıtlık sonrası
bolluksa hayatta…
Hayatın içinde de kıtlıklar
sonrası gelen bolluklarla yeniden doğuyorduk adeta. Ama her seferinde farklı
istekler ve anlamlar yüklüyorduk hayata…
Her Şey Zıttı İle Vardır Hayatta;
Doğum varsa ölüm, ölüm varsa
doğum var bu hayatta.
Her kıtlıkla birlikte bir bolluk…
Her karanlıktan sonra bir
aydınlık …
Her sondan sonra bir başlangıç…
Her bitiş başka bir öykünün
başlangıcıdır hayatta,
Çünkü;
Her Şey Başladığı Yere Döner Ama Başladığı Gibi Değil…
Anne babası çok hayat dolu
insanlardı ama bu arabam, evim, param olsun hırsı ile dolu bir yaşam aşkı
değildi. Dünyaya bırakacakları güzellikleri yapmak üzere sıkı sıkıya işlerine
sarılmış insanlardı, her an ölecek gibi.
Ama bir o kadar da canlı ve diriydiler. Üniversitedeki arkadaşlarında o yaşama
sevinci yoktu… Annesi ve babasının çocuklukları zor koşullarda geçmiş, her
yoklukta hayata daha çok tutunmuştu…
Hep gıpta ile bakardı onlara.
Kendinde o gücü bulamazdı o zamanlar. Ama hayat Esma’dan da aynı şeyi istiyordu
galiba; yokluklara rağmen daha sıkı sarılmayı sebeplerine…
Ve şimdiki Esma o gücü hissediyordu kendinde,
yaşadığı kıtlıktan sonra daha kalıcı şeyler istiyordu bu sefer hayattan… Anne
babasından öğrendiği iyiliği kardeşine ve tüm insanlara iletmeyi… Kendinden
sonra da istenecek bir şeyler yapmayı… Bu kadar büyük bir acı sonrası onu
hayatta tutabilecek en güzel istek bu olsa gerekti…
Esma şimdi cevap veriyordu
annesine;
Yeniden doğsam hayata…
"Geçmişte bana öğretilen
güzellikleri yaşatıp, üzerine yenilerini eklemek isterdim galiba." dedi gözleri
dolarak …
Şükretti ve yemeğine devam etti.
Çünkü hayat devam ediyordu…
Deneyimsel
Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi
tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
“Kim Kimdir”,”
İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” seminerleriyle
mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara problemlerini çözmeleri ve
hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
"Hayatta
hiçbir zaman keşfedilemeyecek tek bir şey vardır; Daha iyisi…"
Yahya Hamurcu
Yorumlar
Ellerinize sağlık
Çünkü; Soyut somutta her zaman üstündür...