Sürü

Deneyimsel Tasarım ÖğretisiO Yemden Vazgeçmek... 

Sırtında neredeyse on kilo taşıyordu. Kavruk bir adamdı. Zayıftı, orta boyluydu. Köşeli alnının ucundan kalın kaşları yeşil gözlerini saklıyordu. Bembeyaza bakmaktan gözleri kısılmış, derisi kardan ve rüzgardan kırışmıştı. Yakından bakıldığında kırklı yaşlarına yaklaşmıştı ama kafa kağıdında henüz yirmi beş yaşındaydı. Ne önemi vardı, dağlık coğrafyalarda her çocuğun yaşı kırktı.

‘’Abov‘’ dedi sesli olarak. Tek başınayken yüksek sesle konuşurdu. Dağlarda dolaşan insanların stiliydi yalnızken de iki kişi yaşamak.

‘’Abov, göriyirsin Karabaş ne edir, ne edirsin Karabaş, kendini çoban gudiği sanırsın?’’ diyerek güldü ama içten değildi. Çünkü Karabaş'ın akıbetinden endişeliydi. 

‘’Akşam olir, davar gelir nahır gelir ama Karabaş hep nahırdan ayrı. Bir gün başına bir iş gelir.’’

Çobandı, Erzurum’um dağlık yaylalarında, meralarında koyun güderdi. Emanetçiydi, köyün ve civar köylerin koyunlarını da sürerdi. Nahır derlerdi koyun sürüsüne. Her sürüyü güneş doğarken yola dizer, güneş batmadan ağılına teslim ederdi. Ama bir derdi vardı. Şu akça pakça sürünün içinde bir tane karabaş… 

Bin koyun bir yöne gider Karabaş başka yöne dönerdi. Yanı başında en yakın dostu kangal köpeği Kıtmir bile bıktı usandı, Karabaş'ın asiliklerinden. Birde dönüp umursamaz tavırlarla geviş getirirdi. Bu Karabaş kendisinin olsaydı çoktan kesip kavurma yapmıştı ama değildi işte. Muhtarın tek oğlunun kıymetli kuzusuydu.

‘’Ahanda ne ettiğinizi görün, davar bile şımarınca artislik ediyir’’di.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi
Haklıydı çoban, sırtındaki kepeneği tek bir hamle ile yeniden omuzlarına yerleştirdi. Elinde asası ile yürümeye devam etti, hayvanlar merada yayılacak, otlayacak sonra o otları gübreleyeceklerdi ki yeniden taze filizler çıksın. Yaşamın kendisi bir döngü içindeydi, her şey bir sonraki nesil için hareket ediyor ve bir sonraki neslin iyiliğini hedefliyordu. Koyunlar, otlar, gübreler, topraklar, hep bir hedef doğrultusunda birleşiyordu. Eş seçerken bile aynı yolu izliyorlardı, güçlü olanı seçip sonraki nesli güçlendiriyordu. Ya da kısır dişiyi seçmiyorlardı, doğurgan dişiyi seçip hiçbir bedeli ziyan etmek istemiyorlardı. İki adım geri çekilip bakınca her varlığın bir birlik içinde olduğu anlaşılıyordu.

Ama işte bizim Karabaş, akça sürünün tek karası, meranın ayrıksı otu, hiçbir yerde bir olamıyordu. Suçu da yoktu aslında. İnsan elini neye değse bozuyordu.

‘’Ha bu muhtarda hiç akıl yok, sekiz kızdan sonra bu oğlan olunca adamda ne akıl kaldı ne fikir. Hiç kuzu çocuğa verilir mi oynasın diye. Kendi çocuğu hastalanınca anasından ayırdı Karabaşı. Oğlanın elinde oyuncak oldu gariban. Şimdi ne koyun taniyir ne sürü. Tabi çoh pisliyir diye artık oğlan da istemiyir. Öyle naçar kaldı nahır içinde. Neyime lazım ben işimi has edirim, sonra da emaneti teslim edirim’’.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Bedelsiz hayvan, bedelsiz insan, bedelsiz çocuk…

Hepsi aynı tepkileri veriyordu.

Kendi kendine konuşuyordu yine. Çok iyi biliyordu, sürüden ayrılanı kurt kapardı.

Çok iyi biliyordu, bireysel olmayıp toplum olmanın kıymetini.

Sabahın ilk ışıklarıyla yollara koyulduğu andan, ağıla dönene kadar Kıtmirle ve sürüyle bir toplum oluyordu. Toplum olmak için birbirinin ihtiyacını gidermek, açlığını doyurmak ve samimiyetle iyiliğini istemek gerekiyordu. Yediği lokmayı, içtiği ayranı bile sürüsünü gözeterek boğazından geçiriyordu. Toplum olmayıp ne yapacaktı, o zaman çoban olamazdı ki, hepsi bir yana dağılır o da ekmeksiz, aşsız kalırdı. Birinin iyiliği hepsinin iyiliğiydi. Birinin zararı hepsinin zararıydı. Çünkü hayat birleşenden yanaydı…

Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Kendi hayatları da öyle değil miydi? Hava kararıp hayvanları teslim edince, hemen kendi ailesine koşardı. Evde başka bir sürüsü, başka bir topluluğu daha vardı. Eşi ve çocukları, biraz ileride anası babası, biraz ileride kardeşlerinin ocakları. Bazı kış akşamları toplanıp oyunlar oynarlardı. Bazen hastalıkları, bazen dertleri, ama çokça mutlulukları paylaşırlardı. Her bir toplum vardı, çeşitli çeşitli, irili ufaklı…

Toplum olmayı bozan şey ise, ön plana çıkma isteğiydi, belki de kendi çıkarlarını daha fazla düşünmekti. Kolaydı başka yerde yem bulunca terk edip gitmek. Kolaydı kendi çıkarın için başkasını görmezden gelmek. Kim bilir kaçı daha önceden onları fark etmişti de görmemezlikten gelmişti sürü olabilmek için. Ama böyle düşünen bunu söylemezdi ki.  Zor olan kendinden çok, kendi sürünü düşünmekti. "Bir şey buldum ben yerim" değil, olanını bölüşmekti. "Ben zaten tokum kardeşim yesin" diyebilmekti. "Biraz da onlar mutlu olsun" diyebilmekti. İnsan da olsa, koyun da olsa toplum olmak birlik olmak, paylaşmaktı.

İnsan da olsa koyun da olsa erdem başka bir şeydi.

Biri güzel bir yem bulsa da, sürüsü bir yere gidiyorsa ‘’bu, yemimden hayırlıdır‘’ deyip o güzel yemden topluluğu için vazgeçebilmekti…

Ne zordu sürü olabilmek bazıları için,

Ve ne kolaydı sürü olabilmek diğer bazıları için.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.

“Kim Kimdir”,” İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” seminerleriyle mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir. 

"Hayatta hiçbir zaman keşfedilemeyecek tek bir şey vardır; Daha iyisi…"

Yahya Hamurcu




Yorumlar

Ayfer dedi ki…
Kaleminize,emeğinize sağlık. Ne güzel bir anlatım...
Adsız dedi ki…
Bencillikten bağ çıkmaz gerçekten, elinize sağlık.
Gülfem dedi ki…
Oysa insan nasılda yanılmış. Beyazda birleşen olmak, sürü olmak dileğiyle :) Elinize sağlık
Adsız dedi ki…
Sürüden ayrılanı Kurt kapar. Önce sürü ile olmak gerekir. Çünkü birleşen bütünleşir.
Hatice dedi ki…
Toplum olabilmek, aynı hedefte birleşmek ne kadar kıymetli. Onun için de üzerine düşeni yapmak gerekiyor. Bedelsiz her canlı aynı...
Kaleminize sağlık, çok güzel bir yazı olmuş...
Adsız dedi ki…
Toplum olmak en kolay ve konforlu olanı...
Adsız dedi ki…
Kalemize sağlık…
Birlik ve bütün olmanın kıymeti; ortak bedelle hedefe yürümenin tadı bir başla oluyor . Herkes yolda birbirinin ihtiyacını düşünsün yeter ki !
A. Ü dedi ki…
Toplum olabilmeyi, bir olabilmeyi anlatan çok samimi bir yazı olmuş. Teşekkürler