Ne Güzel Gülümsüyordu...
Dişlerinin ortasında az bir aralık vardı. Sessiz harfleri söylerken bazen hafif bir ıslık sesi çıkıyordu. Dişleri her zaman temiz ve beyazdı. Sağlığına, bakımına özen gösteriyordu. Ama gülümsemesinin bu denli güzel olması bakımlı dişlerinden kaynaklanmıyordu. Asıl mesele yüreğinin tebessümüydü. Yüreği ne hissediyorsa gözlerine yansıtıyordu. Ağzı sadece buna uyumlanıyordu.
Kapıdan çıkıp merdivenlere doğru yöneldi. Havanın keskin kokusunu aldı. Sabahın erken saatlerinde yürümeyi adet
edinmişti. Henüz iş yerleri dolmamış, evler boşalmamışken, insanlarda bir
yerlere yetişme telaşı varken yürümeyi seviyordu. Kimse yerine yerleşmemişken
yani hareket devam ederken hareket ediyordu.
Derin bir nefes aldı. Dış kapının
önüne bıraktığı buğday kavanozundan bir avuç aldı. Bahçe duvarına bıraktı. Binanın
duvarının üzerindeki gider borusunun arkasına iki kumru yuva yapmıştı. Onları görmüyormuş
gibi yaparak, sabahları onlara bir avuç buğday bırakıyordu. Nazardan uzak
yaşamaya çalışan bu minik çift için elinden bu kadarı geliyordu.
Bazen ona eşlik etmeye birileri
gelirdi. Yürürler ve bir süre sonra dertlerini anlatmaya başlarlardı.
“İnsanca” derdi, “Çok insanca” Çünkü
hata insana özgüydü. İşte bu yüzden de her hata çok insancaydı.
Bunu söylerken çok nazik
davranırdı. Çünkü bazen birileri aktifleşip hayal kırıklıklarını öfke ile
karıştırıp anlatırdı. Onun anlatmasından, neyi anlatıp neyi anlatmadığını
anlardı. Ama bu da çok insancaydı.
Gücü yettiğince nezaketle
davranırdı. Ve buna kibarlığı eklemek için elinden geleni yapardı. Bu bir bedeldi
üstelik zor olan bir bedel. Kolay olan, arkasını dönmekti. Kızmak ve
kendini üstün görmekti. Herkes hata yapar ama ben yapmam demek
kolaydı. Ama mesele dik yokuşu çıkmaksa bu insanın derdi ne, ihtiyacı ne
diye anlamaya çalışmaktı.
İnsanlar nezaket ile kibarlığı
birbirine karıştırırlar. Nezaket, bir insanın hiç zorunluluğu yokken, kendinde olanı
karşısındaki kişiye ikramda bulunmasıydı. Karşıdakinin isteğine uyumlu
davranmaktı.
Kibarlık estetikti, nezaket ise
yaşamı sadakaya çevirmekti.
Nezaket içerikle, kibarlık
biçimle ilgiliydi. İçerik sağlam olmalı ki kibarlığın bir anlamı olsun.
Kim karşıdakini ezip bunu güzel sözlerle, düzgün diksiyonla yaparsa bu kötüdür.
İnsan kötü bir davranışı kibar yapmış olur. Oysa işin içinde nezaket varsa,
ihtiyacı ne ise onu insana vermektir iyi niyet. Bu bazen soru sorarak, bazen
dinleyerek, bazen de dinlemeyip tebessümle arkasını dönerek olur. Nezaket
sahibi insan yüzüne söyleyemeyeceği zamanlarda içinden iyi dileklerde bulunur.
Çünkü kalbinde hep bir iyi niyet vardır.
‘’Senin iyiliğin beni ilgilendiriyor
kardeşim.’’
Mesele önce içeriğin sağlam yani
niyetin temiz olmasıydı. Karşısındaki her insanın, toprak, hava, su, bitki,
hayvan her çeşit canlının iyiliğini düşünerek yaşamaktı. Her insan dünyanın merkezine kendisini koyar.
Ve evet her insan kendi dünyasının merkezi hatta başrolüdür de. Ama tüm
dünyanın, hatta dünyanın kendisinin bile kendi başrolünü oynadığının
farkındalığını kaybedince, sadece tüketmeye başlar. Tüm yemekler, içecekler,
giysiler, açan çiçekler, olgunlaşan meyveler, doğan güneş, ödenen tüm bedellerin
kendisi için olduğunu zannetmeye başlar. Hayat, onun evi, onun arabası, onun
eşi, onun çocukları ve diğerleri diye ayrılır. Onunkiler ve ona hizmet
edecekler. Beklentisi yakın çevresinden çıkar ve tüm dünyaya yayılır.
Başlangıçta kibarca, rica ederek talep eder ama zaman geçtikçe kabalaşır. Ona
verilen hayır cevaplarına tahammül edemez.
Oysa gerçek hiç de böyle değildir.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der
ki; "İhtiyaç
giderenin ihtiyacı giderilir."
O zaman kendi ihtiyaçları
giderilsin isteyen insanın başkalarının ihtiyaçlarını da gözetmesi gerekir.
Ne güzel söylüyordu. Ve ne güzel
davranıyordu. ‘’Senin iyiliğin beni ilgilendiriyor kardeşim.’’ Bir kuşun
iyiliği onu ilgilendiriyordu. Çünkü o kuştu arka bahçede diktiği fideleri
gübreleyen. Ve hatta o kuştu, bir de karpuz çekirdeği ekip sürprize vesile olan.
O kediydi evinin içine haşere girmesine engel olan. Sana yakın olan ne varsa
bir ihtiyacını gideriyordu. Kanının akıp organlarını temizlemesinde, yeni
hücreler doğmasında ve eskilerin ölmesinde hava vardı, su vardı. En
görmediklerin en çok ihtiyaç duyduklarındı. Senin iyiliğin
ilgilendiriyordu, çünkü senin iyiliğinden pay veren vardı.
Düşünerek yaşıyordu ve seyrederek.
Ve attığı her adımda, aldığı her nefeste teşekkür ederek. Ve düşündüğünde
geçmişi, özür dileyerek.
Düşünerek yaşıyordu, en çok da
kendisi dışındaki her şeyi ve herkesi.
Yaşamı sadakaya çevirerek, ona
verilen her şeyi, başkalarına sevgiyle vererek…
Yorumlar
Ellerinize sağlık
Ağlattı hem de tebessümle ağlattı...
Yüreğinize sağlık ❤️