Ve Bir Yaprak Daha...

O evin hem anası hem babasıydı artık...

Hayatından bir yaprak daha düşmüştü Fatma'nın teyzesinin vefat ettiği gün. Koca mahalle bomboş kalmıştı sanki. Artık o sokakta "Bugün buradan geçecek mi?" diye bekleyen gözler olmayacaktı. Koşarak geçerken mahallenin sokaklarından "Annene sor bakayım bir şey istiyor mu pazardan?" diye soran olmayacaktı.

Teyzesi eşini kaybettiğinde çok gençti, üç çocukla kalakalmıştı. Çok bedel ödemişti çocuklarına ve hayata.  O evin hem anası hem babasıydı artık. Ölene kadar da öyle kaldı. Ne çok çekmişti büyük oğlundan. Bezdirmişti hayattan onu. Ya oturduğu ev? Onu tuğla tuğla örmüştü. Elediği her kum tanesinde, harcında, çimentosunda, tuğlasının her birinde el izi vardı. Mahallenin ebesiydi o. "Koş Elmas teyzem koş, Gülizar’ın kızı doğuruyor." dediklerinde var gücüyle koşardı. Birçok bebeğin büyükannesiydi. Kendi torunlarından ayırmazdı onları. Bayram şekerlerini hazırlardı bir gün öncesinden. Kız çocuklarını çok severdi rahmetli. Elbiseler dikerdi mahallenin genç kızlarına. Bazen de komşulara dantel örerdi eve katkı olsun diye. Ömrü hep üretimle geçmişti. Gençken de, yaşlandığında da hep ihtiyaç giderenlerdendi. 

Sonra kendi hayatına baktı Fatma. Önünde uzun bir koridor ve sağlı sollu kapılar vardı. Dünyaya ilk nefesi ile hem yeni bir hayata başlamıştı hem de aslında bir kapı daha açılmıştı farkında olmadan. Sonra okul hayatı, bir kapı daha derken diğerleri… Arada ergenlik gibi ana koridorlardan biri daha vardı. Genç kız olmuştu ama aslında bir kapı daha kapanmıştı. Sonra üniversite derken biri daha, mesleğine ilk adımla biri daha, evlendiği zaman biri daha… Ve ilk göz ağrısını kollarına aldığında, biri, biri ve bir başkası daha... Boyu kadar olmuştu kızı, büyümüştü. Sınavsız günlerini bitirip genç kız olmasıyla çok duygulanmıştı annesi olarak. Bundan sonrası sınavlıydı kızı için. Farkındaydı. Kendisinin ve sevdiklerinin her doğum günü bir kapının kapanmasıydı, yenisi açılırken. Kendi koridoruna bir baktı şöyle uzun uzun. Ne zaman sonu gelecekti bilinmez. Ne zaman kapanacaktı o son kapı?

Peki, kalbim? O ne durumda diye düşündü bir an. Sürekli aynı tepkileri vermekten dolayı gün geçtikçe pas tutan? Kapanmadığı gibi, kaskatı kesilen.

Çözüm zıddında gizlidir…

Neydi sebebi? Hayat niye ona "buna artık ihtiyacın yok" demiyordu ki? Bu yaşına kadar istekleriyle ihtiyacını karıştırıyor, gerçeği seçmiyor olabilir miydi? Kendi dönüşümünü başlatmadığı için olabilir miydi? Acaba bugüne kadar verdiği tepkileri değiştirirse düzelir miydi? Gelen sorulara yanlış cevap verdiği için olabilir miydi bu döngü, kendini yineleyen bu sarmal? Sonra aklına düştü birden. İnsanın şifası zıddında olabilir miydi? Ne yapıyorsa, yapmasa acaba düzelir miydi tek tek? Neydi bu kadar ayak diredikleri?

Artık yüzleşme vaktiydi...

Şapkasını önüne koymaya karar verdi Fatma. Çok zaman kaybetmişti başına gelenleri düşünmekle. "Nasıl çözerim bu sorunu?" diye sormaya karar verdi. Soru neredeyse cevap oradaydı çünkü. Bir huzur geldi ve iyi hissetti kendini. Koridorda yürümeye devam edecekti ama dönüşerek yürüyecekti bundan sonrasını. Her gelen probleme, kendisine sorulan her soruya verdiği tepkiyi gözden geçirdi tek tek. Önce "yapamam" dediklerini düşündü. Ne çok yapamam dediği şey vardı. Ne olurdu ki yıkanmayan bir bardağı da tezgahta bıraksa ya da muzlu pasta yemeyi denese. Açık ayakkabı giyebilseydi keşke. Ne demek yakışmıyordu! Gülümsedi ve denemeye karar verdi.

Problem hayatın sorduğu sorulardır…

İlk sorulduğunda ne kadar da kolaymış aslında cevabı diye düşündü. Fark etti ki sorular hep aynı yerden. "Ne kadar da merhametliymiş aslında hayat ama ben görememişim" diye düşündü. Doldu gözleri. Sonra daha da zorlandıklarına baktı. Ve karar verdi. Anı kurtarmayacaktı artık. Problemi orada öylece dururken kendini anlık olarak mutlu etmeye çalışmanın peşine düşmeyecekti.

Çözümü kendinde arayacaktı. Dış dünyada aramayacaktı. Biri gelsin beni bu sarmaldan çıkarsın diye beklemeyecekti günlerce, belki de yıllarca. Kendisi için ilk adımı yine kendisi atacaktı. İstediği olmayınca da öfkelenmeyecekti. Şikâyet etmeyecekti. Böylelikle büyüyerek gelmeyecekti sorular. Sorular sorunlara dönüşmeyecekti. Uzaklaşmak istemeyecekti problem yaşadığı insanlardan. Çünkü problem hep aynı kalmıştı ama değişen sadece insanların adlarıydı.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; "Problem neredeyse çözüm oradadır." Doğru yere bakıldığında her problemin bir çözümü vardır. Çözülmeyen her problem, büyüyerek gelmeye devam eder. Ta ki biz çözene kadar...

Azı küçümseme…

Bunların hepsi bir sınav, sınavı isteyenin de kendisi olduğunu anlamıştı artık Fatma. Deneyecekti ama başlangıçta olmayacağını biliyordu. Israr etmeliydi çünkü artık toparlanma vaktiydi. Zıddında çok küçük, küçük ama sürekli, azı küçümsemeden yapacağı her bir hareketle küçük küçük dönüşmesi, onunla ilişkili diğerlerinin de düzelmesine sebep olacaktı. Bir yudum ama yüz bin baloncuktu aslında. Bir hareket ama yüz bin dönüşüm aslında. En küçük nereden başlayabilirdi? Sabahları geç kalkıyordu. Saat 10 olmadan gözünü açamıyordu hayata. İlk önce 9:45’e kurdu saatini Fatma. Böylece bir hareket başladı hayatında…

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; "Her seçim bir vazgeçiştir."

Fatma da yaptığı seçimler ve aldığı yeni kararlarla birlikte ilerlemesine engel olan ve aynı pencereden bakmasına sebep olan davranışlarını değiştirmeye vazgeçişlerle başlamıştı. Konfor alanından çıktığında açılacak yeni kapıların merakıyla başladı; bundan sonraki yaşamının ilk gününe...

Başarı Psikolojisi hakkında


Yorumlar

GNS dedi ki…
Ellerinize saglik
Betül dedi ki…
Çok güzel ifade edilmiş birçoğumuzun hayatı.
Emeğinize sağlık
Reyhan gündüz dedi ki…
Emeğinize sağlık. Çok güzel bir yazı olmuş
Fatma Okumuş dedi ki…
İnsanları insanı düşünmeye sevk eden güzel bir yazı olmuş emeğinize sağlık. Hareketi bir yerden başlatmak lazım. Küçük de olsa başlamalı başlamalı ki yavaş yavaş büyüsün.
Adsız dedi ki…
başlıkları, verdiği mesajıyla çok anlamlı bir metindi
Ayşe Budak dedi ki…
Problemlerimizin çözemeyişimizin sebebini ne güzel açıklamışsınız.🌸