Takım Ruhu Dedikleri...

Takım ruhu mu? Yalnız kurt olmak mı?

Siz de yıllık performans değerlendirmelerinde, "bir takımın parçası olup, takım ruhuna sahip olma" hedefi koyulanlardan mısınız? Yoksa takım halinde çalışmanın ne kadar önemli olduğunu bilip; nasıl oluyor da bir türlü başarılamadığını düşünenlerden misiniz? Yoksa içinde bulunduğunuz takım ile iş çıkarmaktansa, “her işi ben yaparım yeter ki başkaları ile çalışmayayım” diyenlerden misiniz?

İnsan çalışma hayatına ilk başladığında, bir takımın parçası olması gerektiği ile ilgili çokça öğüt duyar. Tüm yöneticileri bunun önemini, birlikte hareket etmenin gerekliliğini anlatır. O ilk çıraklık yıllarında insan daha çok işi öğrenme derdinde olduğundan, bu arada da çokça hata yaptığından, pek etrafında olanların ne olduğu ile ilgili fikir yürütemez. Bulunduğu ortama uyum sağlamaya çalışır. Etrafında olanları anlamaya, anlamlandırmaya çalışır. En azından olması gereken budur. Zaman ilerleyip de işi öğrendikçe, sorumlulukları arttıkça daha bilinçli olmaya başlar.

Birileri ile çalışırken o üretim veya hizmet bandının farklı yerlerinde, farklı insanlarla ahenk içinde çalışması beklenir. Kendi de bunu ister aslında. Kim çalıştığı insanlarla fikir ayrılığı veya uyumsuzluk yaşasın, devamlı bir mücadele içinde olsun ya da tartışma içinde olsun ister ki? Herkesin hayalinde herkesin üstüne düşeni yaptığı, sorumluluğunun bilincinde olduğu bir iş ortamı vardır. Su gibi akıp giden bir düzen. Kulağa çok hoş geliyor ama bu bir hayal çoğumuzun zihninde.

Peki, ama neden bir hayal? 

Çünkü gerçekte yaşadığımız;

  • Hep bir tıkanıklık, 
  • Hep bir kendini bilmezlik, 
  • Hep bir tartışma, 
  • Hep bir haklı çıkma isteği, 
  • Hep bir başkasına iş ya da sorumluluk yükleme. 
Hani en önemli şey takım olmaktı! Değil birbirimizin eksiğini kapatmak, işini düzgün yapan yok. Hepimiz “trafik çok büyük sorun” diyoruz ama ters yöne girebiliyoruz. Bu nasıl iş? Bir iş yerinde, mutlaka takım olmakla ilgili eğitimler verilmiştir.Takım aktiviteleri de yapmışsınızdır.

Peki, işini iyi yapanlara baktınız mı hiç? Mesela bir karınca yuvasına, arı kovanına veya herhangi bir hayvan sürüsüne. Nasıl takım olabiliyorlar diye baktınız mı?

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; "Doğanın kusursuzluğuna bakın, yasayı bulun ve onu hayatınıza transfer edin. Her şeyden önce her takımın bir hedefi olmalı."

Takım aynı hedefe sahip olanların bir araya geldiği bir topluluk aslında. Oysa aynı takımın içinde farklı farklı istekleri olan insanlar var.

  • Derdi evdeki karmaşadan kaçmak olan var.
  • Etrafındakiler ona saygı göstersin yeter diyenler var.
  • Beğenilme isteği yüksek olup ailesinin gözüne hoş gözükmek için çalışan da var.
  • Kazandığı para ile kendi iş yerini açma derdi olan var.

Doğada gördüğümüz takımlarda öyle bir birliktelik var ki. Kimse kafasına göre hareket etmiyor. Hepsi ortak bir hedef doğrultusunda hareket ediyor. Tek vücut gibi davranıyorlar. Çünkü takım olmanın faydasının farkındalar.

Deneyimsel Öğreti der ki; "Birleşen, birden güçlüdür."

Küçük tahta parçalarını bir araya getirdiğinizde onu kırmak, bir tahtayı kırmaktan daha zor hale gelir. Bir olanın gücü sınırlıdır. Oysa ki bir olan birleşince çok daha büyük bir güç meydana gelir. Bu durum tehlikeli olandan korunurken de, hedefe doğru hareket ederken de geçerlidir. Kurt yalnız dolaşır ama büyük bir avla karşılaşınca diğer kurtları çağırır.

O zaman hedefe ulaşmak için birleşmenin gücü inkar edilemez. Fakat insanların ortak hedefleri olsa bile, takım oluşturacağımız kişilerin özellikleri farklı. Dolayısı ile bir arada hareket etmek çok zor. Bu noktada da birbirimizin farklılıklarını fark edip bunu kabul etmek ve ona göre dizayn olmak gerekiyor. İçimizde detayda boğulanlar var ama riskleri de onlar görüyor. Kiminin ilişkileri iyi değil ama bireysel konsantrasyonu çok yüksek. Diğerinin ilişkileri güçlü ama hedefe yönelik ilişki kurmakta zorlanıyor. Bir başkası konuyu çok güzel özetliyor ama "Çık anlat" desen anlatamaz.

Problem ne? Farklı sesleri ve renkleri ahenkle bir araya getirmek. Bir orkestranın da yaptığı bu değil mi? Her şeyden önce buna bir zenginlik olarak bakmak gerekiyor. Peki ama bu kadar insanı nasıl hedefe yönlendireceğiz? Yetki ve sorumlulukları nasıl belirleyeceğiz?

Bunu takım içindeki elemanlar değil ama takımın lideri yapar. Lidere itaat olmadığı sürece hedefe ulaşmak da mümkün olmaz. O zaman kimi lider seçimimiz çok önemli hale geliyor.

Bu yasaları bilmek, sadece iş hayatında mı fayda sağlar? Mesela aile? Aile de bir takım değil midir? Bu bilgiyi oraya da transfer edemez miyiz? Edersem nasıl transfer ederim? İşte Deneyimsel Öğretideki yasaların üstünlüğü tam da burada gizli. Bir yasayı bilince hayatınızın her alanında uygulayabileceğiniz stratejilere de ulaşırsınız.

Bu bir insanın hayatını nasıl toparlamaz ki?



Yorumlar

Adsız dedi ki…
Elinize sağlık, iş dünyasına yeni yeni adım atıyorum sayılır ve dediğiniz bu problemlerle şimdiden karşılaşıyorum. Doğru tepki verebilmek adına Deneyimsel Tasarım öğretisi hayatımı çookk kolaylaştırıyor bu anlamda da :)
Adsız dedi ki…
İş hayatında hepimizin yaşadığı problemleri ve nasıl doğru tepki veriliri ne güzel kaleme almışınız. Ellerinize sağlık.
Adsız dedi ki…
Ellerinize sağlık, takım ruhunun önemini çok güzel kaleme alınmış. 👏☘️
Yasemin Demirağ dedi ki…
Her birleşen birey kendi üzerine düşeni hakkıyla yapsa doğadaki gibi ahenk olur. Ama insanoğlu talep ettiği hak kadar hakkını vermiyor maalesef. İçinde çok şeyler barındıran güzel bir anlatım