Mutluluk ve Kıyas

Yolun Sonunu Merakla Bekliyordum...

Kim mutlu olmak istemez ki? Para kazanmak, evlenmek, çocuk sahibi olmak, sosyalleşmek, tüm bunlar ne için? Mutlu olmak. Mutlu olduğumuza inandığımız anlardaki o tatlı, olumlu hisleri tekrar tekrar yaşamak.  Bazen kolayca kavuşabildiğimiz bazen aylarca aradığımız bir durum. Mutlu olmazsak yaşadığımızı hissetmiyormuşuz gibi. O yüzden mutlulukla ilgili hemen her yerde reklamlar, çeşit çeşit sloganlar var. Bunlardan en meşhurları;

"Mutluluk bu kapının ardında" 

“Sen de mutlu olmak istemez misin?”

 “Yoksa artık mutsuz musun?” ve daha niceleri…

Sahi neydi mutluluk?

Tüm insanlık tarihi boyunca herkes bu kavramın peşinden koştuysa ve günümüzde hala mutlu olmak için çırpınıp duruyorsak, üzerine düşünülmeyi sonuna kadar hak ediyor demektir. Mutluluğun ne olduğunu, nelerin mutlu olmamıza sebep olduğunu düşününce birkaç başlık beliriyor zihinlerde.

Biraz daha detaylandırdığımda bambaşka sürprizler çıkıyor, Pandora’nın kutusu gibi bir konu.  Evet herkesin mutluluk sebebi farklı gibi görünüyor ama özünde insan dediğimiz canlının ortak özellikleri çok fazlaysa, daha derinlere indiğimizde mutluluğun özgürleşmeyle ilgili ciddi bir bağı olduğunu görüyoruz, hatta çok yakın dost. Bunu nereden mi çıkardım? Gerçek mutluluğu yaklaştığını düşünen bir kaç kişiyle konuşma fırsatım olmuştu. Cümlelerinin sonunda hep aynı yüklem; "özgürleştim."

Peki ama neyden özgürleşiyorlardı?

Anlatsalar da tam olarak anlayamıyordum. İnsanların birbirinden farklı, çeşitli istekleri vardır. Bunlar için çalışıp didinir ve kavuşunca da mutlu olurlar sanıyordum. Aklımdaki denklem böyleydi. İsteklerime sahip olmak için çalışmam yeterli değil miydi? Çalıştıkça da onlara kavuşmak, kavuştukça mutlu olmak. Böylece devam eden bir döngü.

Her soru yeni bir soruyla karşıma çıkıyordu. Buradaki soru ya isteklerime kavuşamazsam? Ya da istediğim şey doğru değilse ve ona bağımlı hale geldiysem? Düşündüm de amaç belirlediğim şey uğruna bütün ömrümü adamış olmama rağmen hala neden mutlu değildim? Mutlu olduğunu söyleyen ki dışardan da muazzam bir huzur ve sakinlik içinde görünen insanlara bakıyorum, bir şeyin peşinden koşmuyorlar mıydı? Çalışıyorlardı aslında. Bir hayli de yoğunlar. Bir sürü parça olsa da resim bir türlü bütünleşmiyordu zihnimde. İstekleri yok desem değil, ihtiyaçları yok desem değil, problemleri belki sandığımdan daha fazlaydı. Peki nasıl bu kadar mutlu, huzurlu görünüyorlardı? İnsanın en iyi öğrenme stilinin çevresindeki kişilerden deneyim transferi yapması olduğunu biliyordum. Kitaplarda yazanlar gibi olmaz. Gerçektir, canlı canlı karşınızda duran insanların doğruyu söyleyip söylemediğini de anlarsınız. Teorileri okumaktan sıkılmıştım. Hayatın içinden, birilerinin tecrübe ettiği çıkarımlara ihtiyacım vardı.

Uzun zaman mutlu olduğunu gözlemlediğim insanlarla sohbet ettim, detayda sorular sordum. Beni mutluluktan alıkoyan şey ne olabilirdi? İçlerinden bir tanesi bir gün; “Kıyaslar.” dedi. “Beklentiler, bağımlılıklar.” Yine çok net anlayamadım.

Kıyasın mutlulukla ne ilgisi vardı?

İnsan kıyas yapmadan nasıl yaşayabilirdi ki?
Başladım kıyas üzerine düşünmeye.
Mutlu olmaya, mutluluğu anlamaya kararlıydım. Bir hafta içinde fark ettiğim şeyler beni dehşete düşürdü. Hiç durmadan kıyas yapıyordum. Annemle, arkadaşımla, sosyal medyada gördüğüm tanımadığım insanlarla. Kendimle kıyasladığım kişiler, kendimi yetersiz hissettiriyordu. Yetersiz hissettikçe agresif ve sonunda da mutsuz oluyordum. Gün içinde bunun kaç kez olduğunu saymaya tam anlamıyla yetişemedim bile.

O an anladım ki sahip olmaya çalıştıklarımdan çok, sahip olduğum kötü alışkanlıklar, farkına varamadığım davranışlarımmış beni mutsuz eden. İşin kötüsü, kıyas sadece bunlardan bir tanesiydi.

Sonra bağımlılıklar üzerine düşünmeye başladım. Öğrenmeye çalıştım nedenlerini ve nasıl çıkış yolu bulabileceğimi. Bağımlılıklar üzerine düşünmeye başladığımda aylarca kendime gelemedim. ‘’Benim bağımlılığım yok ki canım!’’ dediğim bir günün sonunda yazdığım listenin sonunu getiremedim.

Büyük küçük gerekli gereksiz öyle şeylere karşı bağımlılığım varmış ki ayağıma bir taş bağlanmış ve ben suyun yüzüne doğru yüzmeye çalışıyormuşum aslında. Mutluluk benden çok uzaktaymış. Ben daha da uzaklarda arayarak sadece oyalanmışım. Labirentin içinde, çıkış yolunun tam zıddına yol almışım. 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; "İnsanın kıyası kendi dünüdür. İnsan dününe göre kendini kıyasladığında bulunduğu yeri test eder."

Dünüme göre neredeydim? Bir umut yeşerdi içimde. Şimdilik bir filiz, ama umulur ki yarın bir fidan olur güçlenmişçesine. İlerliyordum ve ilerliyorum. Sorularım var ve cevaplar arıyorum. Ama şükürler olsun ki, hayat başka bir yola girmem için önümü aydınlatıyordu. Çıkışa doğru yaklaştıkça hafiflediğimi, bir miktar özgürleştiğimi hissediyorum. Mutluluk hemen ardından göz kırpıyordu. Yolun sonunu merakla bekliyordum. 

İlişkilerde Ustalık Hakkında

 

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Ne kadar güzel ifade etmişsiniz insanların mutluluk arayışını. Ara tara bulamadığımız mutluluğun en büyük engelinin yine kendimiz olduğunu. Deneyimsel Tasarım öğretisi ile tanıştığımdan beri bu konuda zihnim rahatladı, nasıl mutlu olacağını öğrenmek ve nasıl mutlu kalacağını öğrenmek, bu devirde büyük konfor gerçekten :)
GNS dedi ki…
Kaleminize sağlık. Ne güzel yazmışsınız
Adsız dedi ki…
Son günlerde çok şahit olduğumuz bir konuya parmak basmışınız yine. Gerçek mutluluk nedir? Bunu anlarız inşALLAH
Adsız dedi ki…
İlerliyordum ve ilerliyorum. Ne kadar önemli bir ifade. Büyük küçük demeden ilerleyebilmek mesele. Durunca geri düşüyor insan, mutsuzluk artıyor. Kaleminize sağlık.
Mk dedi ki…
Elinize sağlık:)
Adsız dedi ki…
Gayet güzel ve etkileyici bir anlatım. Gerçek mutluluğa ulaşabilmek ümidiyle. Elinize sağlık
Adsız dedi ki…
Güzel
Adsız dedi ki…
Elinize sağlık :)