Yeni Nesil Anne ve Babalara Mektup

 Benim Çocuk Biraz Çekingen...

- Yavrum konuştun mu öğretmeninle?
- Anne yaa. Konuşamadım. Olmadı. Sen mi konuşsan? 
- Derslerini hallettin mi? Aldın mı eksiklerini?
- Yazdım gruptan. Valla yazdım. Ama kimse cevap vermedi. Niye cevap vermiyorlar ki? 
- O zaman birine özelden mi yazsan?
- Kime yazayım ya. Ne diyeceğim ben? 

Ebeveynler kendi aralarında konuşup duruyor. Plajda, evde, okul girişinde, çıkışında…

- Benim çocuk biraz çekingen. Galiba sizinki de öyle. Biraz kaynaşsalar ne güzel olur, değil mi? 

- Oğlum bak ne güzel arkadaş. Beraber takılın işte, yüzersiniz falan.

- Eskiden ne güzel, biz sokaklarda buluşurduk. Arkadaşlarımız vardı. Bunların varı yoğu ya bilgisayar ya cep telefonu ya biziz. Her şeyi yapmak için bize ihtiyacı var.  Telefon aldık, internete girmek için kullanıyor. Bilgisayar desen, sözde online dersti, şimdi oldu oyuncak. Bizimle ise, derdi ne ise o. 

Sonra dönüyor çocuğa diyor ki. "Ya kuzum, yaşıtlarınla bir şeyler mi yapsan. Hep yanı başımdasın. Kendine ait bir hayatın olmalı. Okul arkadaşların falan yok mu? Sosyalleşmen lazım. Pandemi çocukları bunlar. Ne olduysa bu pandemide oldu zaten. Önceden bu çocuklar ne güzel çocuklardı."

2000 sonrası doğanlara bir baksak ya. Gerçekten problem pandemi mi, yoksa başka bir şey mi?

Çocuk bize gelmiş bir emanet mi, bana ait bir proje mi?

 

İnsan çocuğuna proje gibi bakar mı demeyin…
Baktığını düşünmüyor ama farkında olmadan proje diye bakıyor olabilir miyiz?
"Benim yapamadıklarımı yapabilmeli" "Benim ailemin imkânı yoktu, yapamadım."
"Benim öğrenemediklerimi öğrenmeli" "Benim zamanımda bu kaynaklar yoktu, öğrenemedim."
"Birkaç dil bilmeli, dünya vatandaşı olmalı" "Ben kurs mu gördüm?"
"Kesin bir iki enstrüman çalmalı" "Nerde bende o anne, baba"
"Spor onun hayatında mutlaka baş köşede olmalı" "Yapamadım, olmadı."
"Okulunda başarılı" "Biz özel hoca mı bildik?"
"Dediğimden çıkmayan" "Ben annemin her dediğine evet dedim."
"Çok uslu"  "Herkes uslu bilirdi beni."
"Çok akıllı" "Benim çocuğum işte"
Fark etmeden, 'bu çocuk ne sever, bu çocuk neyi sevmez' bilmeden. Bu çocuğun avantajı ve dezavantajı var mı diye hiç düşünmeden bir konut projesi gibi ekledik de ekledik. 
Konut projesinde bile, kullanılmayan havuzlar, spor salonları olduğunu göremedik. Kafelerin teker teker iflas edip kapandığını aylar sonra ancak fark ettik.
İnsan kendisine emanet edilene nasıl yaklaşır hiç düşünmedik.

 

Sen yokken senden çok ilgi gösterecek kim?
Senin en sevdiğini gözünden sakınacak kim?
Senin koklamaya kıyamadığını en iyi yetiştirecek olan kim?
Var mı böyle biri?
İşte o çocuk öyle bir hediye, öyle bir emanet sana, bana, bize.
O çocuk öyle yetişmeli ki, 

  • Senden sonra da kendi emanetine sahip çıkabilen olmalı. 
  • Kendi çocuğunu evlada dönüştüren olmalı. 
  • O evlat, yük olan değil; yük alan olmalı.

Şimdi, ne oldu da biz bu çocukları yetiştiremedik. Neredeyse boyları bizi geçti, elindeki bilgisayarda çok zeki de, neden aynı zekayı su getirmeye gelince göremiyoruz? Bizle konuşurken zorlanmıyorlar ama neden kendi yaşıtları ile konuşamaz oldular?

Biz bize verilen emaneti yetiştirmek yerine, projelerimizi mi güzelleştirdik acaba?

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; "İnsanın en büyük ihtiyacı problemdir." 

Problemi alınan, imkâna boğulan insanlar yetişmez ama büyürler. Dibine bolca gübre verilmiş domatesler gibi, kızarır; bol ürün verir ama lezzeti kalmaz. O domatese ne kuş ne böcek gelir. Ne kurt ne de kuş yiyebilir, fayda görebilir. 

Biz çocuklarımızı imkâna boğduk. İstiyor mu? Kullanabilir mi? Hiç düşünmeden.
Biz çocuklarımızın problemlerini onların yerine çözdük, onların çözmesi gerektiğini unutarak. Hızla problem ortadan kalksın ki, biz de bir rahat nefes alalım dedik. Ama sonunda daha da nefessiz kaldık. Onlar ANNE, BABA diye inlerken, biz bir o yana, bir bu yana bakar ve oyalanır olduk. Rahatlattık onları. Sonra da kendi çocuklarımızdan şikâyet ettik. Başkasının çocuğuna bakıp onu işaret ettik. 

Ama bana o emaneti veren, bana o sevdiği için en çok güvenen,
Bana o emaneti layık gören, o sevdiğine en çok ilgi göstereceğime inanana,
O’na layık olanı da yetiştirebilecek sebepleri ortaya koymamız gerekirken. 
Asıl hatanın kendimizde olduğunu fark edemedik. 

Başarı Psikolojisi hakkında

 

Yorumlar

Adsız dedi ki…
İmkanları arttıkça, konfor alanı çoksa insan hiç toparlanmak hiç problem çözmek istemez elinize sağlık çok keyifle okuduğumuz bir yazıydı
Betül dedi ki…
Ve sonra oyalananlardan olduk...
Adsız dedi ki…
*...İnsanın en büyük ihtiyacı problemdir...*

Allah bizi problemsiz bırakmasın:)
Adsız dedi ki…
Güncel bir yazı olmuş teşekkürler.
Çocuğum enstrüman çalsın, spor yapsın anne babaları oyalayan bir dert olduğu kadar artık iş görüşmelerinde de sorulan bir soruya dönüştü bu konular. Müzik aleti çalıyor musunuz, sporla ilgileniyor musunuz, hobileriniz neler… Takım sporu yaptıysa takım olma bilinci ölçülüyormuş mesela. Bunlar bana hep sahte gelmişti. Asıl mesele gerçekten birinin probleme çözüm üretebilmesi. Belki enstrüman çalmaya, spor kulübüne gitmeye uygun ortamı ve parası yoktu ama bu onun bunları yapanlardan geri kalmasına sebep olan bir şey değil. Her şey kişinin kendi çabasına bağlı, dışardan gelen maddi manevi desteklerin payı düşük.
Adsız dedi ki…
Cocuğun gerçek anlamını bilince ona nasıl doğru yaklaşılıyoruzu anlatan bir yazı olmuş elinize sağlık
Adsız dedi ki…
Ne kadar doğru
Misafir dedi ki…
Çok yerinde tespitler. Elinize yüreğinize sağlık.
Adsız dedi ki…
Çok etkileyici ve yerin tespitler. Elinize sağlık.
Adsız dedi ki…
Başarılı olmanın yolunu projeleri bitirmek olduğunu zannedince, hayatındaki her şeye proje olarak bakabiliyor insan, çocuğuna bile... Kaleminize sağlık