Uyumak...
Gün aydınlanmadan uyanmıştım yine o sabah, ne vardı biraz daha uyuyabilsem? En azından büyük bir kısmını amaçsız geçirdiğim bugünün de bir bölümünü uykuya teslim edebilirdim böylelikle…
Hatta
bir şey diyeyim mi? "Aslında uyku benim tek dostum olabilir bu hayatta…"
İçimde
yine o karamsar his, ufak bir karın ağrısı sanki birisi içimi sıkıyor… Daha çok
gözümü yumuyorum uyuyabilmek ve hissettiğim bu rahatsızlığı unutabilmek için. "Ama ne mümkün? Hayır, bir türlü uykuya dalamıyorum."
Sonra
ne kadar uzun zamandır uykuyla yakın bir dostluk kurduğumu düşünüyorum. "Evet,
evet… Baya oldu aslında, 3 yıl, 5 yıl? Yok, daha mı fazla sanki 10 yıl? Yok, o
kadar da değil canım…" Bu yakın dostluğumun benim gibi herkesi mutlu ettiğini
söyleyemem tabii ki… Özellikle eşim, artık bana karşı daha tahammülsüz olduğunu
seziyorum, sesinde, seçtiği kelimelerde daha hırçın, kızgın ve belki de daha
mutsuz… Ve tabii ki en yakınımdakiler, anne babamdan kalan tek yadigâr,
kardeşim… Şimdi yetişkin yaşta olan kızlarım… Ve daha uzak çevremde olup,
hayatıma sadece uzak gözlüğüyle bakabilen eş, dost, üst katımda oturan
kayınvalide… Amaan! İçim sıkıldı
yine! Herkes kendi işine baksın, ne
varmış canım, şurada beş dakika uzandıysam…
Oysa
hiçbir şey böyle başlamadı. Bir zamanlar görev aldığım okulda çalışırken
neşeyle erkenden kalkardım. Kendi elimle diktiğim kıyafetleri giyerken aynada
gördüğüm halimle gurur duyardım. Son moda kumaşların geldiği bir kumaşçımız
vardı. O zamanlar daha seri üretim yok, elimizde dikerdik üşenmeden. O krinkıl
etekler, dokuma kazaklar, rengârenk seçtiğim kıyafetler ve altına özenle giydiğim
ayakkabılarımla övgüler aldığım yıllardı. İşimi severek yapardım, bir hedef
uğruna hareket etmek ne güzeldi… Bir temponun içerisinde olmak… Yetişmesi
gereken işlerin bir anlamı vardı o zaman. Hafta sonu çamaşırlar yıkanacak, kızlar
okula hazırlanacak, ödevler yaptırılacak, temizlik yemek derken… Hoop! Hafta yeniden başlardı…
Ve tabi arkadaşlarım… Hiçbir zaman organizasyonların aranan ismi olmadım, evet. Çok konuşkan biri sayılmam, ama gün içerisinde iki muhabbet ettiğim, beraber öğle yemekleri yediğim, o temponun içinden beraber çıktığımız arkadaşlarım vardı… Şimdi ne okul kaldı, ne de arkadaşlarım.
Sahi
en son ne zaman gerçekten tadını
alarak bir kahve içtim? Ne zaman bir arkadaşımla sohbet ettim? Hatırlamıyorum… Eşimle
desem, ne zamandır o kendi kanallarını izliyor mutfakta. “Aman Hatice! Bana bulaşma, sen git uyu! Al
battaniyeni… Bak orada, bekliyor. Bugün mesaini tamamlamadın…”sözlerini duyar
gibiyim, artık onları bile dile getirmiyor sadece ekranı ve telefonu var…
Ya
kızlarım? Büyümelerini göremediğim, çalışırken bakıcılara emanet ettiğimiz
kızlarım… O zaman ne zor gelmişti ayrılmak, hele birini hiç emziremedim. Daha
küçücüktü bırakıp işe gittiğimde. E birilerinin para kazanması gerekiyordu canım!
Hayat zor, malum, en iyi çözümün bu olduğunu zannettiğim ama hala içimin sızladığı ayrılık
anları… Bir süre sonra o yapamadığım anneliğimin bıraktığı olumsuz hisler de
gitti içimden, o pişmanlık yerini başka bahanelere bıraktı. “Zaten artık
büyüdüler, kendilerine yetebiliyorlar.“
Peki
ya en önemlisi, ben, kendim… En son ne zaman aynaya baktığımda gördüğüm
görüntüden mutlu oldum? Eskiden canlıydım, gözlerimin içi gülerdi. Cildim bile parlardı. E tabi salatalık
kabukları, soyduğumuz salatalıklar nereye yanaklara! Saçlarımı emanet ettiğim
tek bir kuaför vardı, neydi adı Emel Kuaför. Şimdi dibim gelmiş saçlarım, bu
uyumsuz görüntüye o kadar alıştım ki... Emekli olduktan sonra giydiğim kıyafetler
bile değişti, o eski takımlar dolapta bekliyorlar, artık içlerine de
giremiyorum ki. Şimdilerde favorim pelüş pijamalar. Kimse rahat olmadığını
söylemesin, hayatta kabul edemem. Zaten evde döpiyesle oturacak halim de yok,
öyle ya…
Elim
kolum kalkmıyor artık, mümkünse birileri beni çekip çevirsin, kararlarımı
versin, camlarımı silsin, konuşamadığım sözleri söylesin, getiremediğim neşemi
yerime getirsin…
Bu
hayatın bize verdiği birçok rol var; annelik, evlatlık, eş olma, birinin torunu
oluyoruz mesela. Bir yerde çalışan bir yerde müşteri, bir yerde kız kardeş
bir yerde baldız. Evet, bu roller
zamanla değişebiliyor ama kaybolmuyor, sadece şekil değiştiriyorlar…
Öncesinde
öz bakımıyla ilgilendiğim çocuklarımın büyüdüklerinde verecekleri kararlarda
iyi bir yönlendiriciye ihtiyaçları olabiliyor… Eşimle eskisi gibi muhabbet
edemiyoruz. 20 yıllık bir evliliğin ardından hala onun için pişmiş sıcak bir
poğaça kokusu mutfağı sıcacık hale getirebilir mi? Üst katımda oturan kayınvalidem,
iyice yaşlandı, tek beklentisi bir hoş muhabbet artık, bir gülümseme. Ya da iş
olsun diye arayıp hatrını sorduğum kız kardeşim, acaba gerçekten benim ilgime,
birinin desteğine ihtiyaç duyuyor olabilir mi?
Kendimize,
en yakınlarımıza, sonrasında uzak çevremize, arkadaşlarımıza, yani toplamda
hayata karşı ödediğimiz bedeller bizleri diri tutar. Hayata karşı daha umutlu,
gerçek anlamda iletişim kurabilen, kendi ihtiyaçlarıyla, kendi dışındaki
çevreyle arasında sıkı bağları olan kişilerdir bedelli dediğimiz kişiler. Daha
güçlü, hayata karşı problem çözme marifetleri daha yüksektir.
Hepimiz
etrafımızda oluşmuş bir düzenin anlamlı parçalarıyız, koccaaaa bir puzzle gibi
düşünelim bu dünyayı, gezegenleri, tüm bu âlemi düşünelim…
Taşıdığımız
her rol bu puzzle’ın bir parçası ve eksik kalan her parça tüm hikâyeyi
etkiliyor.
Deneyimsel Öğreti der ki; "Hayat, bizden hak edene, hak ettiği muameleyi, hak ettiği ölçüde göstermemizi bekler."
Yani adil olan, hayatı adaletli algılayan ve kendini adaletli aktaran, önce kendime karşı...
Kendi öz ihtiyaçlarımın ne kadar farkındayım?
Peki ya bana verilen diğer roller?
Her
anlamda hakkını veren olmak. Kendine,
evine, eşine, çocuklarına, işine, akrabalarına, dostlarına, her gün önünden
geçerken kokladığı çiçeklere, kapısının önünde bekleyen kediye ve daha da
önemlisi, hatta en önemlisi, bu hayatta
var oluş amacına karşı taşıdığı rolünün farkında olmak…
Yani
gerçek amacına uyumlu bir hayat sürebilmek…
Neden
olmasın?
Daha mutlu, daha başarılı, çevremizdeki kişilerle daha iyi ilişkiler kurabildiğimiz bir hayat mümkün.
O zaman hadi, en yakın yerden başlayalım…
Yorumlar