Göç

Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Göç

Daha deniz yüzü görmemiş bir çoban çocuğuydum ben. 

Yıllarca kendimi öğrenme konusunda avuturken de bunları söyleyecektim. "Çoban bir çocuktum ben, bu kadarını yapabildim." diyerek…

Çorak  arazileri, sert geçen kışı, ekini ile meşhurdu bizim oralar. Soğuk beni daha dirayetli yapmıştı.

Dedem şu sözlerle anlatırdı memleketin ayazını:

Soğuğa sormuşlar, “Nerelisin?” diye. "Aslen Erzurumluyum ama Sivas'ta oturuyorum.” demiş.

Göç başlıyor...

Çok geçmeden 17 yaşımda İstanbul'da kendimi buldum. Bir garip oğlandım. Mücadele etmem gerekiyordu buralarda…

"Neydi beni buraya itekleyen?" dedim tren istasyonunda.

  • Evlenmek mi?
  • Ailemi geçindirmek mi?
  • Onlara daha iyi hayatlar sunmak mı?
  • Daha doğmamış çocuklarıma birikim yapmak mı?

Yıllar sonra okuduğum bir kitapta yazıyordu. Nasılda çıktı karşıma o sözler...

İnsanı harekete geçiren şey açlığıdır. 

Bir insan ne kadar şeye muhtaçsa o kadar bedel öder, emek verir.

Ancak o zamanlar neyi aradığımın farkında bile değildim.

Kimi insan seçim yapar onun sonuçlarını yaşar.

Kimi insanı da hayat savurur  bir yerlere, 

O zamanlar savruluyordum ben de...  

Dümensiz gemide dümeni bulmaya çalışarak. Denedim yanıldım kim bilir kaç kere…

20’li yaşlar ilerlerdi elbet, askerlik evlilik... 

Ve hayat artık bireysel Ben’den, Biz’e doğru ilerlemeye başlamıştı. 

Küçük bir çekirdek iken, bir ağacın kökü olmam görevi verilmişti. Babam “İşte şu kızla evleneceksin.” dediğinde boyun büktük el mahkûm. Şimdi gençler duysalar gülerler elbette ama bizim normalimiz buydu. 

Nasıl oldu? Birbirimizi nasıl sevdik? Hiç anlamadık. Zamanla birbirimize benzedik. Hayatın zorlu şartlarında piştik, derken dikenlerimiz kalmamıştı. 

Artık tek bir işaretle birbirimizi anlar olmuştuk. Derdimiz de ortaktı sevincimiz de… Şenlik herkese şenlikti. Hüzün herkesin hüznü...

Bir alışverişti hayat

İki tarafın da kârlı olduğu bir alışverişti kol kola yürümek.

Karşılıklı bedel ödüyor olmaktı hayat.

Bağ kurmaktı, aynı yöne yürümekti,

Aynı hedefler, aynı amaç...

Köyden gelirken -hiç unutmam- yükümüz bir yorgan bir yastıktı. Biz de sıfırı bir yapmanın telaşındaydık o zamanlar.

İki çocuğumuz oldu peş peşe,

Sıkıntılar geldi peş peşe, 

Çocuklar büyüdü peş peşe,

Yüklerimiz azaldı peş peşe…

İnişli çıkışlı bir yokuştu hayat. Varlığa ulaşabilmek için yokluğun pençesinden geçmek gerekiyordu.

Yoklardı, Var’ları anlamlı kılan. 

İnsanın sahip olduklarına şükretmesini sağlayan…

Babaydım ben, üstümde görünmez bir yük vardı her zaman. Her seferinde eve mutlu girmeye çalıştım tadım ne kadar kaçmış olsa da.

Babaydım ben, en çözüm bulunamayan anlarda tüm gözler benim üstümde…

"Babam çözer"

“Babam çözer” bu işi derlerdi. Hep teskin eden, en zor anında bile güçlü duran yıkılmayan…

O ağacın kökleri yıkılırsa bir daha bir araya gelmezdi bilirdim.

Zorluklar geldi bir bir...  

Zamanla somutluğa daha çok önem verir olduk. 

Çocuklarıma sevgi vermek şöyle dursun para vermek olmuştu derdim.

Böylece üzerimdeki geçinme kaygısı geçmedi hiçbir zaman. Her ay o ayı nasıl kapatırız diye düşünmek... Aradan yıllar sonra gelen 2 çocuğu büyütmek...  Kendi adıma para harcamadığım çok günüm oldu. 

İnsan yaptığının karşılığını bekler hayatı boyunca…

Ancak insan daha fazlasını alır zannımca.

İnsan; "Hani sonucum nerede?" derken,

Unutur aldığı sonuçları milyonlarca…

Kendi kendime düşündüm bir an. Köydeki yaşantımız gözümün önünden geçti. 

Bir kuru ekmek, bir soğanla dahi doyuyordu insan... Para hırsı henüz gözlerimizi boyamamıştı.

Sahi eskiden köylerde para mı vardı?

Sen ona buğday veriyorsan o da sana meyve verirdi.

Takas vardı, ilişki vardı…

Şimdi herkes apartmanlarda. 

Hani nerede ilişki?

Şimdilerde bakıyorum da her şeye sahibiz. Fatih Sultan Mehmet’in giymediği kıyafetleri giyiyoruz. Kanuni’nin yemediği yiyecekleri yiyoruz. Hükümdarların sahip olmadığı telefonlara sahibiz. Ne acayip değil mi?  

Afrika’da açlık sınırında yaşayan bir insanın dahi kendinden akıllı bir telefonunun olması garip değil mi?

“Köydeyken hiç böyle miydi?” dedim kendime. Anamız; "Tükürüğüm kurumadan gel" derdi. “Nasıl bir kuşakmışız, her şeyi görmüşüz.” dedim çayımı yudumlarken tebessümle…

İmkânlar ve imkânsızlıklar...

Kıtlık, en büyük gelişim süreçlerinden biri.

Açlık en büyük dönüşüm sebebi.

İmkânım yokken çabalıyor muyum?

Doğru yere mi?

Şimdi geçmişe dönüp bakıyorum da tek değişen ağaran saçlarım değilmiş.

Hayat birçok şey öğretmiş gün be gün.

Peki, yaşamak mı gerek öğrenebilmek için?

Her gün bir trene binip hayata yeniden mi başlamalı?

Yoksa deneyim mi çıkarmalı yormadan, yorulmadan yaşayabilmek için?

Hiçbir şey için geç değil. 

Bu bir çobanın gerçek öyküsü, masal değil!

 Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.

“Kim Kimdir”,” İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” seminerleriyle mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir. 

"Hayatta hiçbir zaman keşfedilemeyecek tek bir şey vardır; Daha iyisi…"

Yahya Hamurcu

 



Yorumlar

Adsız dedi ki…
Sahte nasılda insanı içine çekiyor. Gerçekten uzaklaştığın an. Soyut nasıl somuta dönüyor.
Belli bir kuşak anlayabilir bu farkı. Onlar yaşadı bu geçişi çünkü.
Teşekkürler duygu için ve samimiyet için..
Adsız dedi ki…
Ne samimi bir yazı elinize sağlık düşünmeye ihtiyaç var bunları...
Mk dedi ki…
Elinize sağlık...
Sevgi dedi ki…
Gerçeği duymak istemeyene masal gelir bir çobanın öyküsü ,kaleminize sağlık...
Aya dedi ki…
Çobanın hikayesi insanın hikayesi. Çok güzel ve içten bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık 🌻
Adsız dedi ki…
Elinize sağlık, çok hızlı değişimlerin olduğu bi dönemde yaşıyoruz, o değişime ayak uydururken gerçeği korumak zor bazen haklısın Çoban
Adsız dedi ki…
Elinize sağlık hikayeden kendime de pay cıkardım.
Nuran Aydın dedi ki…
Elinize sağlık
Kadir dedi ki…
Gözünü hayata şehirde açan çocuğun bilemediği büyük bedeller yatıyor bu hikayede.
Adsız dedi ki…
İnsana kendi hayat mücadelesini hatırlatan çok güzel bir yazı olmuş.

“İmkanım yokken çabalıyor muyum?”
Şunu becerebilse insan, sonuca odanlanmadan… bir çok şey halledebilecek hayatında ama insan zordan, acılardan kaçmayı tercih ediyor çoğunlukla:(
GNS dedi ki…
Çok güzeldi
Size kocaman kalpler gönderiyorum
Adsız dedi ki…
Çok güzel. Elinize sağlık
Adsız dedi ki…
Çoğumuzu hayallerimiz amaçlarımız ideallerimiz değil yokluklarımız design ediyor. Böylece öğreniyor, tıparlanıyır. Yetişiyor ve yetiştiriyoruz...
Sibel B dedi ki…
Çok güzel bir yazı kaleminize sağlık💐