Canı Yanmayınca Toparlanamıyor İnsan...

Hayata mı geç kalındı acaba?

Kaçta uyanıyorsun? Yok, yok. İşe, okula, toplantıya, bir görüşmeye gideceğin zamanı geçelim şimdi. Sen sabaha hiçbir kısıtın olmadığında kaçta uyanıyorsun?

9? 10? 11!?

Yoksa! Sen sabah uyanmıyor musun? Ne demek!

İnsan normalleşen kafayla okuyunca, “Gören de adam öldürdük zanneder!” diye düşünüyor. Hani “Geç uyanmak da bu kadar abartılmaz!” diyesi geliyor.

E bizim dünyamızda alkol kullanmayan da bu tepkileri alıyor.

  • “Nasıl kullanmazsın?”
  • “Ne alaka?”
  • “Şu dönemde?”
  • “Aa! Yoksa sigara da mı içmiyorsun?! “
  • “Bu çok temiz çok. Bize takılmaz ha ha ha!”

Bu tepkilerden yola çıkarak, geç uyanma konusuna da artık hakkını teslim edebiliriz diye düşündük... Yani abartmayacağız. Hakkı olmayanların haksız abartmalarından; abartmamız, “Nasıl olur!” dememiz gereken olaylara hakkını teslim edeceğiz. Zira insan hakkı olmayana hak etmediği muameleyi yapınca, haklıya hakkını teslim edemiyor.

Haklısınız, biraz ağır bir giriş oldu. Ne yapalım, bu yeri hiç olmayan yersiz tepkiler bizim de tepemizi attırıyor, insanız sonuçta...

Neyse uyku diyorduk.

Hepimiz zamanın çok hızlı geçtiğinden, hiçbir şeyi yetiştiremediğimizden şikayetçiyiz. Ahir zaman işareti diyenler var. Olur, olabilir olmasına da... Zamanın bereketi diye bir şey var hayatta. Ah! Z kuşağı dediler çocuklarımıza, şimdi de bereket nedir bilmez diyecekler. Olmayan Z kuşağına göre yazacağımız için bunları önemsemiyoruz.  Yok, yok çocukları ortadan kaldırmadık. İçinde bulunduğumuz yılların rakamları değişince; içine doğan çocukların tipi, yazılımı değişmediği için... Yavrularımız sadece (!) rahatlık tuzağından bozulmuş, açlığı, eksikliği bilmeyen... Halden anlamayan... Üretemeyen ve dolayısıyla devamlı tüketmek isteyen çocuklara döndüler.

Kim yaptı?

Bizzat biz, yetiştirenler. Yetiştirenleri onları yetiştiremedi. “Ben onun için çalışıyorum elbette alacağım.” dedi. En pahalısından, bizim çocuklardan daha akıllı aletler aldılar onlara. E çocukları da onlar yetiştirdi dolayısıyla. Çocuğun senden daha fazla neye baktığına bak. Senden fazla neyi dinlediğini gör, kimin yetiştirdiğini, kimin onu etkilediğini anlarsın.

Çocuğun biri tarafından yetiştirilmesi için, ondan etkilenmesi gerekir. “Vaaov. Annem neler biliyor.” “Vay canına babam ne kadar güçlü.”

Haklısın Z, alfa, beta, teta kuşağı yavrum, baban masa başında. Ne kadar az hareket ederim diye strateji üretiyor. Sen babanı nasıl güçlü göreceksin? "Ben kendime yeterim" diyen platin saçlı anneciğin bile daha güçlü geliyor doğal olarak.

Eyvah! Fazla damarlara bastık

Aslında sadece esas tepki vermemiz, “Yuh artık”, dememiz gereken şeylerin; şu anda tepki verilenlerden çok başka olduğunu anlatmaya çalışıyorduk. Neyse! Güvendiğimiz yasalar var çok şükür: Kınayıcıların kınamasından korkarak gerçeği gizleyen, gerçeğin sırt çevirdiği kişi olur. Kınayıcılar tarafında olmuş olur, gerçeğin tarafında değil.

Yok canım, gerçeğin tarafında olabildiğimizi iddia etmiyoruz. Ama olmayı çok istiyoruz. Onun için bu çaba...

Özünde söylemeye çalıştığımız şey, zaman... Zamane çocukları, zamane işleri, zamane bilmem nesi... Çocukların saçma sapan hale dönmesinin seneyle pek ilgisi yok güzel ablalarım. Gün içinde yapmak isteğimiz hiçbir şeyin yetişmiyor olmasında, dönemin pek suçu yok yakışıklı abilerim.

"Zıkkım ye!" derlerdi babaannelerimiz

Çocuklar yetiştirilirken, yetiştirilmeyip sadece büyütüldüğü için böyle oldu. Aslında o ormanda da büyürdü. Biz bir şey yapmayınca da o büyüyordu zaten. Ama çocukların derslerinin çok iyi olmasını, yüreklerinin iyi olmasına tercih ettik.

Sevgili okuyucu! Sen değil ya... Sen değilsin bunu yapan. Sen hariç 8 milyar kişi... Ama sen değilsin tabii ki. Biz senden söz etmiyoruz, tabii canım. Sen saçını çalı etmişsindir çocukların için, ailen için...

İmkan olmadığında imkan oluşturabilen insanlar yetiştirmeyi değil de, her şeyi hazır elinde bulunan çocukları tercih ettik. Ertesi gün okula geldiğinde;

“Dün akşam pizza yemeye gittik. XL menü yedim. Tam 500 lira tuttu. Zaten sürekli yemeğe gidiyoruz.”

“Zıkkım ye” derlerdi babaannelerimiz. Yok, biz demiyoruz.  Aklımıza düşüverdi.

Neyse, sonra bu çocuklar elinden silgisi alınınca ağlayan, ne yapacağını bilemeyen çocuklar oldu. İmkan olmadığında nasıl bir yol izleyecek,  hiç bilemedi. Çünkü hiç dar imkan görmedi. Ev kedisiyle, sokakta yaşayan kediyi kıyaslayınca... Bir şeylerin açlığını yaşamak nasıl zıpkın hale getiriyor, çok açık görünüyordu aslında. Ah, göremedik değil mi? İnstagram videoları çok haz veriyordu, doğru..!

Başkalarının öyküsüne bakmaktan, kendi öyküsüne gözünü kapattı insan.

Zaman diyorduk. Çocukları bu hale zaman getirmedi diyorduk... Bir de zamanı, zaman kısaltmadı diyeceğiz.

Hayata geç başlayan insanoğlunun, zamanında bereketi olmaz diyeceğiz. Çok güzel bir insandan, güzel bir soru geldi. Sizinle paylaşmak sizin de bilincinizi açabilir.

“Sen hiç öğlen uyanıp ötmeye başlayan bir kuş gördün mü?”

Er başlamanın bereketi vardır, öne çekilen işin, iş yükü küçülür. Hep erteleyince... Güne başlamayı, iş yapmayı, problem çözmeyi, toparlanmayı, çocuğu yetiştirmeyi erteleyince... Aynı 24 saatin hiçbir şeye yetmediği gibi; problem çözmeye de, toparlanmaya da, çocuğu yetiştirmeye de yetişemiyor insan. Ertelerken; zaman doldu, sözüyle karşı karşıya kalıveriyor.

  • “Daha günün bitmesine çok var yetiştiririm işleri.”
  • “Daha çocuk çok küçük. Az büyüsün, olgunlaşır.”

Bu zamanın bizden çektiği nedir yahu? Yetiştirmek de ona kaldı, yetişmeyen işlerin suçu da ona kaldı. Suç, hiç yetkisi sorumluluğu olmayana yazıldı. E cezayı da o çeker bizim yerimize umarım. Çocuk yetişmediği için, kırdığı kapıların duvarların zararı acısı bana gelmez, zamana kalır umarım...!

Sabah geç kalkıyor olmak; eşittir, işleri hep vaktinden sonraya bırakmak. O da eşittir, hallolması gereken soyutta somutta ne varsa ertelemek veya yokmuş gibi göz çekmek.

Birinin sonucuna bakarak diğerini tahmin etmek zor değil. 

Gün içinde yetişmedi yapılacaklar. 

Bitiverdi gün. 

Eşittir; koca bir ömrün içinde yetişmedi çocuk, yetişemedim kendim, bitiverdi ömür.

Az canınızı yaktıysak... Çok sevindik. 

Çünkü; derdimiz toplamda yanmasın canınız. 

Toplamda üzülmeyeceğiniz bir hayatınız olsun... 

Derdimiz geç kalmayın hayata, er kalın. Er harekete geçin. Erken kalkın.

Çünkü; canı yanmayınca toparlanamıyor insan...




Başarı Psikolojisi hakkında

Yorumlar

GNS dedi ki…
Çok güzel çok keyifli bir yaziydi. Ellerinize saglik
Adsız dedi ki…
Allah sizden razı olsun ...
Ayfer dedi ki…
İhtiyac gideren bir yazı ellerinize, zihninize sağlık
Sevgi dedi ki…
Tüm problemlerin baştan çözümü gibi er başlamak çok güzel bir yazı kaleminizi sağlık
Adsız dedi ki…
Nasıl da lezzetli bir anlatım olmuş tadına doyulmadı okurken.
Şu yaşıma kadar anladığım bir şey var ki bugün ne yapıyorsa yarın da onu yapacak insan. Onu yapıyor. O yüzden bugün dünden iyi olmak zorunda. Yarınlar İçin bugün ne yapıyoruz? Yeniden hatırlamış olmak adına çooook teşekkürler. 🧡🧡🧡
Adsız dedi ki…
Canı yanmadan öğrenebilmek ne kıymetli, çok güzel bir yazı
Adsız dedi ki…
Elinize sağlık ne iyi bir yazı,anlık acı çekip toplamda toparlanabilmek dileğiyle 🤲🏻
Fatma Okumuş dedi ki…
Çok iyi geldi. Her başlamak herkesten 1-0 önde başlamak. Günün bereketi için çok gerekli. Toparlanmak belki de 10 dakika erken kalkmakla başlayacak.