Yüzünde bir tebessüm...
Öğlen vakti annesinin yemeğini verip bakımını yaptıktan sonra alnından öptü Ayşe. Masum bir bebek gibi duruyordu. Yüzünde bir tebessüm belirdi annesinin. Gözlerine baktı. Annesi anlamsız gözlerle bakıyordu, hiç tanımaz gözlerle.
Gözleri
zaten kataraktlıydı, üstüne Alzheimer ilerleyince iyice gördüğünü tanımaz hale
geldi. Konuşmaları da bozulmuştu, anlamsız sesler çıkarıyordu sadece. Görmesi,
işitmesi yok gibi bir şeydi ama kızının ona sarılmasından, onu öpmesinden çok
mutlu olduğu belliydi. Huzurlu olduğunu yüzündeki mimiklerden
hissedilebiliyordu, Ayşe. Bu hastalık olalı 8 yıl olmuştu, son 1-2 yıldır artık
iyice yatağa bağımlı hale gelmişti ve en yakınlarını bile tanımıyordu. Bu da
canını çok yakıyordu. O kadar koşturup, uğraşıp karşılığında anlamsız, tanımaz
bakan bir çift göz…
Gözlerle
anlaşan biri için hele de çok zordu. Her anne bile bebeğinden bir göz teması
alırdı, Ayşe annesinden alamıyordu ama yine de çok seviyordu onu…
İki benzer arasındaki fark
Anneciği
ile göz göze gelemeseler de, anlamlı bir konuşma olmasa da elini tutarken
kızının, çok şey anlatırdı ona. Ayşe de artık elini tutma stili ile ona bir
şeyler anlatıyordu. Annesine hiç
olmadığı kadar sarılmıştı son yıllarda ve kimseye sarılmadığı kadar, çünkü
sevmezdi sarılarak iletişimleri. Annesinin ellerini ovup masaj yapardı,
sevgisini göstermek için. Öylece huzur içinde uykuya dalardı anneciği bu sevgi
gösterisiyle. Annesinin elini sıkmasından korkusunu, rahatlığını anlar hale
gelmişti.
Yıllarca diksiyon, beden dili eğitimleri almıştı ama hiçbiri annesi ile yaşadıkları kadar öğretmemişti ona hayatı. Oysa annesinin dokunmaktan ve anlamsız seslerden başka hiçbir iletişim yolu yoktu. Bu şekilde bile onca şey öğretiyordu kızına hala.
- Sabretmeyi annesi ile öğrendi mesela,
- Vefayı,
- Sevgiyi,
- Arınmayı,
- Masumiyeti…
Gözleri,
sözleri olmayan biri tek yolla neler anlatıyordu. İnsan duyu organlarından ikisi
olmayınca bir şey kaybediyor gibi geliyor ama kalan bir ile, 3 ünün yapmadığı
şeyleri yaptırabiliyordu insana.
Peki her şeyi sapasağlam olan
insanlar neden birbirini anlayamıyordu?
Gözü, kulağı çalışan, elinde telefon,
karşısında televizyon olan insanlar… Çok uzağında değildi bir tanesi de salondaydı…
Sürekli sosyal medyada, sohbette… Ama evdekilerden haberi yok… Oğluna seslendi,
sehpanın üzerindeki sürahiyi getirmesi için ama her zamanki gibi duymadı… Kulağında kulaklık, playstationa
dalmıştır yine, diye düşündü… Önüne geçti hala göz teması yok… Biraz önce
annesinin yanında yaşadığı sahne tekrarlıyordu ama tek farkla…
Biri imkansızlıklar içinde iletişim kurmayı becerebilen, diğeri imkanlar içinde boğulup iletişim kurmayı unutan…
İmkanlar arttıkça iletişim marifetimizi kaybederiz…
Ayşe,
oğlunun bu hali ve annesinin arasında çatışma yaşıyordu adeta. Hangisi
gerçekti? Herkesin yaptığını yapan oğlunun yaptıkları mı? Kimsenin yaptığını
yapamayan ama daha iyi iletişim kuran annesinin davranışları mı?
Başkalarına
baksan oğlu Z kuşağı olduğu için böyle davranıyor derlerdi. Yanlış davranıştı
aslında ama yaygın olunca bir ismi de olunca doğruymuş gibi gösterilmesinden
başka ne olabilirdi ki bu? Üstüne annesine baktığı için kendine deli muamelesi
yapanlar. "Bu kadar yoğun bir iş hayatı varken anneye mi bakılır?" "Herkes
huzurevine veriyor, çok garipsin" demeleri cabası. Kim normal, kim anormaldi
acaba?
Normal
ve doğru aynı şeyler değildi sanki…
Bizler sık karşılaştıklarımızı doğru zannederiz. Oysa sık yapılan her şey, her zaman doğru olmayabilir.
- Tanışmalar,
- Tebrikler,
- Eleştiriler,
- Uyarılar,
- Evlilikler…
Her
şey sosyal medya üzerinden yapılarak artık sıradanlaştırılıyor. Sıradanlaşıp
normalleşmesi, gerçek iletişim demek değildir.
Normal
sık karşılaşılan demektir. Anormal nadir karşılaşılan. Doğru ise fayda
verendir. Doğru her zaman sık yapılan şeyler olmayabilir hatta günümüzde nadir
karşılaştığımız şeyler bile olabilir.
Problem nerdeyse çözüm ordadır, önce problemi bul…
Ama
kendi de küçükken hep anneannesi ile kalmıştı köyde. O tek odası sobalı soğuk
evde. Dağın başında kimseler de yoktu etrafta. Çok da keyifli zaman geçirirlerdi.
Anneannesi örgüsünü örer, o da yumakları sarardı. Bir yandan da sobanın
üzerinde kestane pişirirlerdi. Hiçbir sinema filminden, o keyfi almadı.
Kimseyle onunla ettiği sohbetleri etmedi hayatında. Eğer nesil farkı olsaydı
kendi de sorun yaşamalıydı. Bir tutarsızlık vardı.
Kendisi,
annesini çok iyi anlıyordu. Anlamsız çıkardığı seslerden ağrısı mı var, altı mı
temizlenecek ayırabiliyordu. Ama oğlunun kendinden bile haberi yoktu
anneannesinden nasıl haberi olsun? Hiçbir sevgi, merhamet işareti yoktu. Oysa
anneciği bebek gibi duruyordu öylece yatağında. Nasıl sevmezdi insan bu
masumiyeti?
İnsan bedel ödediğine değer verir…
Bizler
bedel ödediğimiz insanlara kıymet verir, severiz. Onları daha iyi anlarız.
Annenin yeni doğan bebeğinin çıkardığı sesleri anlaması, öncesinde 9 ay boyunca
ödediği bedellerden dolayıdır. Sonra sıra bize gelir, biz de annemize bakarız.
Zamanla bedel ödedikçe daha çok sever anlar hale geliriz onun geçmişte bize
ödediği bedelleri.
Çözüm zıddında gizli…
Oğlum
için ne yapabilirim diye düşündü Ayşe. Çözümü bulması için önce problemi bulmalıydı
ama.
Oğlunun
annesinden ve kendinden farkı, imkanları çok buna rağmen hiç üretimi
olmayışıydı. Suyunu bile kaldırmaya erinebiliyordu. Ders çalışmaya bile bedel
ödemiyordu.
Tokluk insanı öldürür, açlık insanı diri tutar…
Evet problemin çözümü tam zıddında gizliydi. Çocuğun anneannesine bedeli yoktu ki nasıl onu anlasın? Ama bedel ödemek için bir açlığı da yoktu.
- İmkan çok açlık yok
- Beklenti çok bedel yok
- Tüketim çok üretim yok
Deneyimsel
Tasarım Öğretisi der ki, "Bir yerde açlık varsa orada bir muhtaçlık ve sonunda marifet vardır." Anneannesini anlamaya bile marifeti olmayan çocuklar yetiştiriyorduk. Önlerine
kendilerinin sahip olamayacağı imkanlar seriyorduk. Onların mutlu başarılı
insanlar olmalarını isterken, geçeklerini mutsuz ve başarısız kılıyorduk.
Ama bir çözümü vardı. Zor da olsa İmkanlarını kısarak başlamalıydı
galiba…
Çünkü
insan imkansızlıklarla yetişiyordu…
Yorumlar
Hayatı biraz uzaktan izlemeye çalışsak buna çokça şahit oluruz. Teşekkürler, cok güzel bir yazı olmuş.
Teşekkürler💐