Herkes Bir Diğerine El Verebilse…
“Açlar!” diye hırsla çekiştirdi sebze dolu kasaları,
Sanki marketteki tüm ürünler kendininmiş gibi.
Yüzünde öfke mor ve kırmızı arası bir renk,
Boyun
damarları şişmiş...
Elinde kasalar ne yapacağını bilmezcesine, kısa kısa oradan oraya yürüyen bir satış elemanı,
Reyon sorumlusu kimliği ile insanlığın ne demek olduğunu unutmuş zorba bir adam,
Ürküten
bir ses ile.
Kimdi aç olan aslında?
Karşısında ufacık kalmış, yaşlılıktan beli az bükülmüş teyzelerimiz,
Ne yapacağını o an şaşırmış, üzülmüş başını öne eğmiş. Belki de çevresinden utanmış.
Utanılacak ne yapıyorlardı ki oysa?
Oysa market, bir köşe ayırmış, solmuş ve az bozulmuş sebzeleri oraya bırakıyordu.
10-12 TL olan fiyat o kasalarda 2-3 TL ye kadar düşüyordu.
Ama oradan bir şeyler almaya çalışmak onları “aç köpekler” yapıyordu.
Hiçbiri birbirini tanımayan ama o an birbirini çok iyi anlayan üç yaşlı teyze.
Belki de bir emekli maaşıyla ayakta durmaya ve ay sonunu ucu ucuna getirmeye çalışıyorlardı.
Nasıl
bir hayat yaşamışlardı acaba?
Eli yüzü düzgün, belli ki görmüş geçirmiş ama yaşlılıkla imkanları azalmıştı sanki.
Belki
de zor zamanları, kıtlık zamanlarını görmüşlerdi ki onlara aşina, bize
yeni olan bu durum, esasen olması gerekendi.
- Kıtlığın da,
- Bolluğun da,
- Yoksulluğun da,
- Yoksunluğun da ne demek olduğunu iliklerine kadar deneyimlemiş gibiydi üç yaşlı teyze.
Bir komşusu açken nasıl tok, huzurlu uyuyabilir ki insan?
Ama sonra ne oldu bizlere?- Kimse duymasın,
- Kimse anlamasın.
Bilmiyor gibi yapınca gerçekler ortadan kalkmıyor.
Ve
marketin diğer bir köşesinde insanlığını unutmamış diğer bir reyon görevlisi,
Sessiz
ve güler yüzlü.
Sebze
reyonundaki hafif bozulmuş, sararmış biberleri diğerlerinden ayırıp boş bir
market arabasındaki kasaya dolduruyor.
Etrafında
yine yaşlı teyzeler,
O
attıkça kasadan poşetlerine dolduruyorlar.
İki
üç solmuş biber koyarken, bir de iyisinden atıyor arabadaki kasaya. Atılması
ile alınıp poşete girmesi saniyeler içinde oluveriyor.
Teyzeler sessiz, satış elemanı sessiz…
Yemek
yaptığında apartmanı saran kokudan "ya bunları alamayan, pişiremeyen varsa" diye
düşünmeden yapamayan annelerimiz,
"Pencereyi
açarsak koku gider de canları çeker" diye yaşanan tedirginlik,
"Çocuğunun canı çeker ve o baba istediğini alamazsa çocuğuna" diye düşünenler büyüttü bizleri.
Okula gönderdiğin çocuğun, verdiğin harçlıkla hamburgerini afiyetle yerken; alamayan diğer çocuğun hali nasıldır düşündük mü?
Açlıktan
başı dönüyor ama çaktırmıyor, dik durmaya çalışıyor.
"Aman
kimse bilmesin" diye çabalayan,
"Bu hafta sonu ailece paramız bitti ve açız ama söylemeye utanıyorum" diye içinden geçiren insanlar.
Ah be yavrum bu utanılacak bir şey değil.
Kimse
kimseye açık etmiyor,
Herkesin
bildiği ama kimsenin seslendirmediği yeni durumlar.
Herkes sessiz herkes suskun.
Sadece
uyumlanabilmek yeterli,
Çok
değil azına razı gelmeye alışmak,
İhtiyaç
dışı olanlara elveda demek,
Ve
yanı başında olanı görebilmek, halden anlayabilmek,
Ve
tabi derdini söyleyebilmeyi öğrenmek.
Sınıftaki
sıra arkadaşının halini anlamak,
Emekli
sırasındaki yaşlı teyzenin halini anlamak,
Yetim
kalanın bir de kıtlıktaki halini, psikolojisini anlamak,
Dul
kalanın çocukları ile ayakta kalmak için verdiği mücadeleyi anlamak.
Komşunu
uzaktan izleyebilmek, "eskisi gibi eli kolu dolu evine gelebiliyor mu?" diye
gözlemlemek.
En yakın iş arkadaşının maaşı 3. gün bitti bile kaldı 27 gün ve üç çocuklu.
Herkes en yakınındakini gözetir ve ona el verirse;
Kıtlık varsın olsun ne yazar…
Ve
kapının zili çalar,
Kapıda su siparişini getiren çocuk.
-Suya zam geldi abla.
-Ne oldu?
-39,5 TL
-Hayırlı
olsun :)
Olsun.
Bu da bir gün geçecek.
Yorumlar
Hep aktarın dilerim 🌻
Normalleştirdigimiz uygun olmayan davranışlarımızı bir kere tekrar gözden geçirmek gereyior diyorum.