Her şey Hareket Halindeyken Duran İnsana Ne Olur?

Her şey Hareket Halindeyken Duran İnsana Ne Olur?

Ayşe’nin dürtmesiyle kendine gelmişti Ekin. Beş aydır provaları için uykusundan fedakarlık etmişti. İlk defa başrol olarak görev alacağı oyunda sahneye çıkma zamanı gelmişti. Geri sayım başlamıştı 10, 9, 8…  

Heyecandan kalp atışından başka bir şey duymuyordu. Belki bin kez prova yaptığı oyunda onu bu kadar heyecanlandıran şey neydi peki? 
  • Beş yüz kişinin izlemesi mi?
  • İlk başrolü olması mı?
  • Bütün gözlerin onun üzerinde olacak olması mı? 
Hepsi de heyecanını tetikleyen sebeplerdi aslında. 

En yakın arkadaşı Ayşe geri sayım bitince sahneye doğru itmişti. Oyun başladı ve üstün bir performans ile de tamamladı Ekin rolünü. Hiç korktuğu gibi olmamıştı. Eve geldiğinde saat gece bir olmuştu. Buna rağmen uykusu yoktu. Sahnede yakaladığı bu mutluluğu ve başarıyı ilişkilerinde nasıl yakalayabilirdi?

Hayat da bir sahne değil miydi?

Bir an hayatın da performans sergilediği bir tiyatro oyunuyla ne kadar benzer olduğunu fark etti. Okul hayatıyla birlikte tiyatroda 7. yılında bunu fark etmesine şaşırdı. 

Hakikaten hayat da bir sahneydi, hem de gerçek bir sahne. Bu sahnede neler vardı?

  • İzleyiciler, 
  • Oyuncular,
  • Figüranlar...

Bir tiyatro oyunundan çok daha kalabalık olan bir sahne... 

Dekor da sürekli değişiyordu. Işıkçıları bile vardı gerçek sahnenin. 

Bir güneş tüm ihtişamıyla doğuyor, sonra yine bir o kadar güzel bir şekilde batıyor. Onun yerine ay bu kez tüm göz alıcılığıyla sahneyi aydınlatıyor. 

Hayatın başrolü kim?

Ekin’in tiyatroda en çok önemsediği şey hayatta nasıldı? Tüm senaryonun, dekorun, yan rollerin etrafında döndüğü kişi yani başrol kimdi? 

İnsan… 

Yeryüzünde seçim hakkı verilmiş tek varlık. 

Faydayı da zararı da seçebilen insanoğlu…

Sahne nasıl tasarlanmış?

Başrolün tüm ihtiyaçlarının karşılandığı, mükemmel sahneye şahit olmuyor muydu her an? Tüm canlı ve cansız sahne elemanları, insana boyun eğdirilmişti sanki. 

Başrol yorulmuş; 

Yorgunluğu atması için gece, 

Sonra tekrar öyküsüne dönmesi için gündüz tasarlanmış. 

Başrol acıkmış; karnını doyurması için,

  • Birbirinden lezzetli yemekler, 
  • Meyveler, 
  • Sebzeler, 
  • Ekinler,
  • Tavuklar, 
  • Balıklar... Hemen çevresinde. 

Başrol susamış; 

  • Tatlı sular, 
  • Pınarlar,
  • Yağmurlar verilmiş. 

Başrol giyinmek istemiş; 

  • Deriler, 
  • Pamuklar,
  • Rengarenk kumaşlar,
  • Dikiş ilmi... Bu ihtiyaç da tamam. 

Başrol barınmak istemiş; 

  • Taşlar, 
  • Toprak, 
  • Ağaçlar, 
  • Demir emrindeymiş. 

Başrol süslenmek istemiş; 

  • İnci mercanlar, 
  • İpek böceğinin ürettiği ipek, tam da bunun içinmiş. 

Başrol sevmek, sevilmek istemiş; Hemen yanına,

  • Anne, 
  • Baba, 
  • Kardeş, 
  • Arkadaş, 
  • Sevdiceği verilmiş. 

Eee tek başına tüm marifetlere sahip değilmiş; o zaman gelsin manav, kasap, terzi, doktor… Nasıl da unuturdu başrole; sahnede kaldığı süre boyunca verilen, emrine amade bedeni?

Bu görevlilerden insan haricinde hiç biri yorulmuyor, diğerinin rolüne geçmek istemiyordu. Ve sahne de,
İnsan daha bunları istemeden, 
Ne isteyeceğini bilen biri tarafından,
Tek kelimeyle, 
Her şey kusursuz tasarlanmıştı.

Her an bir hareket var

Bu sahne tasarımında her an bir hareket vardı. Hiçbir şey durmuyordu. 

“Yoruldum artık doğmaktan, bugün de izin alayım da biraz kafa dinleyeyim."

"Her şeyi ben yapıyorum, biraz doğmayayım da kıymetim bilinsin!” dediğini gördük mü güneşin?  

  • Bulutlar, 
  • Ay, 
  • Rüzgarlar, 
  • Hayvanlar, 
  • Toprak, 
  • Hava, 
  • Su...  

Hepsinin görevlerini en iyi şekilde yerine getirdiğini görüyoruz. En durgun halini gördüğümüzde bile, mutlaka bir hareketi vardı.

Her şey hareket halindeyken duran insana ne olur?

Herkesin ,kendi hayatında,

Başrol olması için tasarlanmış, dinamik dekorlar varken,

Harekete uyum göstermeyip, 

Duran insana ne olurdu? 

Yerinde kalabilir miydi? 

İlerler miydi, geriler miydi?

Trafik ilerlerken duran bir arabaya ne olurdu? 

Kendini geliştirmeyen bir doktor, terzi, aşçı?  

Tiyatro sahnesi aklına geldi. Senaryo ilerlerken, birden baş rolün heykel gibi durduğunu ve rolünün gereğini yerine getirmediğinde ne olacağını düşündü. 

  • O zaman başrol ilerler miydi, geriler miydi? 
  • O sahnede başrol olmasına yine müsaade edilir miydi? 
  • Hem bu senaryo için harcanan onca emeğe nankörlük etmiş olmaz mıydı o zaman?

Hoş geldin yeni gün!

Hayat sanki onun için bir an durmuştu, dışarıdan kendi hayatını izliyordu. 

Nerelerde hareketini durdurmuştu? 

Son beş aydır tiyatroya o kadar yoğunlaşmıştı ki, hayatındaki çoğu kişiyi ihmal etmiş, kendi deyimiyle beş ay hayatı dondurma kararı almıştı. 

Peki, gerçekten hayatındaki hareketi durdurabilmiş miydi? 

Yoksa onun haricindeki her şey ilerlerken, o trafikte aniden durmuş bir araba gibi miydi? 

Artık ilişkilerinde, insanlar o yokmuş gibi davranıyor muydu?

İnsanlar bu tavırlarıyla, onun canını acıtarak üstünden mi geçiyordu? 

Yanlışlarını fark etmek, 

O an canını acıtsa da, 

Bunu sahneden alınmadan fark edebilmiş olmaya sevindi Ekin. 

Hala sahnedeyken,

Bir şeyleri değiştirebilirken,

Elinden gelenin en iyisini yapmak için,

Çabalamaya çalışacağına dair karar aldığında, 

Sahnenin muhteşem ışıkçısı da, yavaş yavaş güzel yüzünü göstermeye başlamış,

Nazlı nazlı doğuyordu. 

“Hoş geldin yeni gün!”  


Deneyimsel Öğreti der ki; “Hayatta durağanlık yoktur.” 

Peki biz bu harekete ne kadar uyumluyuz? 

Durduğumuzu zannettiğimiz yer,

Aslında gerilediğimiz yer miydi?





Yorumlar

GNS dedi ki…
Çok güzel olmuş ellerinize sağlık
Adsız dedi ki…
Kendi tiyatromuzda başrol olabilme ümidiyle 🤲🏻🌸
Çok güzel Yüreğinize sağlık..
Betül dedi ki…
Çok güzeldi. Emeğinize sağlık 🌼
Betül Uras dedi ki…
Duran insana ne olurdu?
Yerinde kalabilirmiydi?
Ilerler miydi,geriler miydi?
Hayat sahnemizde başrol olmak dileğiyle...
Adsız dedi ki…
Elinize sağlık 🌸