Eskilerin Gerçek Yaşamları

Reklamları İzlediniz...

"Sanki evde tabak mı yok? Vaaar fakat bu çerezlik evdekilerden farklı. Çünkü üzerindeki desen çok kibar; evdekilerin deseni ise çok kaba.  Daha fazla düşünme, al kızım al..."

“Almasam da olurdu amaaan... Cüzdanım da para varken, hem gençken, hevesim de varken, neden almayayım ki?” dedi. Omuzlarını geriye iterek, hesaplı bir alış veriş yaptığı için kendisiyle gurur duydu! Oysa son kuruşuna kadar harcamıştı. Bu duygularla evine vardı Serenay.

Eşi  salonda Milli Takımı izliyor, ara ara sesler yükseliyordu.

Kıvanç işten bugün erken gelmişti, maçına yetişmişti çok şükür. Karnı da çok açtı.

“Nasıl yani? Tam gol olacakken araya reklam mı konur?” dedi şaşırarak.

Serenay elindeki çerezleri sehpaya koydu ve “Kondu bile canım...” dedi.

Reklam arası dizi izliyoruz...

Birkaç yıl öncesine kadar reklamlar sadece dizi ve maç aralarında vardı. Şimdi öyle mi?

Neredeyse reklam arası dizi ya da maç izliyoruz.

Şimdi reklam hayatımızın her yerinde…

Bir şey dinleyip, bizim için önemli bir konuyu izleyecekken,

Hopp! direkt reklam araya giriyor. Sadece televizyonda değil, internet üzerinde nereye girersek girelim... İnstegram da mesela. İhtiyacın olan ya da olmayanlar üzerine, bir çok reklam görebilirsiniz.

İnstagram da reklamını gördüğü kıyafetleri almak istediğini söylüyor insanlar.

Çünkü çok güzeller. “O güzel dediklerimize şu anda ihtiyaç var mı?” sorusu aklımıza geliyor.

Evin hamarat hanımı mı? Evin hamarat robotu mu?

Reklamlar tam on beş dakika sürmüştü. O arada Kıvanç: “Evde yiyecek bir şey var mı hayatım? Çerezi aç karnına yemek istemiyorum” dedi. Serenay: “Aşkım yemek yapmaya zamanım olmadı, dışarıda oyalandım çok. Ben şimdi sana mis gibi bir pizza söylerim, yanına da gazoz...” dedi.

Kıvanç bunu beklemiyordu, tüm gün dışarıda zaten hazır yemek yemiş, ev yemeğini özlemişti. Ama başka da yapacak bir şey yok diye düşündü. Pizza anda bir çözümdü. Ya tost yapacaktı ya da pizza yiyecekti... 

Odanın içinde siyah renkli, kablosuz, yuvarlık biçimi olan bir şey geziyordu. Ürktü Kıvanç. “Ahh! Bu da ne? Harbiden ne bu?”

Serenay bir kahkaha attı ve; “Korkma şekerim, tanıştırayım: Robot süpürgemiz. İnstegramda tak diye önüme düştü. Fiyatı da indirimdeymiş. Bende aldım. Evimizin buna çok ihtiyacı vardı. Her şeye yetişmemi beklemiyorsun değil mi?” dedi.

Kıvanç ne diyeceğini bilemedi. Serenay zaten tüm gün evdeydi. Yemek genellikle yapılmıyor, hazır alınıyordu. Zaten eşi çamaşırı asmıyor, makine kurutuyordu. Evi de robot süpürecekti. Derin düşüncelere daldı. Annesinin ne kadar bedelli olduğunu daha iyi anladı. Onlara göre, bir kadın evine bedel ödediğinde evin bereketi de artardı. Peki bedeli, bereketi eşine nasıl anlatabilirdi?

Gerçeği görmek istiyor musun? Geçmiştekilere bak!

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; “İnsanoğlu istekleri olan bir canlıdır.” Ama insan bazen isteğiyle ihtiyacını karıştırabilir.

20-30 yıl önce insanların istekleri nasıldı? Şimdi istedikleri nasıl?

Satın aldıklarımız ihtiyaç gideriyor mu? Yoksa sadece nefsimizi mi tatmin ediyor?

Peki çok heyecan ile aldıklarımızın sevinci çok mu uzun sürüyor? 

Hangi eşyamızın kıymetini biliyoruz?  

Sadece bir diğerine kadar tüketmiş oluyoruz. Sonrasında işimize yaramayan onlarca belki yüzlerce eşya ile mevcut evimize sığamıyoruz. Şimdi de eşyalarımıza bir ev bulmamız lazım. Daha büyük bir eve çıkmalı ya da dolaplarda bir temizlik..."Bunu giymiyorum ki", " daha yemeden çürümüş" derken torbaları doldurmaya başlıyoruz.

Alışveriş sepetine eklerken; “Gerçekten buna ihtiyacımız var mı?” diyor muyuz? Yoksa “fazla mal göz çıkarmaz” mı diyoruz?

Elektrik süpürgesi artık köşeyi bekleye dursun, robot süpürgeler var evlerimiz de… Robot çok hamarat ama evin hanımı için aynı şey mümkün olmayabiliyor.

Kıvanç geçmişte insanlar nasıl mutlu yaşamış biliyordu. Arkadaşları mahallede top koştururken, Kıvanç balkondan sepet sallayan  teyzelerin peşindeydi.  Çocukken mahallenin bakkalında iki yaz boyunca çalışarak almıştı bisikletini. Bisikleti mavi renkli, kenarlarında renkli püskülleri vardı. O püsküllere parası yetmemişti de anne annesi destek çıkmıştı. Halen anlatırdı, o günlerini gülerek... Kullanırken bile çok dikkat ederdi. "Bisikleti park ederken dikkat etmek gerekir" diye arkadaşlarına söylerdi. Çünkü kendi emeğiyle o bisikleti almıştı.

Mutlu ve huzurlu bir dönemin çoğuna da zaten şahit olmuştu. İmkanların az olması insanların mücadele etmesine, marifetli olmasına sebep oluyordu. Çünkü bedel ödeniyordu. Ulaştığında da hem kıymeti biliniyordu, hem de tadı uzun süre damakta kalıyordu.

Eskilerin yaşadıkları masal değil gerçekti...

Serenay’a bunlardan bahsetmek belki ona da iyi gelirdi. Onu kendine getirirdi. Anlatmaya başlamıştı ki... Düşündüğünün aksine bir cevap geldi.

Bunlar eskilerin masalları... Şimdi bunları yaşamak çok saçma. İnsanın bir şeye ulaşması için imkanı varken almıyor olması saçma değil mi? Param var alıyorum. Hep aynı tabakları mı koyacağım sofraya? Hem teknolojiye ayak uydurmadan, hayatı kolaylaştıran şeylere sahip olmadan, mutluluk elde edilemez bence...” demişti Serenay.

Maç başladı, koltuğa uzandı Kıvanç. Üzülmüştü. “Gerçekten ihtiyaç, gerçekten mutluluk, gerçekten aile olmak neydi?” bunu sessizce düşündü. “Bir insan neden gerçeği duyamaz?” dedi ardından.

İnsanlar bedel ödedikçe karşı tarafı daha iyi dinler ve algılar hale geliyor. Hayatın hangi alanın da olursa olsun;

  • İster evlat,
  • İster eş,
  • İster çalışan,
  • İster kardeş,
  • İster arkadaş,

Kim olursa olsun, iyi bir iletişim kurmak için, 

Bedel ödemeliydi...

Evet bir bedel ödenmeli,

Doğru zamanda, doğru şeylere...





İlişkilerde Ustalık Hakkında

Başarı Psikolojisi hakkında



Yorumlar

Adsız dedi ki…
Bugün her evde yaşanan olaylar, çok güzel anlatılmış,teşekkürler… HY
GNS dedi ki…
Kaleminize sağlık ne güzel şu günü anlatmışsınız
Sevgi dedi ki…
Eskinin kıymetini bilerek güzel yenilerin olması ümidiyle...Kaleminize sağlık
Betül dedi ki…
Ne çok yük oluyoruz kendimize.
Kaleminize sağlık 🌻
Betul uras dedi ki…
Nereye bakarsan orada bedel karşısına cikiyor insanin
Doğru yere ödeyebilmek umidiyle
Kaleminize saglik:)