Doğadaki her şey, hareket ediyor...
Gece gökyüzüne baktığımızda, ne kadar çok yıldız olduğunu görürüz.
Peki, nasıl oluyor da hiç yollarını şaşırmadan, aynı yörüngede hareket ediyorlar?
Yeryüzüne baktığımızda su, toprak, bitkiler nasıl da ahenk içindeler?
Bir erik ağacı: "Geçen yıl erik verdim, bu sene elma vereyim" demiyor.
Erik hep erik vermeye, aynı erik çiçeğini açmaya devam ediyor.
Ağaçlar da, dalları yukarıda olacak şekilde büyümeye...
Tüm yıldızlar, gezegenler....
Devam ediyor, kendi yörüngelerinde birbirine çarpmadan,
Birbirinin sınırına girmeden hareket etmeye...
Ve biz ne kadar az düşünüyoruz?
Nasıl oluyor da herkes fizik, kimya, matematik, biyoloji yasalarına uyuyor?
Binlerce yıldır,
Ağaç, ağaç olmaya,
Kuş, kuş olmaya,
İnsan, insan olmaya devam ediyor.
Ne kadar az düşünüyoruz?
Hem birbirine benzer,
Hem de birbirinden çok farklı nasıl olabiliyor.
Yaprakların hepsi yeşil ama aynı tonda değil,
Her bir meyvenin kokusu, rengi, tadı farklı...
Her birinin vitamini, minareli,
Birilerini besleyecek uygunlukta.
Oysa ne kadar az düşünüyoruz?
İnsana bakınca,
İki eli,
İki ayağı,
İki gözü var ama her biri birbirinden farklı.
Doğan bebeğin ne kadar süte ihtiyacı varsa,
Annenin o kadar sütü geliyor?
Hiç düşünmedik bunları değil mi?
Gökyüzü, yeryüzü, insan, taş, toprak, su...
Hepsi bir ölçüde, tüm eksikliklerden uzak,
Her birinden, ne kadar ihtiyaç varsa o kadar bulunuyor.
Neyin, neye, ne kadar ihtiyacı olduğunu,
Nasıl bir iletişim ile bilebiliyor?
Nasıl bir bağ ile ihtiyaçlar karşılanıyor?
İhtiyaç karşılanmazsa sorun çıkıyor,
Sorun çıktığında da, bir çözüm mutlaka bulunuyor.
Belki de ne kadar az düşünüyoruz?
Her sabah güneş, doğudan doğuyor, akşam batıdan batıyor,
Yörüngesinde zerre sapma yok, hesabı, ölçüsü ne kadar dengede...
Ne kadar az düşünüyoruz?
Bakıyoruz iki deniz birbirine karışmıyor,
Biri tatlı, biri acı,
Aralarında bir engel var,
İçlerinde yetişen inci, mercan başka,
Üzerlerinde yüzen gemiler başka...
Milyonlarca canlı her an doğmakta ve ölmekte,
Her an beslenmekte ve beslemekte,
Her an barınmakta ve barındırmakta,
Ne kadar zamandır her şey birbirinin ihtiyacını karşılamakta?
Bunu bir hesaba, ölçüye ve nizama göre yapmakta.
Ne kadar az düşünüyoruz?
Yağmur yağınca, her şey sulanır, canlanır, yaşar...
Fazla yağınca sel olup, alır götürür.
Rüzgar esince, büyütür bulutları, polenleri taşır,
Fazla esince de fırtına olup yıkar, dağıtır.
Peki kim bunlara engel olabilir?
Hiç düşündük mü?
Dünya tek bir hücre gibi çalışıyor.
Çöl de gerekli, orman da,
Rüzgar da gerekli, fırtına da,
Yağmur da gerekli, sel de,
Deprem de gerekli, volkan da...
Ne kadar az düşünüyoruz?
Hayatın döngüsü olan su,
Bulutta, derede, denizde, toprakta dolaşıp durmakta,
Ne bir damla artmakta ne de azalmakta,
Bazen kirlenir, bazen tuzlu olur,
Sonra temizlenir.
Bazen bir insana, bazen bir ota gıda olur.
Dünyadaki suyun karalara oranı,
İnsan vücudundaki suyun,
Kas-kemik oranı ile benzer oysa...
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: Her şey zıttı ile var.Hayatta;
İyilik - kötülük,
Güzellik- çirkinlik ile var.
Hayatı dengede yaşatan zıtlıklar...
Artı olmazsa, eksi olmaz,
Eksi olmazsa, artı olmaz,
Oksijen olmazsa, canlılık olmaz,
Oksijen olmazsa, ölüm olmaz.
Bize verilmeyenlere dikmişiz gözümüzü,
Verilenlere ise nankörlük etmişiz.
Göz,
Görmesi gerekeni,
Görmesi gerektiği kadar görüyor,
Kartal kadar değil...
Kulak,
Duyması gerektiği kadar,
Baykuş kadar değil...
Vücuttaki esneklik,
Olması gereken kadar,
Panter kadar değil...
Hiç düşünmedik belki de...
Bir süreliğine bu dünyadayız.
Bak! Bugüne ne çabuk da geldik?
Kaç yaşımıza…
Ama yaşımız nedir ki!
Dünyanın yaşının yanında,
Göz açıp kapamak kadar...
Ya biz,
Bunca zaman nelerle,
Oyalanıp durmuş olabiliriz?
Yorumlar
Bilincinize sağlık 🌻
Verilenlere ise nankörlük etmişiz..
Çok güzel bir yazı emeklerinize sağlık…
Her bölüm başka bir öykü anlatmış…
Güzel yazı için teşekkürler.
Bölüm bölüm düşündünüz
Ne güzel olmuş
Ellerinize sağlık