İki Bilinmeyenli Bir Denklem

Birinci tur, ikinci tur, üçüncü tur… 

Hayatı bilmeyen bir çocuk, hayatın sorularını çözmeye çalışırken, hatasız olabilir miydi?
Koşuyordu salonun ortasında… 
Her çocuk gibi mini mini metre kareleri bile oyun alanına çevirebiliyordu…
Acaba ona, metre kareler mi büyük geliyordu? Yoksa hakikaten de oturdukları ev mi küçüktü?
Sadece eşyalar ona büyük gelmiyordu belki de, kim bilir…
Abisi de büyüktü, annesi de büyüktü, dedesi de büyüktü…
Bir miniğin gözünden o ev ne kadar büyükse, bir büyüğün gözünden de o ev, oyun için bir o kadar küçüktü.
Küçük bacaklarıyla defalarca koşması gerekiyordu, o sehpayı dönebilmesi için… O otuz defa bacağını hareket ettirirken, abisinin on adımı yeterdi belki de... 
Birinci tur, ikinci tur, üçüncü tur… 
Mutluydu,
Başarıyordu,
Bedel ödediğinin farkında değildi,
Kendi kendine koşarak büyümeye çalışıyordu…
Gözü sehpanın üzerindeki kırmızı boyaya takıldı. “Ona takılmam” diye geçirdi içinden hemencik.
Bir sonraki sehpa maratonunda o da ne! Yerlere dökülmüş kırmızı bir boya.
Abisi hemen fırsatı kolladı ve “Anne, annee!  Bak kızın ne yaptı?” dedi.
Anne güldü,
O bu yaşına kadar neler gördü neler…
Hangi birini saysın ki…
Küçük kardeş: “Hayır, boyayı ben dökmedim anne.”
Çünkü onu dökmemeyi düşünmüştü…
Oysa farkında değildi eteğinin oraya değdiğinin. O yüzden de dökmediğine inanıyordu.  Bir çocuktu en nihayetinde, olayları etraflıca düşünemiyordu.  Kendi gibi fikirleri de küçüktü. Eteğinin takılacağı hiç aklına gelmemişti.
Abi olayı daha da büyüterek “Anne kızın bir de yalancı!”
Ufaklıksa çok emindi, ona dikkat etmek istemişti gerçekten. Neden hemen yalancı olmuştu ki? Yalanı, Pinokyo söyler diye biliyordu.

Hata yapabiliriz…

İşte hayat bazen “bir çocuğun hata yapmasına bile izin vermiyor” gibi tepki veriyordu.
Aslında çocuğun hatası, belki de boyayı dökmekten çok daha öteydi. Hata yapabileceğini bilmemek olabilir miydi?
Şefkat dolu olsa da annesi, şefkat yeter miydi sadece?
Bir gerçeği öğrenmek için…
Annesinin karnından bilerek gelmemişti ya bu dünyaya…
Her ne kadar hata yaptığında, ona kızmayan bir annesi olsa da,
Abisi, gerçek insanı, iletişim, ilişkiyi bilmiyordu işte…
Kardeşini şikayet etmesiyle beraber, küçük kız da, hata yapmaktan korkmaya başlamıştı…
İki bilinmeyenli bir denklemdi onlar.
Biri bilmediğini bilmiyordu,
İnsanın hata yapabileceğini bilmeyerek,
Diğeri ise bilmediğini bilmiyordu,
Bir kız çocuğuna hata yapma fırsatı vermeyerek…

Aradan zaman geçse de küçük kız, o günü unutmadı. Geceleri uyurken, yaptığı hatalar gözünün önüne geliyordu. Stres oluyor, uykusu kaçıyordu. “Hata yapmayım ALLAH’ım“ diye dua ediyor, bu ağır yükle yaşamaya çalışıyordu…

İnsan mükemmel olabilir mi?

Burada tek suçlu abisi miydi?  Bir çocuk nasıl öğrenebilirdi hata yapabileceğini? Nereden bilebilirdi ki, çocukken yetişkin olmayacağını? Veya yetişkinliğe yetişse de hata yapabileceğini... İnsan olarak hata yapabileceğini…
Bir savunucusu vardı gerçi,
"Babası…"
Ama baba da meseleyi tam anlamamıştı.
Babası: “Oğlum o senin kardeşin, ona zarar vermeyeceksin. Onun kılına dokunursan beni karşında bulursun!” diyordu.
Baba da onu, abisinden korumaya çalışıyordu. Babasından, onun da hata yapabileceğini öğrenememişti…
Niye bir türlü burayı göremiyordu? Neden onlarda göremiyorlardı?
Hiç bir çocuk mu bunu göremezdi? Yoksa sadece o mu göremiyordu? Hayat da sanki onun görmeyen gözlerine bir perde de kendisi indirmişti.
 
Şimdi biraz büyümüş, hatalarıyla birçok şeyi eline yüzüne bulaştırmıştı.
Hem büyük hem de küçük birçok hata yapmış,
Küçük hatalarına bile büyük hataymış gibi üzülmüştü,
Öyle üzülmüştü ki, yaşam amacını, hedefini  düşünmek aklına bile gelmemişti.
 
“Ben de bir insanım, bu kadar da hata herkeste olur” diyememişti.  Diyememesi o kadar dışarıdan gözükür olmuş ki, insanlar onun daha da üzerine gider olmuştu.  İnsanlar, onun yaptıklarını değil de, yapamadıklarını konuşuyorlardı. Bu konuşmalar, onun canını çok acıtıyordu. O acıyla, kendine merhametsiz davranıyor, kendini acımasızca eleştiriyordu.

Önce gerçeği kabul et…

Şimdi oturmuş düşünüyor ve söylüyor kendine:
“Biliyor musun Aslı? Sen hata yapan bir canlısın. Hadi kabul et Aslı. Sen hata yapan bir canlısın...”
Deneyimsel Tasarım Öğretisi derki: “Her şey kabulle başlar.”
Kendine “ben” bile diyemediği,
Kendine ismiyle hitap ettiği,
Uzak bir düşünce hala adeta,
Hata yapabilirliği…
Yine de yüreğinde bir ağırlık,
Yine bir zorlanma anı,
Belli ki zaman alacak kabullenmesi…
 
Acaba Aslı’nın bunu bunca yıl görememesini,
Bu gerçeği kabul edememesini anlamak,
Mümkün müydü?
Her insanın zafiyetleri başka başka yerlerde olabilir mi?
  • Kiminin hata yapmaktan korkması,
  • Kiminin reddedilme ile ilgili korkuları,
  • Kiminin yaşama karşı kaygı duyması,
  • Kiminin fiziksel özellikleriyle ilgili kompleks duyması,
  • Kiminin parasız kalmak,
  • Kiminin sevilmemek…
Her insanın zayıf ve güçlü yönleri vardır oysa…  Önemli olan zayıf yönlerini geliştirmesi, güçlendirmesi, güçlü yönlerini de kaybetmemesidir.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, kişilerin güçlü ve zayıf yanlarını deşifre edebilmenin yöntemini sunar. Bu zamana kadar görmekte zorlandığımız, tekrar eden problemlerin çözüm stratejilerini sunarak insanın daha mutlu ve başarılı olmasını amaçlar.


Yorumlar

Sevgi dedi ki…
En büyük hata hatasız olmaya çalışmak, hatalarımızı deneyime çevirebilmek
önemli olan, çok içten bir yazı kaleminize sağlık
MC dedi ki…
Okurken hayatınız gözlerinizin önünden geçiyor. Ne güzel yazılmış, elinize sağlık.
Adsız dedi ki…
Bazen etrafımızdaki insanlara hatasız olmasını bekleyerek ne kadar zulmedebildiğimizi farkettim
Teşekkürler
Hatalarından ders çıkaranlardan olabilmek dileği ile
Mk dedi ki…
Emeğinize sağlık..
Adsız dedi ki…
Herkesin kendinden bir parça bulduğu ve sonrasında tekrar umutla dolabileceği bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık��
Adsız dedi ki…
Her insan düşebilir,yanılabilir,hata yapabilir... Önemli olan hatalardan ders alabilmekmiş, kaldığımız yerden devam edebilmekmiş... Teşekkürler:)
GNS dedi ki…
Cahil dedi ki : Hata yapmak istemiyorum.

Alim dedi ki : Yaparsan ne olur ?

Çok keyifli bir yazıydı teşekkür ederim
EÇ dedi ki…
Bir gün iş yerinin asansöre bindim, 55-60 yaşlarında bir beyefendi de bindi.
Asansörde yanlış düğmeye bastım. “Tüh ya yanlış kata bastım!” Dedim sesli bir şekilde ve üzüldüm.
O beyefendi de”Ne var bastıysan, yaptığın hata bu olsun. Hata yapmayan insan olur mu? niye canını sıkıyorsun buna” demişti.
Yıllar geçti hiç unutmam bu anımı. Hatasız olmaya çalışmak, mükemmel olmaya çalışmak aslında kendimize stres sebebi oluşturuyor
Bu yazı bu anımı hatırlatıp daha fazla bilincimin açılmasını sebep oldu. Hatasız olmaya çalışmayıp ama hata tekrarı yapmamak içinde çaba harcayanlardan olabiliriz umarım…
Adsız dedi ki…
Mükemmel olmaya çalışırken hiçbir şey yapamaz hale geldikten sonra hata yapsan ne olur yapmasan ne olur... Geçmişimle yüzleştim okurken, teşekkürler...
Ayşe dedi ki…
Oysa ne kadar yoruyor, her şeyi mükemmel yapacağım demek. Bu değişebilir mi? Evet değişebilir, yeter ki iste.

Düşünmeyi sağlayan bir makale, emeklerinize sağlık 🎋