Güçlü ve Mutlu Çocuk

Nur topu gibi bir oğlumuz oldu!

Çok mutluydu Neşe ve Arif. İlk çocuklarını birkaç dakika önce, mavi kundak içinde kucaklamışlardı. Gürbüz, pembe yanaklı, kabak kafalı bir oğlandı kundaktaki... Gerçekten de nur topu bu olmalıydı. Beş yıldır bu anı özlemle beklemişlerdi.                                             

İnsanoğlu bu hayatta çok şey ister. Bunlardan biri de: “Bir çocuğu olsun” dur.

İster de; insan yetiştirmenin nasıl bir sınav olduğunu unutur. Çocuğun yanlışını görünce söylenmeye başlar

  • “Kime çekti bu çocuk? Hastanede karışmış olabilir mi?"
  • "Neden bu kadar tembellik yapıyor? Bizim ailede tembel kimse de yok!"
  • "Neden sürekli para harcıyor? Masraf makinesi mübarek...”

Oysa, o çocuğu kendisinin yetiştirdiğini unutur. Hiç aklına gelmez doğduğu andan itibaren, günbegün onu işlediği, o duvara  her gün bir tuğla koyduğu...

Bu nur topunu özellikle de Arif çok istemişti. Ebe kundakla içeri girince, sevincinden uzun süre konuşamamıştı. Soy adını devam ettirecek, sünnet düğününü yapacak, askere gönderecek bir erkek çocuğu olsun istemişti. Ve şimdi duaları kabul olmuştu...

Neşe Arif'in çok istekli olmasını doğru bulmuyor, yeni bir sınav açacağını düşünüyordu. 
Kız ya da erkek fark eder mi? Ne olursa olsun, önce evladına; 

  1. Ahlaklı olmayı, 
  2. Yalan söylememeyi, 
  3. Saygılı olmayı, 
  4. İyiyi kötüyü ayırt edebilmeyi öğretecekti.                                                                 
Nur topu Mehmet dört yaşına geldi. Ailenin tek torunu, babasının ''güçlü oğlu'', annesinin ise ''hayat sınavıydı'' Mehmet. 
Yalnız küçük bir sorun vardı. Babası Arif, nur topu ne derse, düşünmeden yerine getiriyor, anlık olarak onu mutlu etmeye çalışıyordu. Yeni çıkan ne varsa; robotlar, yap bozlar, oyuncak arabalar, su tabancaları... Her şeye sahip olmuştu Mehmet. Çocuk odasında ayak basacak yer kalmamıştı.
Misafirliğe gidince, orada da istekleri devam ediyordu Mehmet'in. ''Oğlum evde bakarız, burası evimiz değil, istediğin şeyi burada yapamayız'' dese de söz geçiremiyordu Arif.

"Hayır" kelimesi insanı geliştirir

Çocuk yetiştirirken ''hayır'' demek zordur ama insanı da geliştiren bazı "hayır"lar değil midir?

Hayatta hiç "hayır" kelimesini duymadan büyürse nasıl olur insan?

Ne kadar gerçek hayata hazırlıklı olur?

Patronu ona hiç hayır demeyecek mi? Ya da eşi?

Çocuğum gerçeğe ne kadar uyumlu?

Neşe evinin balkonunda, bu durumun nasıl düzeleceğini düşünüyordu. O sırada karşı komşusu: ''Bu çocuğa çok yüz vermişsiniz. Sonra çok canınız yanar.'' dedi. ''Ben de üç çocuk büyüttüm ama hiçbiri bu kadar şımarmadı. Ben iyi polisi oynadım, eşim de kötü polisi...''diye de ekledi. 

Neşe bunu Arif'e söylese: ''Ne yani biz çocuk yetiştirmeyi bilmiyor muyuz?'' derdi. Ve de öyle oldu. Tahmin ettiği cevabı verdi Arif. Bu cümleden sonra evde sessizlik oldu.

İnsan gerçekle ne kadar yüzleşebilir?

DTÖ der ki: “İnsanoğlu kendinden yanadır.”

Çünkü her insanda ego vardır. Kendinden yana olduğu için, komşunun uyarılarına kulak asmaz,

"Çocuğunu çok şımartıyorsun komşum” dediğinde, ona tavır alır,

Arkadaşları uyardığında da: “Kıskandıkları için eleştiriyorlar” der.

Kabul edemez insan,

Egosuna ters düştüğü için.

Haklı olmak için, kendine çok mantıklı bahaneler bulur,

Dış dünyayı suçlar, agresifleşir,

Çünkü gerçekler insanın canını yakar...

Neşe çocuğunun isteklerine zaman zaman ''hayır'' diyordu. Fakat oğlu kimden ''evet''i alacağını çok iyi biliyor, babasına daha çok yaklaşıyordu. Neşe'ye göre, anne baba olmak tutarlı davranmak demekti.
Gerçeği ona söyleyen komşusunun kapısını çalmaya karar verdi. Kırmızı kadife koltukta, kahveler yudumlandı. Konu çocuk yetiştirmeye geldi. 

''Biz imkansızlıklar içinde, dokuz kardeş büyüdük ama mutlu çocuktuk. Annemiz babamız şımartmadı bizi. Bir de adaletli davrandı. Zaten anne babamız öyle çok konuşmazdı. Konuşmasalar da ''ne demek istediklerini'' anlardık. Küçük olmamıza rağmen evde iş bölümü yapardık. Çalışırdık, söz dinlerdik. İş bitmeden oyun oynayamazdık.'' diye devam etti komşusu.
Neşe: ''Eskiler ne kadar da gerçeğe yakın yaşamışlar'' diye söylendi.

Geri dönmek için bedel gerekir...

Deneyimsel Öğretisi: Bedel ödeyen insan, seni dinleyecek kıvama gelir” der.

Çocuğuma bedel ödetmekte yetersiz kaldıysam,

Tuğlaları rastgele atıp duvar oluşturamadıysam,

Nafile bir beklenti içine girerim çocuktan.

Ve sonra isterim ki…

Bana yardım etsin, 

Sözümü dinlesin,

Dedesinin elinden tutsun çok yorulduğunda…

Peki, bu mümkün olabilir mi birdenbire?

Oysa ne çok yol almışım yanlış yönde, 

Şimdi ufak ufak bedellerle,

Geri dönmek için, bir o kadar da yol gelmeliyim.

Neşe komşusunun samimi sohbetine bayılmıştı. ''Deneyim Transferi ne kadar önemliymiş''  şimdi anladı. Taşlar yerine oturuyordu. İnsan duyduklarını uygulayabilmeliydi ayrıca. ''Ben Arif'i değiştiremem ama yapıp ettiklerimi değiştirebilirim'' dedi içinden.

Birileri bu yollardan geçmiş...

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: “Deneme ve yanılma, deneyim transferi yap!”

İyi çocuk yetiştirenler nasıl yapmış?

Mutlu olamayanlar, nasıl dağılmış? Sor istersen...

Geri dönüş yolunda, amacın  insan yetişmek olursa,

Hedefin kendi çocuğunu iyi yetiştirmek olur.

Onun da bedel ödemesi için çabalarsan, 

  • Yorulmasına, 
  • Kırılmasına, 
  • Üzülmesine izin verirsen,
  • “Çocuğumu nasıl toparlarım?” Sorusuyla yüzleşirsen,

İşte o zaman, çocuğunun mutlu ve başarılı olmasına şahitlik edebilirsin.



İlişkilerde Ustalık Hakkında

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Her anne babanın okuması dileğiyle, iyi yapcaz derken nasıl da yanlış yapabiliyoruz..
ÇOk teşekkürler
GNS dedi ki…
“Bedel ödeyen insan, seni dinleyecek kıvama gelir”

Ne güzel söylemiş.
Ellerinize sağlık
Adsız dedi ki…
Çok anlamlı bir yazı. Yüreğinize sağlık
Adsız dedi ki…
Çocuğa bedel ödetebilmek şimdiki ailelerin en zorlandığı konu.
Adsız dedi ki…
Elinize sağlık çocuğumuza bedel ödetmek ne kadar kıymetli
Adsız dedi ki…


"Oysa ne çok yol almışım yanlış yönde." Ne kadar can yakıcı bir gerçek. Çok şükür ki bizim hatalarımızdan büyük affı olan Yaratıcımız var. Elinize, yüreğinize sağlık.
Adsız dedi ki…
Çok ihtiyaç duyulan bir konu ve yazdıklarınız bir reçete misali olmuş teşekkürler.