Böyle zamanlar zordu, yine de tüm gücünü toplayıp başını kaldırıp baktı. Gözlerine
inanamıyordu. Kadın mutfakta hıçkırıklara boğularak ağlıyordu. Elleriyle göz yaşlarını siliyor, sonra yeniden nefesini tutup kendini
bırakıyordu. Saatlerdir bu haldeydi. Bir insan nasıl böyle bir hale
düşebilirdi. Hakikaten anlamıyordu. Kadın çok çaresiz görünüyordu, oysa hayatta
çaresiz olan yoktu.
Ne içindi bu kadar göz
yaşı, bu derin ümitsizlik? Ne için bu kadar karamsarlığa kapılmıştı? Şu hayatta
her problemin bir çözümü varken bir
tek onun derdinin mi dermanı yoktu? “Üzülme” demeyi, sırtını sıvazlamayı, belki
de sarılmayı ne çok isterdi şimdi. “Derdin ne senin, kim üzdü seni bu kadar?”
diyebilmeyi…
Bizler yaşamın içinde birçok engellerle karşılaşırız. Karşımıza çıkan zorluklar karşısında:
- Bazen pes ederiz,
- Bazen geçiştiririz,
- Bazen ise çözüm ararız.
Kadının neden bu kadar yersiz gözyaşlarına boğulduğunu biliyordu. O yüzden de anlam veremiyordu. Ayağa kalkmalı, çabucak kendini toparlayıp bir çözüm aramalıydı. Ama kadının hiç niyeti yoktu. Uzun uzun baktı kadına. Keşke ona gerçeği anlatabilseydi. “Üretmeyen insan tüketir. Tüketimde olan insan güçsüzleşir. O nedenle kalk ayağa! Yapabileceğin çok şey var, yeter ki bir çözüm ara.” diye anlatmayı çok isterdi. Ama nasıl anlatsın? O sadece saksıda ki domates fidesiydi.
Yaşamımızda tüketimlerimiz fazla ise, üretimlerimiz azalır. Çok fazla uyuduğumuzda, ürettiğimiz zaman dilimimiz azalır. Böylece insan:
- Çalışamaz, üretimde olamaz, böylece hantallaşır,
- Küçük şeyler onu tatmin etmez,
- Bedel ödemek istemez, beklentisi çevresinden olur,
- Tüketimlerini arttırarak mutlu olacağını zanneder fakat yanılır.
Geçmişinden deneyim transferi yapan, bugününe şükreder.
İnsanın hayatında inişler de olur, çıkışlar da...
Bazen imkanlar çok da olur, az da...
Geçmiş çok özleniyorsa, bugüne şükür azdır.
Hangi kedi: “Geçen yaz daha çok yemek buldum, bu sene az...” diye ağlar?
Hangi çiçek: “Geçen yaz çok su vardı, bu sene az...” diye küser?
Ne koyun ota darılır, ne ot toprağa laf söyler.
Bir şey bugün azsa, bil ki yarın çoktur.
Azın bereketi vardır
Bu hayatta her şey zıttıyla vardır. Nasıl ki her zorlukla beraber bir kolaylık vardır, her azlıkla beraber bir "çok" vardır. Ya da her çoklukla beraber bir “az” vardır.Oysa miktar değil temastır önemli olan.
Temiz üç yüz, kıymetlidir kirli üç binden.
Üç yüze hürmettir, üç bini eğdiren.
İnsan o üç bine bakar, kirine bakmadan.
Üç yüze yüz çevirir, azın bereketini anlamayan.
İmkan azdır, huzur çok.
Seven azdır, sevgi çok…
İnsan sayıya bakınca, hep çok olsun ister. Ama çok olsun isteyince çok olmaz. Azın kıymetini bilendir “çok”u çok yapan.
Temiz üç yüz, kıymetlidir kirli üç binden.
Üç yüze hürmettir, üç bini eğdiren.
İnsan o üç bine bakar, kirine bakmadan.
Üç yüze yüz çevirir, azın bereketini anlamayan.
İmkan azdır, huzur çok.
Seven azdır, sevgi çok…
İnsan sayıya bakınca, hep çok olsun ister. Ama çok olsun isteyince çok olmaz. Azın kıymetini bilendir “çok”u çok yapan.
- Çok su içen mi çok fayda görür? Yoksa ihtiyacı kadarını içen mi?
- Çok yiyen mi çok sağlıklı olur? Yeteri kadar yiyen mi?
- Çok gülen mi çok mutludur? Yoksa tebessümü olan mı?
- Çok seven mi daha çok sevilir? Yoksa denge de kalan mı?
- Çok konuşan mı dinlenir? Yoksa az ama etkili konuşan mı?
Yetinmeyi bilmek…
Şu dünyada neyi elde ederse, doyacağını zanneder insan. Bugün sahip olduğuyla yetinmez. Yarın bir fazlasını ister, sonra daha fazlası, daha fazlası… Bu böyle devam eder.Yanına hep onunkinden fazlasına sahip olanlar gelir, kıyası değişir, oyunu büyür. İnsan kendi oyununun sonunu, kendi hazırlar. Doymak bilmez, gittikçe daha fazlasını ister.
Ne doyurur insanı?
Keşke anlasa insan, bir dilim domates de bir öğündür, bir dilim ekmek de...Bilincini kapattıktan sonra et yesen ne olur, yemesen ne olur?
Bir halı da yeter üzerinde oturmaya, bir kilim de...
Evde huzurun olmadıktan sonra, ipek halın olsa ne olur, olmasa ne olur?
Bir araba da taşır insanı, beş araba da…
Kalbin dar olduktan sonra, araban olsa ne yazar, olmasa ne yazar?
Mutlu ve başarılı olmak için kaç paraya, kaç ekmeğe, kaç işe ihtiyaç vardır?
Kokusuyla iletişim kuran, bol şükürlü domates
Buzdolabı bomboş diye ağlıyordu kadın ama saksıda bir fide vardı. Fide balkonu sevmiş, büyümüş, gövdesi kalınlaşmış ve üzerinde yükselmişti. Bakanların hoşuna giden, verimli bir fideydi. Üzerinde kızarmış birkaç domates vardı, taze mi taze... Kim dokunsa, mis kokusu ellere bulaşırdı. Kokusuyla iletişim kuran domates, faydasıyla da ilişki kuruyordu.Hayat düşünür insanı, etin yoksa, ekmeğin,
Ekmeğin yoksa, otun var.
Kıtlığın içinde bir bolluk var.
Deniz de balık çok,
Toprak da semizotu,
Ebegümeci…
Peki, insan ne zaman
teşekkür edecekti?
Üretmeye niyeti olmayanın, bir fideye su vermeye de gücü yoktu.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: “Bedel ödeyen hayatın içinde güçlü olur.” Üretmeyenin doğal olarak bedeli de yoktu.
Üretmeye niyeti olmayanın, bir fideye su vermeye de gücü yoktu.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: “Bedel ödeyen hayatın içinde güçlü olur.” Üretmeyenin doğal olarak bedeli de yoktu.
Kadın elleriyle yüzünü kapatmış, hıçkırarak ağlıyordu. Kıtlıkta hamle yapacak gücü azdı. Şikayeti çok, şükrü azdı. Açgözlü olanın hırsı çok, azmi azdı.
Saksıda domates,
Yanında boş saksılar vardı.
Onun da kıtlığı vardı; bazen suyu, bazen de güneşi azdı.
Yeni çiçekler açmaya gücü vardı.
Suyu az olsa bile bir dalını feda edecek bedeli vardı.
Kıtlığa karşı ümidi çok,
Sahibine karşı şükrü çoktu.
Yorumlar
Teşekkürler
Güzel bir yazı olmuş elinize sağlık...
Tekrar tekrar bunu hatırlatmanız çok güzel…
Emeklerinize sağlık.
Şükrümüzü yapacağımız tek kapı olduğunu her cümlesinde hatırlatıyor 🤲
Kaleminize kuvvet 🕊
HY
Domates dile gelince...
tesekkurler...