Bir İnsan Ebeveyn Olmayı Tavuktan Öğrenebilir mi?

Ütüyü kim yapacak? 

İnsan çocuklarını iyi yetiştirmek ister...

Onların mutlu ve başarılı olmasını ister...

Prenses kızı en güzel gelin olsun,  elini sıcak sudan soğuk suya sokmasın ister...

Prens oğlu en yakışıklı damat olsun, evlendiği kız, oğlunun bir dediğini iki etmesin ister...

İyi de bu durumda bulaşıkları kim yıkayacak? Ütüyü kim yapacak? Çöpleri kim atacak?

Çocuklarımız mutlu olsunlar diye her türlü imkanı sağlamaya çalışırız. Bazen bir de bakarız ki yirmi, otuz yaşına gelmiş evladımız “ne yapacağım” diye birilerine soruyor.

“Ben şimdi ne yiyeceğim, ne giyeceğim, ne iş yapayım, kiminle evleneyim?”

“Bana ev alsaydın o kız beni beğenirdi” diyor. “Beni pahalı üniversitelerde okutsaydın o zengin çocuk benimle evlenirdi” diyor.

“Beni siz böyle yetiştirdiniz. Bana daha iyi şartlar sağlasaydınız ben çok başarılı olurdum” diyor.

Bir de bakmışız daha işe başlamadan: “O iş yeri uzak bana, araba alırsanız çalışırım” diyen evlatlara sahip olmuşuz. Bunun gibi daha akla hayale sığmayacak istekler olabiliyor.

Aslında çıtayı yükselten benim. Her isteğini hemen yerine getirmişim. Peki bunun ne kadar farkındayım?

Bir insanı büyütmek mi, yoksa insanı yetiştirmek mi kıymetli?

Kararlarını kendi veren,

İhtiyaçlarını karşılayabilen,

Kendi bedelini ödeyebilen,

Kendisine ve çevresine faydalı olan, mutlu ve başarılı bireyleri nasıl yetiştirebiliriz?

Var mı bunun bir yolu? Olmaz olur mu? Milyonlarca yolu var. Bu kocaman dünyayı, farklı farklı yöntemlere sahip ebeveynlerin çocukları yönetti. Dolayısıyla beğenmediğim yöntemlerin mimari da aslında “insan.”

İnsan öğrenebilen bir canlıdır. Çevresindeki insanlardan, daha önce deneyimlemiş olanlardan, doğadan, canlılardan, öğrenebiliyor. Bugünün teknolojisinin yaptığı çoğu şey doğadan modelliyor. Kuşa bakıyor uçak yapıyor, ördeğe bakıyor gemi yapıyor. İnsanın Mars’a keşif görevi için gönderdiği makina, aslında örümceğe benzer. Denizaltıda bir balinaya...

İnsanın yapıp ettiği her şey de doğadan esinlenme var.

Doğaya bakıp bu kadar çok şey yapabiliyorsam, o halde çocuklarımı yetiştirirken de bakabilmeliyim.

Bir insan tavuğa bakıp insan yetiştirmek için deneyim transferi yapabilir mi?

Bir tavuk vardı, rengi beyaz, kanatları güçlü ve sağlıklı ayrıca çok da iyi anneydi. Anneliğinin kalitesi, daha önce yetiştirdiği civcivlerden belliydi. Civcivlerini kaybetmeden, tam kadro büyütürdü yavrularını. Oysa doğada, bir sürü tehlike var civcivler için. Bu tehlikelere karşı, anne tavuğun, gözünü dört açması gerekir. Yoksa ya civcivleri gelincik kapar, ya kuş kapar ya da kedi kapar.  Civcivleri bir su birikintisine düşebilirdi, oradan çıksalar bile yavrular ıslanır, üşütür ve hasta olabilirdi. Ama onları iyi korurdu...

Civcivlerin sağlıklı büyümesi için anne tavuk çok önemli. Anne tavuk belli bir süre yatacak o yumurtaların üzerinde, bu iş öyle kolay değil.

Sadece yemek ve su içmek için kalkacak ve yumurtalar soğumadan yerine geri dönecek. Çünkü yumurtalar soğursa, yumurtanın içindeki civciv ölebilir. Yumurtanın her birini evire çevire aynı sıcaklıkta tutulmalı, tam olarak üzerine oturmalı.

Normalde on bir, on üç yumurta koyarken, iyi bir anaç tavuğun altına yirmi bir yumurta koyabilirsin. Hepsi de sağlıklı bir şekilde yumurtadan çıkıyordu. Anaç tavuk, yavruları kendi kendine yetecek duruma gelinceye kadar, onların yanında olur. Yemez yedirir, canını tehlikeye atar ve onları büyütür.

Bir kaç ay sonra civcivler kümesin yolunu öğrenir, tehlikelere karşı kendilerini koruyacak kadar güçlenir ve yiyeceklerini kendileri bulabilir hale gelir.

Sonra ne mi olur?

Anne tavuk yavaş yavaş yavrulardan uzaklaşır, onlara artık seslenmez. Hatta hiç ses çıkarmaz. Neden? Onlar duyup yanına gelmesin diye.

Sabahları kümesin kapısı açılır açılmaz uzaklaşır civcivlerden. Bir yerlere saklanır ve uzaktan gözler civcivlerini. Kendisini bulanları ise gagalar uzaklaşsınlar, kendi yollarını bulsunlar diye. Özgürleştirir onları. Bir süre sonra bakar ki yeni güçlü tavuklar, horozlar olmuşlar. Kendi yollarını bulan, yaşaması gereken süreyi yaşayan tavuklar ve horozlar...

 

Oysa insan çocuğuna, “benim sevdiğim işi yap, benim beğendiğim eşi seç” diyebiliyor ve çocuğunun yakasına yapışıyor. Çocuğunun kararlarını kendisi almak istiyor. O zamanda bu sadece evladını büyütmek oluyor, yetiştirmek olmuyor.

 

İşte bizim tavuk böyle bir anaç tavuk, bu tavuğun altına ördek yumurtası koyarlar.

Ördek yavruları çok narindir, kolay kolay büyümez. Bir ördeğin yumurtasından on tane yavru çıksa, iki yavruyu zor büyütür. Genellikle de çok özenli değildir ördekler, yavru büyütme konusunda. Eğer ördek beslemek istiyorsanız, onları büyütecek daha iyi bir anne bulmalısınız. Ördek eti lezzetlidir pek bilinmese de, bilenler için kıymetlidir. Hele de dereye yakın evleri olanlar için daha kıymetlidir. Çünkü ördek beslemek masrafsız olur. Ördekler sabah çıkar, dereye gider, akşam geri gelirler. Tüm besinini, ihtiyaçlarını, dereden sağlandığı için de sahibine çok faydalıdır, yük olmaz. 

Şimdi gelelim asıl hikayeye...

Anaç tavuğun altına ördek yumurtalarını koydular. Ördekler, sağlıklı bir şekilde yumurtadan çıktılar. Anaç tavuk hiç yadırgamadı yavruları, ördek diye...

“Aa buda ne bana hiç benzemiyor” demedi.

İlk bir iki hafta bahçede, orada burada, yavrular palazlanıncaya kadar besledi onları.

Sonra yavrular biraz büyüyünce, derenin yolunu öğreniyorlar. Orada  dere olduğunu biliyorlar bir şekilde. Oraya gitmek istiyorlar çünkü onların hayatları suda geçiyor. Tavukta biliyor onlar farklı ve ihtiyaçları da farklı. Onların suya ihtiyacı var. Yüzmeye ihtiyaçları var.

Anaç tavuk yavrularından hiç ayrılmamıştı bugüne kadar...

Onların dereye gitmeye çalıştıklarını görünce,  dikkatlice yolun diğer tarafına geçirdi onları. Onları sürekli kollayarak derenin kenarına götürdü. Akıntısı olmayan yerlerde, onların yüzmesini sağladı. Bir süre kendi de kenarda bulduğu böcekleri yakaladı ve sırasıyla besledi. Yavrular kendi başlarına kalmayı öğreninceye kadar her gün böyle geçti.

Dere kenarında bir yukarı bir aşağı gidip geldiler bir kaç ay. Yavrular büyüdükçe biraz daha geniş alanlarda yüzmelerine izin vererek tamamladı görevini. Bir süre sonra kendi kendilerine dereye gittiklerini, kendilerini koruya bilecek kadar büyüdüklerini görünce artık bıraktı ördeklerin peşini. Çünkü yeni yavrular yetiştirmeliydi.

 

Biz insanlar çocuklarımızın, eşlerimizin, arkadaşlarımızın kısaca hayatımıza girenlerin farklılıklarına görebiliyor muyuz?

“Bu biraz eğlenmeyi sever.”

“Bu da biraz asık suratlı ama planlıdır odası tertemizdir.”

“Bu biraz güler yüzlü ama herkese söz verir, kafası karışıktır.”

“Buna da önceden söylemelisin ani işlerden hiç hoşlanmaz.”

“Aman sakın arkadaşının annesine kaybettiğini söylemeyelim yoksa günlerce ağlar.”

“Nasıl yani? Tek başına mı bademciklerini aldırmaya gitmiş?”

“Şaşıyorum bu çocuklarıma, oysa hepsini biz yetiştirdik. Birini yerinden kaldıramazsın, öbürünü de eve sokamazsın.”

Bu liste uzar gider.

Her birimizin farklı farklı halleri, davranışları, karar verme mekanizmaları var. Herkes benim gibi olacak, benim gibi yürüyecek, benim gibi konuşacak, benim gibi giyinecek dersek, kendi kendimizi cezalandırmış olmaz mıyız?

Farklılıklarım değil mi beni zenginleştiren? Onlar değil mi bizi geliştiren, güçlendiren, hayatımıza renk katan. Karşıma çıkan benden farklı olunca aşırılaşmıyor yaptıklarım. Biraz o çekiyor, biraz ben dengeye geliyoruz birlikte. Tabi ki insan yol göstermeli çocuklarına. Doğruyu yanlışı, güzeli çirkini öğretmeli ama dominantlık yaparak da onun sahnesinde yaşamaya çalışmamalı...

Çocuğunun ödevini, annesi babası yapmamalı...

Okul da söyleyeceği şiiri, çocuğundan önce öğrenmemeli...

“Öyle durma, öyle konuşma, şununla arkadaşlık yap, bu arkadaşına böyle davran, öbürüne böyle…”

Yoksa o ördek yavrusunun yakında suya girecek cesareti kalmayacak... Belki kendisini tavuk zannederek ve bir ömür boyu tavuk gibi yaşayacak...

“Ama onun iyi olmasını istemiştim.”

“Ben onun iyiliği için söyledim.”

“Saçımı süpürge ettim, ömrümü verdim.”

Aslında bunlara gerek yoktu sadece onun suya ihtiyacı vardı.   

O anaç tavuğun yerinde ben olsaydım, hiç suya girmeden, hiç yüzme bilmeden, hatta su çok zarar verse bile onların buna ihtiyacı olduğunu anlar mıydım? Onları dereye götürüp, suyun onları götürüp götürmeyeceğini bilmesem de yüzdürmeye cesaret edebilir miydim?

Farklılıklarını görsek bile kabul edebiliyor muyuz?

Farklılıkları kabul etmek, onların oldukları gibi olmalarına, davranışlarına, kararlarına yargılamadan izin verebilmek...

Tüm bunlar hem kendimizi, hem karşımızdakini zenginleştirir ve güçlendirir.

Etrafımıza şöyle bir bakınca, hayatımızda olanlar “kim kimdir” ve  kimin neye ihtiyacı var?

Mutlu başarılı çocuklarımız olsun istiyoruz, o zaman onları iyi tanımalıyız.

Yorumlar

Melike İşbilir dedi ki…
İnsan yeter ki öğrenmek istesin... Düşünmeye sevk eden bir yazı olmuş. Teşekkürler...
FÜSUN dedi ki…
Farklılıkların bir zenginlik olduğunu anlamak hayatımıza çok büyük bir konfor katıyor. Anne Babalar olarak bizler buna nasıl doğru tepkiler verebiliriz üzerine güzel bir yazı olmuş.
Adsız dedi ki…
Çok güzel ve ilham verici bir yazı olmuş. Elinize sağlık
GNS dedi ki…
Keşke tavukta görüp hayran kaldığımızı uygulayabilsek.
Keşke öğrenebilsek.
Çok keyifli bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık
Ayfer dedi ki…
Çok güzel bir yazı olmuş. Ellerinize sağlık. İnsan yetiştirmenin büyütmek olmadığını anlatan ince detaylar.....
Zeliha d dedi ki…
Çok güzel ve düşündürücü bir yazı. Çocuklarımızı yetiştirirken her yerden deneyim alıyor olmamız lazım zamanın geri dönüşü yok. Küçüklüklerinde öğrettiğimiz beceriler ve özgüven onlara hayatı boyunca destek olacak.
Adsız dedi ki…
Aslında doğaya bakıp çok şey yapabiliriz. Öğretici bir yazı olmuş. Teşekkürler
Adsız dedi ki…
Deneyim transferini bir tavuktan da yapabiliriz. Anneliği bir kediden bir kuştan da öğrenebiliriz.
bubenimdunyam dedi ki…
Çok güzel bir yazı olmuş… bir insanın büyüme ve gelişmesi üzerine düşündüren eğitici bir yazı
bubenimdunyam dedi ki…
Bir insanın büyüme ve gelişme serüvenini düşündüren öğretici bir yazı olmuş kaleminize sağlık
Adsız dedi ki…
Elinize sağlık çok anlamlı bir yazı olmuş…
Adsız dedi ki…
💐elinize sağlık
Adsız dedi ki…
Çok güzel bir yazı olmuş,
Herkes üstüne düşeni yapabilse,hayat çok daha guzel olacak.
Teşekkürler
HY