DERİNDEKİ SIR…
Gül buralara gelmeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki her şey çok değişmişti. Zaman nasıl da geçiyordu doludizgin, görünmez bir atlı gibi… Bir yandan bahçeyi gezerlerken bir yandan da konuşuyorlardı. Annesi, “Öyle yüzeyden bakma, en derine bak, en derini algıla; onların arkasında neler var, ne emekler ve sabır var ve sana neler anlatıyor. Derini dinlersen duyarsın, derine bakarsan görürsün.” diyordu. Oldu olası çok severdi annesi toprağı, bahçeyi, çiçekleri ve o yüzden de kızının adını Gül koymuştu.
Gül, “Derin mi… Derini algılamak mı, nedir ki o?” dedi annesine. Bir yandan da yıllardır gelmediği bahçedeki çiçeklere bakıyordu “Ne kadar güzeller ya…” diye düşünüyordu, sarısına yeşiline, kırmızısına bakarken etraftaki çiçeklerin. “Kim boyamış ki bunları bu kadar güzel. Rengi ayrı güzel, kokusu ayrı, yaprakları ayrı ayrı şekillerde. Bakmaya doyamıyorum ve hiçbiri birbirine benzemiyor. Ahh, ne güzeller!.. Güller, ortancalar, papatyalar, laleler, nergisler… Oysa, ben bunların resmini bile yapamıyorum.” diye düşündü.
İnsanoğlu nasıl da küçümsüyordu yaratılan her şeyi. Nasıl da basit bakıyordu her şeye. Aynısını yapabileceğini sanıyordu taklidini bile yapamazken… Çünkü insan bir konuda ne kadar cahilse o kadar basit görüyordu o şeydeki inceliği. Basite alıp küçümsemeye başlıyordu. “Ben de yaparım ne olacak ki ne var ki bunda!” diye başlardı cümleye her yapamayan ve yapılmış olanı küçümseyen insan. Asıl işin içine girince anlardı oradaki zorluğu ve o şeyin arkasındaki milyonlarca organizasyonu, hareketi, çabayı. Görünmeyen milyarlarca ihtimali ve farklı detayı. İş yapmaya gelince ne zor olduğunu görüp yüzleşiyordu oradaki emek ve zorlukla. O zaman anlıyordu, işte sürekli gördüğü için sıradanlaşan yaratılışın nasıl büyük bir mucize olduğunu.
Yani yaprağın içindeki damarlar da çiçeğin renginin boyası da ömrü boyunca uğraşsa da yapamayacağı şeylerdi insanın. Basite almamalıydı yaratılanı. Aynısını yapamazken yapılanı küçümsememekti önemli olan ve daha derine, daha derine bakmaktı asıl mesele. Görünenin arkasındaki görünmeyen hakikate yönelmekti. O zaman anlardı ancak arkadaki sırrı. Çiçeğe bak, kuşa bak, yaprağa bak. Ama en derine bak; arkasındakini gör. Derini, en derini gör. Çiçeğin arkasındakini, yaprağın arkasındakini, birbirine karışmayan tatlı ve tuzlu suyun arkasındakini, minicik bir parmak izindeki mikro desenin yaşayan ve ölmüş hiç kimsede aynı olmayışının, su molekülleri ve kar tanelerinin arkasındakini gör… Asıl orayı görebilmek mesele. Oralar neler anlatıyor sana, oralarda saklı gerçek.
Gül, bahçede derin düşüncelerle ilerlerken annesinin sesiyle irkildi, “Derine bakabildin mi güzel kızım?”
“Nasıl en derini görür insan? Algısını nasıl derinleştir, idrakını nasıl arttır ki?” dedi. Annesi tatlı tatlı gülümseyip devam etti, “Bir çiçeğe baktığında ne güzel çiçek demek yerine, bunu böyle güzel var eden var, bu çiçek kendi kendine güzel olmadı diye düşünerek… Ya da en ihtiyacın olduğu anda en ihtiyacın olan kişi yanına gelince iyi ki geldin değil de seni bana gönderen var diyebilmek. Görünenin arkasındaki görünmeyeni düşünerek, yüksek bir bilinçle derine en derine bakarak, algını derinleştirerek… Gözdeki, kulaktaki, kalpteki perdeyi kaldırarak...
Hayatın ve ilişkilerin üzerimize geçirdiği perdeler, hakikati nasıl da perdeler... Yırt o perdeleri ki en derini gör, güzel kızım. Yoksa olaylar rastgele oluyor sanırsın ve koskoca kainat bir resim tablosundan farksız olur senin için. Bakarsın ve geçersin, gene bakarsın ve gene geçersin hakikatini anlamadan bir ömür… Oysa, neler anlatıyorlar derindeki sırlar görebilenlere. O yüzden algını derinleştir… Sadece yaratılan canlı cansız şeylerde değil olaylar, insanlar ve ilişkilerde de görünenin arkasındaki görünmeyeni anlamaya çalış. Çünkü çözüm oradadır, sırlar oradadır, gerçek oradadır. Anlamadığın şeyi oraya bakınca anlarsın.”
Gül, derin düşüncelerle derine bakmaya niyet etti. Ne doğru söylüyordu annesi. Kim bilir ne vardı derinlerde, neler gizliydi. Bakmayan göremez, dinlemeyen duyamaz, düşünmeyen bulamazdı…
Sır derinde saklıydı, olayların, insanların, ilişkilerin ve yaratılışın sırrı… O zaman oraya bakmalıydı.
Deneyimsel
Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi
tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
“Kim Kimdir”,”
İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” seminerleriyle
mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara problemlerini çözmeleri ve
hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
"Hayatta
hiçbir zaman keşfedilemeyecek tek bir şey vardır; Daha iyisi…"
Yahya Hamurcu
Yorumlar
Gören insanın tepkileri de farklı oluyor🍃
Hayat bir yolculuk...
Ne kadar öğrenmeye çalışsak da cahili oldugumuz yapamadığımız şeyler yapabildiklerinizden çok olacak...
Hayat bir yolculuk...
İnsan bazı seyleri yapamaz...
Kimine kolay gelen kimine zor kimine zor gelen kimine kolaydır...
Belki de insan küçümser, belki kibreder belki de zanneder belki de başka nedenleri vardır bilinmez...
Her insanın farklı farklı öyküleri ve sınavları var...
Sınavlarını anlayıp çözmeyi dileyenlerdeniz.
Öğrenebilen olmamızı destekleyen yazınız için teşekkürler
Kaleminize saglik
Çok derin...
Kaleminize sağlık