ATIK YÖNETİMİ
Sıcak bir gündü,
işler her zamanki gibi yoğundu. “Soğuk
suları nereye koymuştun Salih?” diye seslendi Ahmet alnındaki teri silerek.
Oğlu koşa koşa henüz ısınmamış olan şişelerden birini getirdi. Birkaç yudum
aldıktan sonra cebindeki paraları çıkardı. Saydıktan sonra sonuçtan pek memnun
olmamış gibi yüzünü ekşitti. “Çok
çalışmamız lazım oğlum, hadi oyalanma da gidelim.” dedi.
Babasının yükünün
ağır olduğunun farkındaydı Salih. Sekiz kardeş hem okuyor hem de babalarına
yadım ediyorlardı. Köy ortamına göre gelirleri fena değildi ama yine de
zorlanıyorlardı. Ahmet hayvancılıkla uğraşıyor zaman zaman da bağ bahçe
işlerine bakıyordu. Genellikle hayvancılık işlerinde küçük oğlu Mehmet ona
yardıma geliyordu. Bugün rahatsız olduğu için Salih babasına destek olmaya
gelmişti. Hayvancılığı pek bilmez, genelde bahçe işlerinde annesine yardım
ederdi.
Bugün kesimhanede
uzun zaman geçireceklerdi. Ona göre giyindiler, lazım olacak eşyaları yanlarına
aldılar. Hayvanlardan bazıları kesim için sıraya girdi. Derisi yüzülen
hayvanların iç organları temizleniyor sonra doğramaya gidiyordu. Salih en çok
bu taşıma işlerinde destek olacaktı. Bulduğu ilk el arabası ve büyük torbayla
işe koyuldu. Çıkan derileri kesimhanenin köşesine doğru taşıdı. Onlar
tamamlandıktan sonra başka bir köşeye iç organları götürdü. Özenle serdiği
torbaların üzerine yerleştirdi. Öğlen olmuştu, baba oğul sabahtan beri
kesimhanede idi. Dış tarafa ufak bir çadır kurmuştu babası. Biraz güneşten
korunmaları ve rahat yemek yiyebilmeleri için. Salih;
“Babacığım,
ayırmış olduğum derileri ve iç organları ne zaman almaya gelecekler?” diye sordu.
“Kimler
yavrum?” dedi
Ahmet şaşkınlıkla.
“Sahipleri…” dedi Salih biraz çekinerek.
“Hangi sahipleri? Onları gömeceğiz veya bir
yere atacağız…”
dedi.
Salih şaşkınlığını
gizleyemedi: “Ama babacığım hayvanın
derisi çok kıymetli değil mi? İç organlarını tüketmek faydalı değil mi? Neden
bunları çöpe atıyoruz?” diye sordu.
Ahmet derin bir iç
çekerek: “Bunların hepsi eskidendi
yavrum. Şimdi hiçbirinin yüzüne bakan yok. Suni deriler var daha ucuz, herkes
onları alıyor. Bunlara ihtiyaç olsa bile kimse gelip temizlemesiyle,
taşımasıyla uğraşmak istemiyor. Çünkü eskisi gibi para kazandırmıyor.” dedi.
Salih: “Ama nasıl olur, derinin sağlamlığı gibi olur
mu? Hem bu iç organlar eskiden ne kadar önemliydi, hayvanın en kıymetli yeriydi
aslında…” dedi.
Babası daha fazla
anlatmak istemedi, biliyordu artık ne söylese kıymeti yoktu. Sessizce işinin
başına döndü. Salih kararlıydı, bunca nimeti israf etmeyecek, elinden ne
geliyorsa yapacaktı. Başladı derileri temizlemeye, teker teker taşımaya. Bir,
iki, üç derken hepsini bitirdi. İç organları da ayıkladı, temizledi, küçülttü
ve paketlere yerleştirdi. Babasına sormadan kamyonun arkasına yükledi. Öyle
güzel düzenlemişti ki arabaya fazladan ürün yüklendiği fark edilmiyordu bile.
Şehir merkezine geldiklerinde babasından izin istedi. Eski dostları olan deri
ustası Rüstem Amcanın kapısını çaldı:
“Selamın
aleyküm, müsait misin Rüstem amca? Sana çok güzel ürünler getirdim.” dedi. Rüstem amca yerinden
doğruldu:
“Ooo Salih evladım hoş geldin. Nedir bunlar?” dedi Rüstem amca.
“Bizim
hayvanlardan çıktı bugün. Ben iyice temizledim pakladım. İstersen bir bak,
belki bir şeyler yapmayı düşünürsün.”
dedi.
“Bilmiyorum
ki evladım uzun zamandır yapmadım. Ne benim gidip deri alacak gücüm var ne
insanlar getiriyor. Dükkanı da kapatalı çok oldu.” dedi.
“Derileri
temizleyip, tuzlayıp biz getiririz sen yaparım dersen.” dedi.
Rüstem ilerlemiş
yaşına rağmen heyecanlanmıştı. Hiç gerçek deri ile uğraşmak sahtesi ile bir
olur muydu? Belli etmese de içi kıpır kıpır oldu.
Salih, “Rüstem Amca sen bunları al, sonra yapıp
sattığın çantaların karından da bize pay verirsin.” Dedi. Anlaştılar!
Salih hazırladığı
sakatatları da kasaba bıraktı. Babası şaşkınlıkla oğlunu izliyor, müdahale
etmiyordu. Onca işinin arasında onlarla uğraşmayı hiç düşünmemişti ama eve ellerinde
parayla dönmek çok hoşuna gitmişti. Şimdilik çok büyük bir iş gibi gözükmese de
Salih sistemi oturtabilirse dişe dokunur bir kazanç elde etmeyi planlıyordu.
Çünkü daha koyunun yünleri, gübresi vardı. Onlara el atmaya fırsat bulamamıştı.
İnsanın ticarette başarılı olabilmesinin sırlarında biri de elinde kalan atığı ne kadar iyi kullanabildiği
ile de ilgilidir. İnsan bazen bitkilerin kabuklarını, çekirdeklerini
değerlendirmeyi unutur, yalnızca bitkinin kendisiyle ilgilenir. Hayvanın etiyle
ilgilenirken geri kalan kısımlarını gözden kaçırabilir. Halbuki elindeki
malzemeyi değerlendirebilirse gerçek bir kâr elde edebilir. Çünkü dünyada her
yaratılan aslında tümüyle dönüşüme uygun yaratılmıştır. İnsan bunu ancak az
diye kibirlenmediğinde görebilir.
Bereket fark edemediğimiz küçük
detaylarda gizlidir, yakalayabilirsek… O detaylardan biri de atık olanı
değerlendirmektir.
Deneyimsel
Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi
tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
“Kim Kimdir”,”
İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” seminerleriyle
mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara problemlerini çözmeleri ve
hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
"Hayatta
hiçbir zaman keşfedilemeyecek tek bir şey vardır; Daha iyisi…"
Yahya Hamurcu
Yorumlar
2×2=4 etmiyor o yüzden...
Ellerinizi sağlık
İnsan bir durup düşünüyor acaba kendi hayatımda hangi atıkları değerlendirmem gerekiyor…
Zıttı da geçerli
Okuyunca benim bile içim kıpır kıpır oldu. Insanın herşeyi üretime çevirmesi o kadar keyif veriyor ki bana🥰
Teşekkürler Sevgili Yazar, emeklerinize sağlık. 🌷
Üretikçe insanın üretesi geliyor 🙏🏼 her şey insanın lehine
Ellerinize sağlık çok güzel bir yazı olmuş🌸
🌹🌷🌹🌷🌹🌷