Öfke Gelir Göz Kararır

Deneyimsel Tasarım Öğretisi


 Öfke Gelir Göz Kararır

Hızla valizini alıp eline geçen eşyaları valize doldurmaya başladı. Bundan birkaç saat öncesiydi… Güzel bir pazar sabahıydı, tertemiz mis gibi bir hava vardı. Sabah yürüyüşünü yapıp gelmişti. Kahvaltı masasını kurmuş, güzelce eşiyle mutlu mesut kahvaltı yapacaktı, yaptı da… Yani başlangıcı öyleydi en azından. Kahvaltının sonlarına doğru tartışmaya başlamışlardı.

Perihan iki yıl önce evlenmişti. Eşiyle tanışmış, çok kısa sürede kararını vermişti. Eşiyle birbirlerini tanımaları zaman almıştı haliyle. Evliliğin ilk zamanları her şeyi oturtma dönemiydi, haliyle tartışmaları oluyordu. En azından Perihan böyle düşünüp kendini rahatlatıyordu ilk başlarda. Çünkü sürekli bir tartışma, sürekli kendini anlatma çabası, “Ben böyle biriyim.” ya da “Böyle biri değilim.” demelerinin sebebi bu diye düşünmek ona iyi geliyordu.

Hep tartışıyorlardı ama bu sabahki başkaydı. Evlendiklerinden beri kira yükü eşine sıkıntı olmuştu. Ev sahibi de “Oğlum evlenecek evi boşaltın.” deyince ev almak mecburi oldu. Perihan da kendi evinde oturmayı istiyordu zaten. İki yıldır bunun için gizlice altın biriktiriyordu. Düğünde takılanları üstüne ekleyince ‘’Neden olmasın?’’ diye düşündü. Ufak ufak ilanlara bakmaya başlamıştı.

Sabahki tartışma da tam ev konusunda konuşurken çıkmıştı. Tartıştıkları konudan bağımsız başka konulara girmişler ve Perihan’a eşi büyük bir haksızlık yapmıştı.

Süregelen bunca fikir ayrılığı Perihan’ı zorluyordu. Üstüne “Beni dinlemeyeceksen bir arada kalmamızın anlamı yok. Babanın prensesi olarak baba evine geri dönebilirsin.” sözü ona çok ağır geldi. Kalkıp eşyalarını toplamaya başlamıştı. Eşi söylediklerine pişman olmuştu olmasına ama ağzından çıkmıştı bir kere.

“Onu demek istemedim, inan ki özür dilerim. Perihan ben de çok yoruldum sürekli baba evinle kıyaslanmak çok zorlayıcı. Anlaşmak için konuşalım birbirimizi dinleyelim.” demişti demesine ama Perihan da artık ipler kopmuştu. “Nasıl olsa gidiyorum geride neyin nasıl kaldığının önemi yok.” diye düşünüyordu. Yakıp yıkıp, kırıp döküp öyle gidecekti. İçinde iki yıldır biriktirdiği her şeyi ortaya atıp öyle gidecekti. Valizini kapattığı gibi kapıdan çıktı. Eşi arkasından koşup yakaladı ama nafile Perihan’ı durdurmak kolay olmayacaktı.

Arabaya atladığı gibi soluğu babasının evinde aldı. Baba ocağı dedikleri buydu işte; başına bir hal geldiyse sığındığın, seni en iyi anlayan, en çok seven, ne yaparsan yap kabul eden kucak… Sığınacaktı o limana ve bir daha ayrılmayacaktı buradan.

Pazar sabahı kızlarını elinde bavulla beklemiyorlardı elbette anne babası. Yüzü gözü kızarmış saçı başı dağınık halde gördükleri Perihan’ın söylediklerini anlamaya çalışıyorlardı.

-          Artık yapamıyorum, çok direndim ama olmadı, çok mutsuzum ve boşanmak istiyorum.

Cümleler ağzından dökülürken gözyaşları yanaklarından süzülüyordu. Perihan anlatmaya başladığından beri susmak nedir bilmedi. Anlattı, anlattı, anlattı… Eteğindeki taşlar azalınca babasının eline tutuşturduğu bardağı fark etti. Boğazının kuruduğunu fark edip yudum yudum su içmeye başladı. Sakinleştiğini fark eden babası:

-          Ne oldu Perihan?

Bu kadar şey anlatmıştı babasına, hala ne oldu diye sorması tuhaf değil miydi?

Taa, en baştan mı başlayacaktı yani…

-          Anlaşamıyoruz…

-          Neden?

-          Her şeyimiz farklı.

-          Annenle benim de…

Bu cevabı beklemiyordu. Birden durdu gerçekten öyleydi, ilk bakışta bile hemen fark edilirdi bu.

-          Her yaptığım olay, her söylediğim yanlış… Dünyaya farklı yerden bakıyoruz.

-          Hiç mi haklı tarafı yok bu çocuğun?

-          Vardır tabi, dedi. Öylesine mi söylemişti yoksa gerçekten de böyle düşünüyor muydu?

Evliliğinin ilk aylarında tanımaya başladıkça önce cimrisin dediği kocasının aslında tutumlu olduğunu fark etmişti. Sonrasında nostaljik biri değil ama geleneklerine bir adam olduğunu fark etmişti. Düşüncelere daldığını fark eden babası sormaya devam etti;

-          Başka nerede ne yaptı?

-          Geç evlendi, aynı evde yaşamaya alışması zor oldu. Parasını paylaşmak istemedi, masraflarımız da ikiye katlanmıştı. İlla evimiz olsun, o da burası olsun diye tutturmasaydım belki bu kadar gerilmezdik…

Soruları cevapladıkça sanki eşinin haklı olduğu yerleri daha çok fark etmeye başlamıştı. Onu hiç anlamamış, yardımcı olmaya çalışmamıştı belki de.

Evet, tabi ki eşinin eksikleri vardı ama kendi de her şeyi doğru yapmamıştı belli ki. Kendi haklılığının yanına haksız olabileceğini koyunca esip gürlemesi durulmaya başlamış, sakinleşmişti.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Çok da anlatacağı bir şey kalmayınca yerinden kalktı. Elini yüzünü yıkadı saçlarını düzletti. “Ben biraz yürüyeyim, açık hava iyi gelir.” dedi.

“Bir yandan yürüyor, bir yandan söyleniyordu. Babama neler anlattım öyle, her şeyimizi ortaya döktüm. Ne kadar da ayıp ettim.” “Karı koca arasında ne olursa olsun gizli kalır.” demişti oysaki teyzesi. Şimdi nasıl bakacaktı babasının yüzüne? Hadi eşinden ayrılmayı düşünüyordu, o önemli değildi de… Gerçekten ayrılmaya karar vermiş miydi?

Babası bir ara “Sabırlı ol kızım ilk zamanlarda olur böyle, evlilik zamanla güzelleşen bir şey.” demişti. Rayına oturmaya çalışan trene benzetmişti. Hakikaten de öyleydi ilk başlarda, tartıştıkları bazı konuları halletmişlerdi. Evin temizliği, alışverişi, misafir ağırlama konularını konuşa konuşa ortak bir yere gelmişlerdi. Belki sabır gösterip daha da durumu düzeltmeye çalışmalıydı ama artık çok geçti bunun için. Herkese her şeyi ilan etmişti. Haklı olduğunu tüm dünyaya anlatma isteği azalınca haksızlıkları ortaya çıkmaya başlamıştı. Eve geri dönerken eşini gördü. Kapıda onu bekliyordu. “Perihan bir dur, konuşalım lütfen.” dedi. Perihan zaten durmak istedi ama “Ne konuşacağız ki Murat, bana babanın evine git dedin.” diyebildi.

“Çok üstüme geldin, sinirle çıktı ağzımdan, beni sürekli babanla kıyasladığında zoruma gidiyor. Ne olur beni ben olarak kabul etsen de bu evliliği devam ettirsek. Sen benimle evlenmeyi kabul ettiğinde benimle bir yaşamı kabul etmiş oldun.”

Perihan’ın gözündeki öfke perdesi kalkmıştı çoktan.

“Nasıl olacak, bizimkilere ne diyeceğim?” diye düşünmeye başlamıştı bile. Beraber eve döndüler. Perihan kırgındı ama yeniden denemeyi düşünüyordu. Sakinleşmişti olaylara farklı bakmaya başladı. Ne de olsa bir yuva kolay kurulmuyordu, hemen yıkmak da kolay olmamalıydı.

Ama ya ailesi?.. “Öfke gelir, göz kararır; öfke gider, yüz kararır.” atasözünü hatırladı. Eşyalarını almak için döndüklerinde ise annesi kızgın ve tavırlıydı.  Utandı, başını önüne eğdi. Eşinden müsaade isteyip annesiyle odaya çekildiler. Biraz zaman geçtikten sonra valiziyle kapıdan çıktı. Babasından özür dileyip eşiyle evine döndü.

Babası kapıdan çıkarken: “Birbirinizi bu kadar yıpratmayın, iki yılda bu seviyeye gelmeniz doğru değil. Biz annenle kırt yılda sizin birbirinize söylediklerinizin yarısını söylemedik.” dedi.

O günden sonra annesi eşine hep mesafeli durdu. Perihan yaptığı hatanın farkındaydı ama nasıl düzelteceğini bilemiyordu. Anlık bir sinirle hiç düşünmeden tamamen duygularına yenilmişti. Önünü arkasını düşünmeden ağzına gelen her şeyi ortaya dökmenin acısını çekiyordu. Kendisi kocasını daha kolay affetmişti, karı koca arasında olur dedikleri buydu herhalde. Ama annesinin tek kızıydı, taraf tutması normaldi.

Perihan ailesi ile eşinin arasındaki ilişkiyi nasıl tamir edecekti?

Deneyimsel Öğreti der ki: “İnsan anlık olarak karar verdiğinde duygularına göre hareket eder. O zaman da olayın fayda veya zararını düşünemez.”

Perihan da duygularına kapılıp o an için rahatlamaya çalışmıştı sadece. İçini döküp haklılığını ortaya koyma isteği olayların ilerisini düşünmesine fırsat vermemişti. Şimdi ise pişmandı ve ne yapacağını düşünüyordu.

Yakıp yıkmadan önce fark edebilseydi neler olabileceğini, şimdi ‘’Ne yapacağım?’’ diye düşünmeyecekti. Zaman her şeyin ilacı derler ya… Zamanla annesine aralarının iyi olduğunu görmesi gerekiyordu. Bunun olabilmesi için de ilişkilerine emek harcamaları ve birbirlerini anlamaya çalışmaları gerekiyordu. Belliydi çabuk celalleniyordu Perihan, insan zayıf noktasını bilince onunla başa çıkması daha kolay olurdu.

İşte, mesele tam da bu değil miydi? Zaman geçip giderken hep daha iyisini yapmaya çalışmak, zayıf yönlerimizi güçlendirmek, kendimizi geliştirmek…


Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.

“Kim Kimdir”,” İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” seminerleriyle mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir. 

"Hayatta hiçbir zaman keşfedilemeyecek tek bir şey vardır; Daha iyisi…"

Yahya Hamurcu




 

Yorumlar

Duygu Erkmen dedi ki…
Her zaman daha iyisi vardır… teşekkürler…
HRK dedi ki…
“Öfke gelir, göz kararır; öfke gider, yüz kararır.” Çok güzel bir Atasözü. İlk semineri aldığımda Deneyimsel Tasarım Öğretisi’nden “Üzgünken karar verilmez, mutluyken söz verilmez” duymuştum. Çok beğenmiştim. Teşekkürler Sevgili Yazar, emeklerinize sağlık. 🌷
HRK dedi ki…
“Öfke gelir, göz kararır; öfke gider, yüz kararır.” Çok güzel bir Atasözü. İlk semineri aldığımda Deneyimsel Tasarım Öğretisi’nden “Üzgünken karar verilmez, mutluyken söz verilmez” duymuştum. Çok beğenmiştim. Teşekkürler Sevgili Yazar, emeklerinize sağlık. 🌷
Adsız dedi ki…
Duygular aktifken karar almamak gerek. Elinize sağlık
Sibel Basılgan dedi ki…
İnsan zayıf noktasını bilince toparlamak daha kolay oluyor. Çok doğru👏👏 kaleminize sağlık teşekkürler bu güzel yazı için☺️🌻🌻🌻
Dilek dedi ki…
Sinirle ağzımızdan çıkan hiç bir sözü geri getiremiyoruz.
Hatta halkıyken haksız duruma düşüyoruz. Öfkemizi kontrol edebilmek
kendimizle önce istişare edebilmek ne kadar güzel bir yol. Kaleminize
sağlık….
Şükran dedi ki…
Öfkeyle kalkan zararla oturur demiş atalarımız, keskin sirke küpüne zarar demişler.....
Ncy Bşl dedi ki…
Duygularını yönetebilen, sığ su tepkisi vermeyen, uyum ve hoşgörüyle bilinç açıklığıyla yol alabilenlerden olmak ümidiyle
Adsız dedi ki…
Kaleminize sağlık
Ayşe Budak dedi ki…
Öfke gelir, göz kararır; öfke gider, yüz kararır. İnsanız en nihayetinde...
Büşra S.D dedi ki…
İnsan zayıf noktasını bilince başa çıkması daha kolay oluyor gerçekten, kaleminize sağlık
Havva Ağırdil dedi ki…
Öfkeyle kalkan zararla oturur.
Büşra Ç dedi ki…
"Haklı olduğunu tüm dünyaya anlatma isteği azalınca haksızlıkları ortaya çıkmaya başlamıştı..."
İnsanoğlunun haklı çıkma isteği...
Egomuzu yönetebilmek, gerçeği ustalaştırabilmek dileğiyle :)