Yeter Ki Çocuklarımız Mutlu Olsun
Yeter
ki…
Biz anne babalar,
çocuklarımız için en iyisini isteriz. Bu çok da normaldir. Çünkü onlar iyi
olursa biz de oluruz düşüncesi hepimizde vardır. “Vay be, Ahmet Bey’e bakın oğluna
nasıl bir düğün yaptı! Ayten Hanım’ın
gelinini gördünüz mü? Nasıl güzeldi…
Takısı, gelinliği muhteşemdi. Çeyizi, saçı, makyajı hepsi birbirinden güzel... Bir mobilya almış Ahmet Bey, en pahalısından; oğlunun altına araba almış,
en son çıkanından. Çeyizi, düğünü, halayı, balayı...”
Dışarıdan görenler saymakla
bitiremedi. Ne de olsa evlatlarının
mutluluğu çok önemliydi. Ahmet Bey, oğlunu en iyi okullara yazdırmıştı. Ayten Hanım
el bebek gül bebek baktı. Selim evin
paşası olmuş, üniversitede şehir dışında paşalığa devam ediyordu. Okuyorum bahanesi
ile yazları da eve gelmiyordu. Nasılsa
anne babası üniversite süreçlerini bilmiyordu. Selim de yazları arkadaşlarına
takılıyor, vaktini haylazlıkla geçiriyordu. Ayten Hanım arayıp eve çağırsa da Selim’in
arkadaş çevresi ve yaşantısı, aileyi düşünmesinin önüne geçiyordu. Uzun sürenin sonunda üniversite bitmişti.
Selim sonunda iş hayatına atılmıştı.
Babası “Oğlumuz okulunu
bitirdi, artık ona araba almasak mı?” dedi.
Ayten Hanım “Doğru
diyorsun. Bir de bir sevdiği var, yuvasını da kurarız olmaz mı? Anne babası
olarak görevimizi tamamlamış oluruz.” dedi.
Selim işe başladığı sene babası
arabasını aldı. Kız istemeye gidildi. Ahmet Bey “Efendim, Allah’ın emri
peygamberin kavliyle kızınız Zeynep’i oğlumuz Selim’e isteriz. Gençler birbirini sevmiş, aralarında
anlaşmışlar, bize de düşen onların
yuvasını kurmak." dedi. Onlara düşen onlar ne isterse yapmaktı öyle
değil mi? Bir nişan, ardından ev
hazırlıkları beyaz eşyası, perdesi, halısı
derken biter mi?
İki aile, var güçleri ile hizmette
sınır tanımadılar. Sanki iki aile evleniyordu. “Her şey çok güzel
olsun. Biz çektik onlar çekmesin.” dediler.
Zaten bu sıkıntıları kendi evlatları için çekmeyecekler de kimin için
çekeceklerdi? Bu onların da hayatıyla ilgiliydi aynı zamanda değil mi? Oysa...
Deneyimsel Tasarım Öğretisi
der ki, ‘’İnsan kendi emekleriyle yaşantısını dizayn eder. ‘’
Emeğini vermediği hiçbir süreçten
tat alamaz insan.
Selim ve Zeynep okumuşlardı.
“Onlar ne bilsin ev dizmeyi çeyiz almayı.” dedi aileleri. Derken düğün
zamanı geldi. Selim ve Zeynep “Biz düğün
yapmak istemiyoruz, o parayla dünya turu yapmak istiyoruz.” deseler de ailelerin
isteği daha baskın çıktı. En pahalı düğün salonu tutuldu, en güzel gelinlik ve takılar, çeşit çeşit yemekler ile devasa bir düğün yapıldı.
Halayı, takısı, yemeğiyle âdeta dillere
destan bir düğün olmuştu. Aile büyükleri görevini tamamlamıştı.
Sıra geldi Selim ve
Zeynep’e… Bu hayatı nasıl yaşayacaklardı?
İşin aslını kimse
bilmiyordu. Ama işler her geçen gün kötüye gidiyordu. Bir problem oldukça Selim’in marifetinin
olmadığı ortaya çıkıyordu. Zeynep daha
da sıkılıyor ve ne olduğunu anlamıyordu.
Bu sefer aile büyüklerinin problem olduğunu düşündü. Zeynep bir yolunu bulmaya çalışıyordu. “Biz
buralardan taşınırsak, Selim ve evliliğimiz için daha iyi olur.” dedi. Kimseye danışmadan tayin istedi. Çıkar çıkmaz
da taşındılar. Ahmet Bey, Ayten Hanım bu
duruma karşı gelseler de faydası olmadı. Nihayet istedikleri gibi büyük şehre
taşındılar.
Elektrik, su, doğalgaz, faturalar
her ay geliyordu. Meğer her şey için bir
para gerekiyormuş. Önceden mutfaklarına Selim’in babası para verir, annesi alırdı.
Ekmeğinden tutun da içme suyuna kadar.
Şimdi bunun altından kalkmak mümkün mü? Böylelikle günler zor ve
karmaşık geçiyordu. Derken Zeynep bir gün Selim’le konuşmaya karar verdi. Selim
işten geldi. Zeynep yemek yapmamış bütün gün düşünüp ağlamış, gözleri ağlamaktan şişmişti. Selim, “Zeynep
ne oldu sana, neyin var, birine bir şey mi oldu?” dedi. Zeynep hıçkıra hıçkıra ağlamayarak,
“Selim biz ayrılalım
olmuyor, yapamıyoruz.” dedi.
Selim de düşüncelere daldı:
“Üzülme ben de uzun zamandır düşünüyorum ve işin içinden çıkamıyorum. Belki de evlenmemiz yanlıştı. Herkes evlenmek zorunda değil ki. Biz de ilk
ayrılan çiftler değiliz. Sanırım son da olmayacağız.” dedi.
Zeynep, Selim’in itiraz
edeceğini, düzeliriz diyeceğini düşünmüştü. “Ama seni seviyorum.” dedi
kısık bir sesle. Selim “Sevmek yetmiyor demek ki, ben de seni seviyorum ama
yaptığımız yanlışlar var. Biz bilmiyoruz.” dedi.
Gerçekten bilmedikleri için birçok
çift gibi evliliği iyi yönetmek ve yürütmek onlar için içinden çıkılamaz bir
hale bürünmüştü. Çünkü;
İnsanın bir süreçte emeği
olmazsa, o süreci yürütme marifeti olmaz.
İnsan bu hayatta ne için
emek veriyorsa ondan vazgeçmesi zor olur. Onu kaybetmemek için mücadele
edebilecek güç bulur. Aksi takdirde vazgeçmek, yıkmak çok kolaydır. Kendi
yapmadığı kumdan kalenin bozulmasına üzülemiyor insan. İlmek ilmek kendi
taşıdıysa o kumları o zaman üstüne titriyor.
Anne babalar büyükler, bir
yere kadar destekleyicidir ama bir yerden sonra evlatlarının kendi hayatlarını yaşamalarına
izin vermeleri gerekir. Kendi kumdan kalelerini oluşturmalarına seyirci
olabilmelidirler. Böylece o kalelerden keyif alır, mutlu olur en kıymet
verdikleri evlatları.
Deneyimsel
Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi
tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
“Kim Kimdir”,”
İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” seminerleriyle
mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara problemlerini çözmeleri ve
hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
"Hayatta
hiçbir zaman keşfedilemeyecek tek bir şey vardır; Daha iyisi…"
Yahya Hamurcu
Yorumlar
İnsan çocuğunun ihtiyacını kendi ona satınaldıkları veya onun istediği sanıyor. Hiç bu hayatta mutlu insanı başarılı insanı modellemek iyi yetişmiş evladı modellemek aklına gelmiyor, biraz düşünse iki farklı insan arasındaki başarılı ve başarısız arasındaki farka baksa anlayacak...