Keşke Demeden Önce

Deneyimsel Tasarım Öğretisi


Keşke Demeden Önce

- Neden böyle yapıyor bu çocuk?

- Senin oğlun da ondan.

- Neden beni suçluyorsun?

- Çünkü hep sen yüz verdin.

“Hep sen yüz verdin!” bu söz kulaklarımda yankılandı bir süre. Akıp giden yola bakarken düşündüm; yaşananlar benim yüzümden mi olmuştu? Her şey gerçekten benim suçum muydu? Evladım için en iyisini istemiştim sadece. Her düştüğünde kaldırmış, ihtiyacı olduğu her an yanında olmuştum. Başka ne yapabilirdim ki?

Zaman geçmiyor, sanki yollar bitmiyordu. Düşüncelerim çok eskilere gitmişti.

Tayfun daha 7 yaşındaydı. Onun da her çocuk gibi istekleri vardı ve her isteği karşılanıyordu. Üç çocuğumun en küçüğüydü. Büyük çocuklarımın zamanında imkânımız olmadığı için yapmak isteyip de yapamadığımız çok şey vardı. Şimdi imkânımız vardı ve Tayfun için her şeyi yapıyorduk. Okula giderken “Paran var mı?” diye sorardım. ‘’Var’’ demezdi, isterdi hemen. Anneannesinden, dedesinden, babasından da aynı anda harçlık istermiş, sonradan öğrendik. Bunu öğrenince “Haylaz hepimizi kandırmış!” deyip ailece gülmüştük sadece.

13 yaşındayken çok büyük bir olaydan kurtarmıştım onu. Sınıf arkadaşından borç almış ve çocuğa günlerce ödememiş. Yolda çocuğun babası ile bizim eve şikâyete gelirken karşılaştık. “Aman, babası duymasın!” demiş ve hemen oracıkta borcunu ödemiştim.

- Sevim, aradın mı hastaneyi durumu nasılmış?

Ekrem’in sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Hastaneyi aradım. Tayfun’un durumunda bir değişiklik yoktu.

Ne zaman değişmişti bu çocuk? Bu arkadaşları nereden bulmuştu? Neden bu kadar uzaklaşmıştı bizden? Ahh! Hep o arkadaşları yüzünden oluyordu tüm bunlar. O kadar yavaş olmuştu ki bu değişim hiç fark etmemiştim.

Büyük oğlum Murat ve kızım Elif, her işlerini kendileri hallederdi. Üniversiteye hazırlanırlarken dershaneye bile gitmemişlerdi. Kendileri çalışıp hazırlanmışlardı sınava.  İstedikleri devlet okullarını kazanmışlardı. Tayfun ise ailenin küçüğü olduğu için kıyamıyordum. Her işini ben yapıyordum. Her problemini ben çözüyordum. Herhangi bir okulu kazanamayınca özel üniversiteye gönderdik, tabii benim zorumla. Babası “Bu çocuk okumayacak verelim bir yere, çalışsın.” dedi. Geçici de olsa dediğini yaptı sonra. O sene yaz tatilinde çalışsın diye, eniştesinin dükkânında zorla işe başlattı. Bu çalışma çok kısa sürdü. Bütün gün ayakta kalıyor ve çok yoruluyordu. Bir de acil bir ihtiyacı için kasadan para almış. Bu küçücük olayı büyütmüştü eniştesi. Ben de “Çık işten oğlum tatilin tadını çıkar.” dedim. Ekrem sinirlendi, tabii çok söylendi. Hiçbir zaman Tayfun’a, oğluna karşı anlayışlı değildi zaten.

Güzel oğlum benim... Bir keresinde heves etmiş babasından habersiz arabayı almış. Kız arkadaşıyla dolaşmak istemiş, küçük bir de kaza yapmışlardı. Ekrem çocuğun burnundan getirmiş, “Harçlıklarınla sen yaptıracaksın.” diye tutturmuştu. Neyse ki kenara ayırdığım bir bileziğim vardı da gizlice bozdurup yaptırmıştım.

Okulda başarılı değildi ama sevilen bir öğrenciydi. Bir gün dolabını düzenlerken ceketinin cebinden küçük bir paket düştü. İçinde beyaz bir toz vardı, kokladım ama anlayamadım. Büyük oğluma sordum. O da, “Anne bunu nereden buldun uyuşturucu bu!” dedi. O an sanki yer ayağımın altından çekildi. Düşmemek için masaya tutundum. “Sakın babana bir şey söyleme ben halledeceğim.” dedim. Akşam Tayfun geç geldi. O gelene kadar içim içimi yedi. Gelir gelmez karşısına dikildim.

  Bu ne oğlum?

- Anne sen nerden buldun onu, odamı mı karıştırıyorsun?

- Oğlum odanı toplarken buldum. Kimin bu?

- Anne bizim Oğuzhan var ya onun. Deli çocuk, kız arkadaşına sinirlenmiş bir kez denemiş. Ben de aldım elinden bir daha içmesin diye.

Çok arkadaşı vardı, kolay arkadaşlık kurardı. Oğuzhan’ı tanımıyordum ama çok rahatlamıştım. Bütün gün bir el kalbimi sıkarken birden bırakmıştı sanki. Büyük bir rahatlama hissettim, derin bir nefes aldım. Zaten Tayfun’um yapmazdı böyle şeyler. Yalan da söyleyemezdi, söylese anlardım.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Hastanenin bahçesine girerken rengarenk çiçeklerle karşıladı, benim içimse kapkara. Arabadan inince duyduğum kuş sesleri hala kulaklarımda. Bahçede, hasta yakınları hızlı hızlı oradan oraya yürüyorlardı. Bense tam zıddı ağır ağır indim arabadan. Ne hastaneye girmeye ne de karşılaşacaklarımı görmeye gücüm vardı. Sendelediğimi fark edince Ekrem koluma girdi. “Sevim, güçlü olmalıyız, sakin ol…” dedi. Koridorun sonundaki odadaydı Tayfun. Biz odaya girerken doktor odadan çıkıyordu.

- Durumu nasıl doktor?

- Maalesef iyi değil, yüksek dozda uyuşturucu almış. Hastanenin kapısına bırakmışlar, son anda müdahale ettik. Fark edilmeseydi şu anda hayatta değildi.

Neler söylüyordu bu adam? O anda dünyadaki tüm renkler silinmişti sanki. Simsiyah bir boşlukta düşüyordum. Tüm sesler susmuştu. Doktor bir şeyler söylüyordu ama hiçbir şey duymuyordum. Benim Tayfun’um ne hale gelmişti böyle, ben nasıl görememiştim? O bu hale gelirken ben nerelerdeydim? El bebek gül bebek büyüttüğüm, gözümden sakındığım oğlum... Birileri paçavra gibi fırlatıp yerlere atmıştı.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: “Bir olay olmadan önce mutlaka işaretlerini verir.”

Yağmur yağmadan önce havanın bulutlanması gibi. Bu işaretleri okuyamadığımızda iş işten geçmiş olur ve “Keşke”lerimiz çoğalır.

·       Keşke daha o zaman sorsaydım bu küçük yaşında o kadar parayı ne yaptın, diye.

·       Keşke arkadaşının babasına engel olmasaydım ve borç aldığını babası öğrenseydi.

·       Keşke kendi işini kendi yapmasını öğretebilseydim.

·       Keşke yoruluyor diye işten çıkmasına izin vermeseydim. Daha çok yorulsaydı ve hayatı tanısaydı.

·       Keşke kaza yaptığı arabanın parasını çalışıp o ödeseydi.

·       Keşke Tayfun’um yapmaz demeseydim…

Keşke, keşke demeden önce…


Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.

“Kim Kimdir”,” İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” seminerleriyle mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir. 

"Hayatta hiçbir zaman keşfedilemeyecek tek bir şey vardır; Daha iyisi…"

Yahya Hamurcu




Yorumlar

Ncy Bşl dedi ki…
O kadar gerçek ve o kadar hayatın içinden ki. İlim bu yüzden kıymetli. Yetişen, Yetiştiren, ebeveyn olabilmek ümidiyle yazara teşekkürler
Ayşe dedi ki…
Hayat aslında her konuda bize işaretler gönderiyor. Ancak algılayabilmek bizimle ilgili. Algılayabildiğimizde tedbir alabiliyoruz, daha öngörülü oluyoruz. Ama algılayamadığımızda yazıdaki gibi keşkelerimiz çoğalıyor... Geri dönülmez yerlere varabiliyor.
İz ve işaretleri okuyabilmek için büyüten değil yetiştiren olmak gerekiyor
Adsız dedi ki…
Kaleminize sağlık 🌹
Keşke hayatın bize gösterdiği işaretleri ilk gösterdiğinde anlasak…
Adsız dedi ki…
Keşke dememek için insanın işaret okuyor olmalı bunuda nasıl yaparız? İnsanın ilmimini ve hayatın ilmini bilerek olur.
Duygu dedi ki…
İşaretleri anlayabilmek ne kadar önemli🌸 peki nasıl işaret okuruz? Ancak öngörülü olarak, ilim sahibi kişi olarak yapabiliriz 🌸
Adsız dedi ki…
İşaret okumak çok önemli. Yoksa çıkış bulmak çok zor. Kısır bir döngüde hep başkalarını suçlayıp kendi hatanı görmüyorsun. Kaleminize sağlık bu güzel yazı için teşekkürler
Adsız dedi ki…
İşaret okumak çok önemli. Yoksa çıkış bulmak çok zor. Kısır bir döngüde hep başkalarını suçlayıp kendi hatanı görmüyorsun. Kaleminize sağlık bu güzel yazı için teşekkürler
Emel dedi ki…
'Keşke' lerimizden çok 'iyiki'lerimiz olsun ama keşkelerden çıkardığımız derslerle iyikilerimiz artacak...
Figen Ekame dedi ki…
Sonuç değerlendirmelerimiz isabetliyse, pişmanlıklarımızın anlamı var...
Sadakat dedi ki…
Gerçeği bilen üstündür...
Figen Ekame dedi ki…
ir olay olmadan önce mutlaka işaretlerini verir. Yeter ki bilincimiz açık olsun...