Sesleniş
Seslenişi duyulmuyordu ama yine de yatağından usulca seslenmeye devam etti kızına:
''Eliif, Eliif!''
Günlerden pazar, saat 07.00, gün yeni aydınlanmıştı, hafif serin bir hava vardı. Elif üzerine hırkasını giyip, verandadan gökyüzüne baktı. Babasının sesini duyunca koşarak yanına gitti:
-Efendim
baba?
-Ben sana mı seslendim kızım, hatırlamıyorum ki…
Elif’in babası Alzheimer hastasıydı uzun zamandır ve yavaş yavaş unutuyordu yakın geçmişi. Beş yıl önce tanışmışlardı bu hastalıkla. Babasının enfeksiyon sebebiyle acile kaldırılmasıyla başlamıştı her şey. Uzun tedavilerden sonra doktorun söyledikleri karşısında kalakalmıştı. Koca adam artık günden güne çocuklaşacak ve her şeye muhtaç olacaktı. O çocukluk kahramanı küçücük bir çocuktan farksız olacaktı. Kendisini tutamadı ve ağlamaya başladı Elif. Kaybetme korkusu sardı içini.
Abisi fısıldar gibi bir sesle, ‘’Babamız artık günden güne her şeyi unutacak, belki de yatağa bağımlı hale gelecek.” diyordu. Annesi ve abisi ile birlikte neler yapabileceklerini düşündüler ama her şey ortadaydı aslında, kabullenmekten başka yapacak pek de bir şey yoktu.
Elif o güne
kadar ne ziyaret eder, ne de çok ilgilenirdi babasıyla. Annesine ve babasına
çok kızgındı çünkü her gün yeniden yaşadığı o geçmişinin sorumlusu olarak
ailesini görüyordu. Yatakta onu öyle hareketsiz görünce ne yapacağını bilemedi,
dışarıda ağlayan anne ve abisi… Elif de yaşadıklarını anlamlandırmaya çalıştı bir süre, sonra da
sessiz derin bir kabulleniş geldi arkasından…
Babası,
ailesi neydi bu yaşadıkları? İrdelemeye başlamıştı her şeyi,
kendisiyle ve babasıyla yüzleşiyor, hayatını, geçmişi gözden geçiriyordu. Ama
bu hastalık süreci ona her şeyin ne kadar geçici olduğunu gösterdi, peki o
niye takılmıştı geçmişe… Alması gerekeni
alıp yoluna niye devam edememişti? Niye hala geri gelmeyecek bir zamandaki
olaylarla savaşıyordu zihninde? Hastane sürecinde sürekli bunlara zihnini yordu. Sonunda aldığı yeni kararlar vardı artık,
eskisi gibi olmayacaktı hiçbir şey.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; “Herkes, kendi seçimlerinin sonuçlarını yaşar. Ama insan yaşadığı olumsuz sonuçlarda dış dünyayı suçlamaya meyillidir.” Çünkü kendi hatalarını görmek ve bunları kabul etmek acı verir. Bu acıyı yaşayıp, hatasını düzeltmek için uğraşmak yerine kolay olanı seçer. Başkalarını suçlar… Bu kişiler de çoğunlukla en yakınındakiler olur: Anne, baba, eş… Elif de hayatında yaşadığı olumsuzluklardan dolayı hep anne ve babasını suçlamıştı. Onların çok kuralcı ve katı oluşlarını, şimdiki karakterinde, mesleğinde, eşi ve çocuklarıyla olan ilişkisinde çok etkili olduğuna inanmıştı hep. Buralarda yaşadığı her başarısızlıkta onları suçlamayı alışkanlık haline getirmişti neredeyse.
Babasının hastalığı herkes için çok kötü bir haberdi. Ama Elif’in hayatında yeni bir sayfa açılmasını sağlamıştı. Hastane süreci tamamlanıp eve dönüldükten sonra daha rahatlamıştı. Orada babası için yaptıkları, paylaştıkları, ona olan kızgınlığını unutturmuş, yeni kararlar almaya itmişti. Hiç bu kadar vakit geçirmemişlerdi. Bu hastalık, her ne kadar o kızını hatırlayamasa da, kızına babasını tanımak için bir fırsat olmuştu. Verandadan gökyüzüne bakarken beş yıl önceki Elif gelmişti aklına; kızgın, asi, mesafeli… Oysa şimdi bambaşka biri vardı o genç kızın yerinde. Annesi ve babasını suçlamaktan vazgeçmiş, bir zamanlar yaşamış olduklarının kendi seçimlerinin sonucu olduğunu anlamıştı artık. Dönüm noktası yaşadığı o hastane geceleri ve sonrasında başına gelenler tesadüf değildi. Bütün yaşadıkları Elif’in değişmesi için bir işaretti. Balkonda babasının ona bilinçsizce seslenişi neler neler düşündürmüştü Elif’e, nerelerden nerelere geldiğini fark etti.
Zamanla eşi, çocuğu, ailesi olan, neyin neden olduğunu bilecek kadar net, hedefleri ve sınırları olan biri olmuştu. Seçimlerinin kendisini nelerden uzaklaştırdığını anlamış, birilerini suçlamanın çözüm olmadığını görmüştü. Hedeflerine koştuğu yeni yaşamı ona huzur verirken artık dimdik durmayı da öğrenmişti.
Ve şunu çok iyi anlamıştı: ''Gerçek sebepler, gerçek çözümler sunar.'' İnsan dış dünyayı suçladığı müddetçe sorunlarını çözemez. Çünkü bu şekilde doğru bir neden-sonuç bağlantısı kuramaz. Kendi de öykünün içinde olduğundan göremez yanı başındaki gerçeği… Ne zaman ki sorunun tamamen kendiyle ve seçimleriyle ilgili olduğunu fark edip kabul eder, işte o zaman toparlanmaya başlar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
“Kim Kimdir”,” İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” seminerleriyle mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
"Hayatta hiçbir zaman keşfedilemeyecek tek bir şey vardır; Daha iyisi…"
Yahya Hamurcu
Yorumlar
Güzel bir yazı, kaleminize sağlık 🌸
Maalesef çok haklısınız.
Satırlarınız toparlanmamıza vesile olsun dilerim