Attım Tuttu

ATTIM TUTTU 

Masadaki parlak renkli fosforlu kalemlere bakarken Neşe’nin gözü dalıyordu. Sabahın erken saatlerinde çatıdaki martıların ayak seslerine uyanmış, geri uyuyamamıştı. Eski kalemlerini ve defterini kütüphanenin ücra köşelerinden çıkarıp eşinin çalışma masasına oturdu. Pembe kalemi açarak burnuna yaklaştırdı. Kokusunu içine çekti. Okula gittiği zamanları hatırladı. Pembe kalem yazmıyordu, yeşili aldı ve bugünün tarihinin üstünü vurguladı. Yazacaklarının ne kadar fayda sağlayacağından emin olmasa da kendini zorladı. Günlük tutmak onun için en zahmetli işlerdendi. Son zamanlarda unutkanlığı başına dert olmasa böyle bir işe girişmezdi zaten. Çocuğunun uyku saatini bir türlü düzene sokamamıştı. Onu uyutabilmek için her gece başka bir zahmet çekiyorlardı. Sabahına da çok yorgun uyanıyorlardı. Neden her gece üçe kadar çocuğun şiddetli ağlamalarıyla boğuşuyorlardı bir türlü anlayamıyordu. Ne oluyordu da bazı günler erken uyutabiliyor, işlerini halledip eşiyle vakit geçirebiliyordu? Neydi burada deneyim çıkarması gereken doğru şey… O günleri şanslı günü sayıyordu. Ama şans diye bir şey var mıydı?


Attım tuttu, rastgele yaşanır mı?

Neşe sadece çocuğu ile ilgili sıkıntılar yaşamıyordu. Hayatının bir çok yerinde vardı bu rastgelelik. Her yemek yapışında başka bir tarif yaparcasına yeniden başlıyordu. Bir keki diğerini tutmuyordu. En güzel kabaran keki ne yaptı da kabarmıştı ya da en lezzetsiz olanda neyi eksik kullanmıştı hiç düşünmüyordu. Her defasında bakalım bu defa nasıl olacak diye aklına geldiği gibi yapmaya başlıyordu. Önceki yaptığının iyi ve kötü yanlarını düşünmediğinden, yani öğrenmeden her işi rastgeleydi. Yaptığı işe geri dönüp bakmadığı için bu deneme yanılmalar onu çok yormuştu. Yemeğin kıvamında neyi kaçırıyordu da dolmalar çok kuru ya da çok yağlı oluyordu? Bu detayları değerlendirip, hiç sonuç değerlendirmesi yapsa  hep sil baştan başlamazdı. “Bugün kısmetimize ne çıkarsa artık, attım tuttu gene.”

Uzun uzun düşündü Neşe. Sonra gün içinde ne yaptı, ne yaşadı bunun değerlendirmesini yapmanın onu geliştireceği ümidiyle yazmaya başladı.

Karmaşanın içinde bunalıp yanlışlarını fark eden çözüm arar.  

10 Eylül Pazartesi

Sevgili günlük… 

Kendini tutamayıp seslice güldü, sonra hemen durdu, elini ağzına kapattı ve kapıya baktı, “Aman çocuk uyanmasın!” En son ilkokul zamanlarında günlük tutmuştu. 

Sabah geç kalktım...

Bir yandan da kendine soruyordu;  

-Neden?

-Çünkü dün akşam çocuk geç yattı. 

-Neden geç yattı?

-Çünkü akşamüzeri uyuttun. Tabii geç kalkacak dalga mı geçiyorsun Neşe ya!! 

Bir yandan gülerek bir yandan kendine kızarak yazmaya devam etti. Bir hafta boyunca yazdıktan sonra fark ettiği ki yaşamında ne kadar rastgeleydi her şey. Bu da onu ne kadar plansız programsız hale getirmişti. Sonra da karmaşayla boğuşup duruyordu. Hiç deneyim çıkaramamışım bu yüzden de düzen oturtamamışım diye düşündü. Deneyim çıkarmayınca da her gün yaptığı rutin olan işlerde bile her seferinde yeniden başlaması gerekiyordu. Hep yeniden başlamak ve bu ratsgelelik de zihnini çok yormuştu. Halbuki, en başından deneyimlerine göre bir düzen oluştursa gün içinde bu kadar yorulmayacaktı. Yazmaya başlayınca doğru sebep sonuç ilişkisi kurmaya da başlamıştı.

Attım tuttu olmadan öğrenerek ilerlemek bir sonraki öyküye…

“Ya, bak işte annem deneyimli ve planlı. Mutfağa bir giriyor, ne yapacağı nasıl yapacağı tık tık tık her işi belli. Peki ben öyle miyim? Evde malzeme yok, ne yapacağımı önceden düşünmemişim. Yemek oluyor ama ben de savaştan çıkmış gibiyim. Ütü de öyle, annem çamaşırlar kuruduktan hemen sonra yapardı. Sabah babam bugün ne giyeceğim diye sorduğunda koşturmaca yok, telaş yok. Annem neyi, nasıl, neden yapıyor ona bile bakmamışım, ondan hiç deneyim çıkarmamışım.”

Neşe kaç yaşına gelmesine rağmen dönüp hayatına hiç bakmadığını fark etti. Kendine göre bir düzeni yoktu ve onun zihnini sürekli meşgul eden ve her ufak şeyi unutturan da buydu. Yaşadıklarından ya da etrafındakilerin hayatından hiç ders almadığını, hiç deneyim çıkarmadığını üzülerek fark etmişti. Tıpkı sınava girip, çıkar çıkmaz tüm yaşadığını silen ve bir daha notlarına bakmayan öğrenci gibi. Hiç sonuç değerlendirmesi yapmıyordu. Zaten okulda da öyleydi. Üniversite sınavından çıktığında yayınlanan cevap anahtarında abisinin “Bu soruyu ne yaptın?” sorusundan kaçıp, hatırlamıyorum diyordu. Yaşadım oldu bitti, atlattık işte çok şükür…  

Atlattık ama nasıl atlattık? Attım tuttu mu? Neleri iyi yaptık, neleri geliştirebiliriz? Hangi cevaplar yanlış, hangileri doğru? Yanlışlarını bilmeden, onların üzerinde çalışmadan bir sonraki sınavda doğru cevaplar verebilir mi insan? Doğruların farkında olmadan onları koruyup geliştirebilir mi? Yani deneyim çıkarmadan ilerleyebilir mi? Hadi ilerledi diyelim, başarılı olabilir mi? Hayat da bir sınav gibi değil mi? Sabah erken mi kalkacaksın yoksa geç mi? Çocuğuna beslenme mi hazırlayacaksın yoksa okulda abur cubur yemesine mi izin vereceksin? Yemekte ne yapacaksın, ne zaman yapacaksın? Eşine, annene, babana nasıl davranacaksın? Ve basite alınan daha birçok soru…

A mı?

B mi?

C mi?

Hangi şık doğru? Hangi şıkkı seçtiğimde olaylar istediğim gibi yürüdü? Hangisi yanlış, hangisi doğru cevaptı? Gene mi attım tuttu? Hayır, her zaman tutmuyor işte. Hayat bize öğretiyor ama biz ne kadarını öğrenebiliyoruz? Ne kadarını deneyim edinip ders çıkarabiliyoruz? 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: İnsan, yaşadıklarından ders çıkardığında deneyim sahibi olur.  Yaşadıklarını deneyimselleştirmesi için de olumlu ya da olumsuz sonuç çıkarabilmesi gerekir ve bu sayede de öğrenir, gelişir.

Gün sonunda yaptığı işlerde, neler doğru neler yanlıştı. İnsan bunu irdelemezse her işe, her seferinde yeniden başlamak zorunda kalır. Yazık ki bu da çok yorucu, yıpratıcı bir hayat demektir. Değerlendirmeleri sonucunda çıkarılan doğruları, yanlışların yerine koymaya çalışarak adım adım deneyimselleştirme gerçekleşir. Mesele olumlu sonuçlarda neyi daha iyi yapabilirdim, olumsuz sonuçlarda da yaptığım doğrular nelerdi diyebilmek. Ancak böyle olduğunda rastgele yaşamaktan kurtulur ve daha rahat bir hayat yaşar. Ev, iş, okul, çocuklar derken insan hayatın nasıl geçtiğini fark edemiyor. O telaş her yerini sarıyor 

O zaman hayatı sadece yaşayıp geçen deneyimli midir? 

Hayat telaşı içinde yaptıklarını değerlendirmek için durup kendine vakit ayırmayan ne kadar gelişebilir? 

Attım tuttu olmasın o zaman… Her yeni gün, bir öncekinden daha iyi olabilmek için verilmiş bir fırsatsa eğer… Bu fırsatları doğru değerlendirip daha huzurlu, daha sakin, telaşsız bir hayat yaşayanlardan olmak ümidiyle… 


Yorumlar

tarçınlıcevizli dedi ki…
Hayatta hiçbi attığım tutmadı. Kafa göz yararak öğrendim. Hatta öğretiyle tanışana dek bunun bir stil olduğunu bilmiyordum. Ne güzel öğreti, ne güzel öğrenmiş ne güzel özetlemişsiniz, teşekkürler
Adsız dedi ki…
Hayat rastgele yaşanacak kadar uzun mu ? Ayrıca yatına çıkacağının garantisi nerede? O zaman gerçekten en doğru performansı göstermek kazım. Çok teşekkürler.
Duygu dedi ki…
Ne kadar rastgele yaşadığımızı fark ettiriyor, teşekkür ederiz.
Tuğba dedi ki…
Emeğinize sağlık
Büşra dedi ki…
Kaleminize sağlık, ne güzel özetlenmiş:) Geri dönüp sonuç değerlendirmesi yapmayınca, sil baştan... neyi neden yapıyorum bunu daha kendim bilmeyince nasıl yön veren olabilirim...
Adsız dedi ki…
Mesele olumlu sonuçlarda neyi daha iyi yapabilirdim, olumsuz sonuçlarda da yaptığım doğrular nelerdi diyebilmek.
travellingtocook dedi ki…
Rastgele oluşmadı ki hayat rastgele devam etsin...
Yön verenlerden olabilmek dileğiyle.
Yaren dedi ki…
Okuduktan sonra acaba gün sonunda ne kadar düşünüyorum?dedim. Sonra başka neleri düşünmüyorum acaba? dedim, dedim, dedim... Düşünmediğimi düşünmeyi bitiremedim.
Adsız dedi ki…
Mesele gerçekten de olumlu sonuçlarda neyi daha iyi yapabilirdim, olumsuz sonuçlarda yaptığım doğrular nelerdi diyebilmek. Bunu anlayabilmek çok kıymetli gerçekten. Emeğinize sağlık
Emel dedi ki…
Çocukların oyunu attım tuttu... peki ya yetişkin yapınca ziyan olmaz mı o ömür...
Adsız dedi ki…
Okudukça acaba mı diye düşündüren bir yazı.
Kaleminize sağlık🫶
Nazlı K dedi ki…
O kadar ömrümüz var mı gerçekten
Filiz dedi ki…
Her yeni gün bir fırsatsa hiç böyle düşünmemiştim. Teşekkürler,
Beril dedi ki…
Yaşadıklarından deneyim çıkartabilenlerden olalım biz:) hala vakit varken
Adsız dedi ki…
Günlük tutmak yaşadıklarını yazmak çok güzel bir yöntem. Teşekkür ederiz😀
SZ dedi ki…
Bazen hayatı çok gelişigüzel yaşayabiliyoruz. Oysa ki hayatta her şeyin bir amacı var, içtiğimiz suyun bile... Kaleminize sağlık, çok güzel bir yazı olmuş.
Zerrin dedi ki…
Bir geldiğimiz bu dünyada atarak tutarak yaşamak çok büyük bir israf :(
Elif K dedi ki…
Hayat bize öğretiyor ama biz ne kadarını öğrenebiliyoruz? Ne kadarını deneyim edinip ders çıkarabiliyoruz?

Ne kadar öz bir cümle kaleminize sağlık