Yapılan Her İyilik, İyilik midir?
Bunaltıcı sıcağın sıkıntısından kurtulmuş, kendimi akşamın güzel kokularını taşıyan meltem esintisine vermiştim. Akşamın bu hem canlandıran hem de sakinleştiren saatlerinde koltuğuma oturup kitabımı elime almıştım. Kahveme uzanırken, yanındaki tabağın içerisinde bir karınca fark ettim.
Zavallı karınca tabağın içinden çıkmak için bir oraya bir buraya gidiyordu anlamsızca. Bir süre izledim. Sanki hiç çıkamayacak gibiydi. Bu kadar uğraşıp da çıkamadığı yere, nasıl girdiğini merak ettim. İzlemeye devam ettim…
Onun varlığı için ne kadar da büyük bir yerdi bu ev. Hatta o tabak. Kim bilir ne zamandan beri uğraşıyordu çıkmak için. Ulaşması gereken yere gitmesi için kim bilir ne kadar vakit geçecekti. Daha tabaktan çıkamamıştı. Çıkınca daha koltuktan inecekti. Ve evine gidecekti, daha çok işi vardı.
Kendime baktım. Acaba başkaları için bu kadar kolay gelen, benim için tıpkı o karıncanın tabaktan çıkması kadar zor olan neler yaşıyordum hayatımda. Ve çıkamadığım o yere, kim bilir nasıl kolay girmiştim belki de. O karınca o tabağa neden girmişti? Tabağın içerisinde helva vardı. O helvayı alıp evine götürmek için girmiş olmalıydı. Benim de çıkamadığım yerler, isteklerim için girdiğim yerler miydi?
Bu düşünceler arasında dolanırken, karıncaya yardım etmek istedim. Çünkü onun oradan çıkıp gitmesi çok uzun zaman alacaktı. En iyisi yardım etmek ve varmak istediği yere daha hızlı gitmesine yardımcı olmaktı.
Önce bir etrafa baktım. Karıncanın yuvası nerede olabilir diye. Birkaç karınca gördüm. Yuvasının orada olabileceğine kanaat getirdim ve karıncayı alıp, evi olduğunu düşündüğüm yakın bir yere bıraktım. Tabii ki yaptığım iyilik burada bitmiyordu. Bir de evine götürebilsin diye yoluna birkaç kırıntı bırakmıştım. Ve şu an benden iyisi yoktu.
Kendimi çok iyi, huzurlu hissettim ve gerçekten iyilik yaptığımı düşündüm. Hem de karşılık beklemediğim ve bekleyemeyeceğim bir şeye yaptığım iyilikti. Ne diyecektim ki? Sana şu iyiliği yaptım sen de bana bunu yap mı?
Karınca kutsal hikayelerde de adı geçen bir canlıydı. Ve bunu bildiğim için onu diğer hayvanlardan başka bir yere koyuyordum zihnimde. Yaptığımı sandığım iyilik, bu yüzden kendimi iyi hissetmeme sebep olmuştu. Hayat tarafından ödüllendirileceğimi düşünmüştüm. Hatta öyle ki ‘şimdi ölsem cennetlik olurum’ gibi bir his kapladı içimi. Yüzümde tebessüm, yürüyüşüm bile değişmişti. Ne çok önemsemiştim yaptığım şeyi. Bir de karşılık beklemeden yaptığımı düşündüğüm halde…
Ama bir tuhaflık vardı. Karınca bir türlü çıkmadı koyduğum yerden. Halbuki çoktan çıkması gerekirdi. Kırıntıyı aldı mı? Hangisini alıp gitti? Takip etmek istiyordum. Ama kırıntıyı almadı. Almadan gitmiş olamazdı herhalde. Sonuçta o tabağın içine de o kırıntı için girmiş olmalıydı.
İyice merak etmeye başladım. Nerede kaldı? Neden çıkmıyordu? Sonra iyice eğilip, telefonun ışığını yakıp aramak istedim. Baktığımda bir de ne göreyim? Karınca örümcek ağına takılmıştı. Küçücük bir örümcek ağı idi ama takılmıştı işte. Yardım ettiğimi sandığım o karıncayı almıştı…
Bana anlamsızca gelen tabağın
içerisindeki hareketlerinin bir anlamı bir hikmeti olduğunu hissettim. Belki
kaslarını geliştiriyordu, belki zamana ihtiyacı vardı ama sandığım gibi
anlamsız değildi.
O mutlu, iyilik yaptığı için kendini iyi hisseden benden eser kalmamıştı. Düşüncelere daldım. İyilik yaptığımı sanmıştım, sevap kazanmıştım, bir de hayvanlar arasında özel olduğunu düşündüğüm karıncaya yardım etmiştim sanki bu daha da sevaptı. Ama mutluluğum kısa sürdü. Demek ki o tabaktan o kadar erken çıkmaması gerekiyordu. Benim sandığım gibi değildi düzen.
Acaba hayatta başka kimlere iyilik yaptığımı düşünüp böyle kötü olmasına sebep olmuştum. Ve kendimi iyi zannetmeme sebep vermiştim.
Dününden daha iyi olmasına sebep olacak
davranışı, bilgiyi güzellikle vermek. Peki iyilik yaparken gözettiğim şey bu muydu her
zaman? Nasıl yapmalıydım? Enine boyuna her açıdan bakmayı nasıl öğrenirdim?
Kimlerin bedelini elinden almıştım acaba. Belki daha yapması öğrenmesi için
zamana ihtiyacı varken, o zamanı elinden almıştım. Öğrenmesine ve onu ileriye
taşıması gerekenleri yapmasına engel olmuştum.
Çocuklarımız, arkadaşlarımız için o iyi olsun diye yaptığımız şeyler de böyle miydi?
Düşünüyorum…
Yeğenlerime iyilik yapıyorum onların
ihtiyacı olacağını düşündüğüm şeyleri önceden alıyorum ve işlerini
kolaylaştırıyorum. İşlerini kolaylaştırıyor olmam iyilik sonuçta değil mi? Öyle olmalı…
Ama değilmiş. Neden? Çünkü onların yapıp
öğrenmeleri gereken şeyleri ellerinden alıyormuşum. Marifetlenmesini
engellemişim. Benim yaptığımı sandığım her iyilik onları rahatlık tuzağına
iterken, dününden daha iyi olmalarına engel olan bir davranışmış. Ödemeleri
gereken bedelleri ellerinden almış ve bir de üstelik nankörleşmelerine
sebep olmuşum. Ne iyilik ama!
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki, insan doğru yere doğru bedel ödemeli ve bedel ödetmeli ki denge olsun.
Karıncanın hikayesi misali onun işini kolaylaştırmasaydım! Başka bir sonu olacaktı belki.
Çevremizdekilere imkânımız var diye
yardım ettiğimizi sanıp, onların sahnesinde bu şekilde rol almak onların
ilerlemesine engel. Destek olmak ile o sahnede başrol olmak aynı şey değil.
Zorluklarla mücadele insanı güçlendiren bir şey. Güçlenmesi için sebepleri almak iyilik midir?
Yaptığımız her iyilik gerçekten iyilik midir? Peki gerçek iyilik nedir?
Yorumlar
Ne acı değil mi...
İnsanın dokunduğu iylik yapayim diye dedigi herşey nasılda fıtratı bozuyor! Gerçeğin akışına nasılda engel oluyor.
Oysa bir karınca bile insandan daha iyi bilir gerçek amacını ve o amaca sarf ettigi doğru bedelleri.
Ne güzel anlatmissiniz