İnci Gibi...

Saklı, Sürprizli, Kıymetli...

İki lise arkadaşı, Neşe ve Selma kahvelerini yudumlarken heyecanla sohbet ediyor, kâh beraber gülüyor, kâh beraber üzülüyorlardı. 

Neşe evleneli 2 yıl olmuştu ve minik bir oğlu vardı. Konuşmaları dönüp dolaşıp eşine geliyordu “En sevdiği zeytinyağlı sarmayı her cumartesi hazırlıyorum. Haftada iki gün mutlaka soframıza koyuyorum. Eşimin mutlu olması beni de çok mutlu ediyor. Her gün işe gittiğinde bile onu çok özlüyorum. Evlilikten sonra geçer dediler ama ben eşimi hâlâ çok seviyorum.” dedi. Selma ise hafif bir gülümseme ile karşılık verdi. Tecrübe, yaşanmışlıklar ve öğrendikleri Selma’yı söylenilenin ardındaki söylenmeyenlere götürmüştü. “Peki, eşin de aynı duyguları hissediyor mu?” diye sordu Selma. Neşe “Erkekler işte canım, o da benim yanımda heyecanlanıyordur. Ama erkekler gösteremiyorlar.” dedi. Ama bunu söylerken de aklına düştü. Eşinin ilk görüşmelerindeki çekingen halleri, bir görüşme için şehir dışından gelişi, kendisinde daha önce fark etmediği bir güzellikle şaşırıp merakla bakışı. Artık bu tepkileri göremiyordu. “Acaba eşim sıkıldı mı benden? Ne alakası var? Doğum gününde ona hediye alırım. Haftada iki en sevdiği yemeklerle sofrayı donatırım. Evimiz temiz, televizyon izlerken ona mısır patlatır, meyve koyarım. Neden sıkılsın ki” diye düşündü.

Selma konuyu değiştirdi ve “Eşim bir inci küpe aldı. Hiç beklemiyordum. Doğum günü değil, yıl dönümü değil. Zaten biliyorsun Ali böyle günleri sevmez, kutlamaz. Ama bir kuyumcu arkadaşında görmüş küpeleri. Sana çok yakışacağını düşündüm dedi. Gerçekten çok güzeller. Beni şaşırtmayı mutlu etmeyi biliyor.” dedi. Neşe ise tekrar daldı düşüncelere. Sürprizli insandı şu Ali. İnciler gibi. On binlerce midye veya istiridyeden sadece 1 tane inci çıkıyordu doğal olarak. Sanki sürpriz yumurta gibiydi midye ya da istiridye açmak. Bu kadar saklı ve nadir olduğu için çok kıymetli ve değerliydi inciler. Peki, Neşe ne kadar sürprizliydi? Ne kadar beklenmeyeni verebiliyordu? Artık kendisi için sarma yapmak bir görev gibiydi. Yapmadığında kendini suçlu hissediyordu. Yaptığında ise ekstra bir teşekkür dahi duymuyor, sadece görevini yapmış olma duygusunu hissediyordu. O yaprakları sarmasa sanki eşine iyi bir eş olamazmış gibi düşünüyordu kendisini.

İnsan sevdiklerini nasıl mutlu edebilirdi gerçekten?

Nasıl iyi bir eş olurdu?

Kendini kötü hissetti. Sarma için çok uğraşmış ama bunun üzerine o kadar da düşünmemişti. Daldığı düşüncelerden Selma çıkardı kendisini “İyi misin Neşe? Daldın gittin?”. Neşe “İncileri düşünüyordum. Gerçekten ne kadar parlak ve ne kadar saklılar değil mi? İnsan hiç o kabuğun altından parlak bir inci çıkacağını ummuyor. Ama sürpriiiz… Binlerce yıldır en soyluların, kraliçelerin taktığı güzel bir takı olan inci çıkıyor. Saklı olduğu için de cezbediyor sanki insanı. Hazineler hep saklı olur ya. Gizemli.” diye cevap verdi. Verdiği cevap yine onu düşündürdü. Saklı olmak… Eşiyle ilk tanıştıkları zamandan beri birbirlerine sözleriydi. Birbirimize saklımız gizlimiz olmayacak. Sanki bir şey saklarsa eşine ihanet etmiş gibi hissederdi Neşe. Ama o saklı olan inciler ne kadar da merak uyandırıcıydı. Sürpriz yumurta içinden ne çıkacağını bilmediğin için çok çekiciydi. Neşe hayatında rutin ve düzen severdi. Fakat şunun da farkındaydı ki umulmadık saklı bir marifetinin, saklı bir yemek becerisinin olması karşıdaki insanda merak ve ilgi uyandırıyordu. “Acaba daha başka sakladığı neler var?” diye düşünüyorlardı. Bunu Selma da görmüştü. Selma Egeliydi. Eşi ise Diyarbakır. Selma ailecek bir araya geldikleri bir zamanda eşinin sevdiği kuru patlıcan dolmasını yapmıştı. Ali hem şaşırmıştı hem de birkaç kere “ellerine sağlık eşimin” demişti. Demek ki Selma bilmesine rağmen evde hep eşinin sevdiği yemeği yapmıyordu. Neşe bir de kendi ilişkilerini düşündü. Tüm marifetlerini, tüm gücünü ilişkisi için ortaya sermişti. Acaba bu işin kıvamı neydi? Kendi yaptığı şekilde mi olması gerekirdi? Saklı hiçbir şeyin olmaması ve sevince her şeyini sevdiğin için ortaya sermek.

Peki nasıl inci gibi olabilirdi? Binlerce midye ve istiridye içinde aranan olmak. Uğrunda çabalanan bedel ödenen olmak. Albenili olmak. Merak edilen olmak. İnciden öğrenecekleri vardı. Belki de tüm doğadan öğrenecek çok şey vardı. İnsan iyi olacağını düşünür fakat bazen yaptıkları onu istediği sonuca ulaştıramaz. Eğer istediği sonuca ulaşan birileri varsa onların yöntemlerini deşifre edecek bir ayrıştırmaya ihtiyacı vardı Neşe’nin. Doğadaki, insanlardaki, ticaretteki, ikili ilişkilerdeki doğru stratejiyi nasıl deşifre edebileceğini öğrenmeye de... Böylece daha mutlu bir ilişkisi olabilirdi.  O da inci gibi saklı, sürprizli ve kıymetli olabilirdi.

Her insan çekici ve albenili olmak isterdi. Peki, o zaman bu istek için doğru sebepleri oluşturmaya hazır mıydı? 

İlişkilerde Ustalık Hakkında

Yorumlar

GNS dedi ki…
Ne güzel yazmışsınız, inci gibi
Ellerinize sağlık:)
Sevgi dedi ki…
Suprizli olmak yaptığınız şeyin görev değil jest olduğunu da hatırlatıyor ilişkide olduğumuz insanlara kaleminize sağlık çok kıymetli bir yazı
Adsız dedi ki…
Kaleminize sağlık
Adsız dedi ki…
Ne güzel bir yazı. Bir inciyle ilişkiler arasında böyle faydalı bir ilişki kurmak…
Adsız dedi ki…
Her marifetini -daha kazanır kazanmaz bir de- ortaya koymak geliyor insanın içinden, oysa o marifeti zamanı geldiğinde ortaya çıkarmak albenili oluyor. İnsanlar elindekini 10 ile 100 ile çarpıp pazarlamaya çalışırken asıl kıymetli olanı göz önünden çekmek çok karizmatik gerçekten
Adsız dedi ki…
Gerçekten ne kadar az düşünüyoruz, Ah kendim, Ah insanoğlu...
Beyzanur A. dedi ki…
Kaleminize sağlık☺️💐
Kıymetli olan apaçık ortada durmuyor. Kıymetli olan saklıdır, üzeri örtülüdür tıpkı inci gibi.
Eğitimlerde öğrendiğimiz gibi İnsanın da albenileri olmalı ve üzerinde hep bir yaprak olmalı. Ona yaklaşanların zamanla keşfedebileceği, sürprizli bir insan olabilmek :) 🐚